Teması klişe olsa da işlediği mesele son derece günceldir: tüketim çılgınlığı. Üslup da akıcıdır. Tahsin Yücel bu romanda genelin aksine daha gerçekçi bir Türkçe kullanır. Normalde, Türkçeyi doğru konuşmak kaygısıyla "usuma geldi", "tansık", "oluntu" gibi kelimelerle karakterlerin inandırıcılığını biraz azaltır Tahsin Yücel. Bu romanda bu kelimeleri tek tük, onları da anlatıcının ağzından duyarız. Kumru karakteri olması gerektiği gibi konuşur, düşünür, Yarma Haydar da öyle.
Kısa bir özet geçmek gerekirse; Kumru, biraz da karikatürize biçimde, kentlilerin günlük hayatta evlerinde kullandıkları elektronik cihazlardan hiçbirini bilmiyor gibi tasvir edilir romanda. Mesela buzdolabını ilk kez temizliğe gittiği Tuna Hanım'ın evinde görür. İçindeki kola şişelerinin, renkli kapların buzdolabıyla birlikte geldiğini, yerlerinin buzdolabında sabit olduğunu düşünecek kadar "görmemiş"tir. Abartılı bir görmemişlik söz konusudur.
Peki Kumru'yu neden bu kadar cahil tasvir eder Tahsin Yücel? Onun aracılığıyla nesnenin bize yaptığı tüm çağrışımları, nesnenin tüm mevcut sözlük anlamlarını bir anda siler. Televizyon denilince kafasında hiçbir şey belirmeyen bir insanın bakış açısıyla baktırır okura.
Nesnelere sıfırdan, daha yalın anlamlar yükleterek bugünün toplumunda artık iyice benimsediği, garipsemediği saçma alışkanlıkları ve davranışları sorgulatır. Örneğin, ikide bir kopuk görüntüler gösteren bir ekrana insanın neden ihtiyaç duyabileceğini bir türlü anlayamaz Kumru. Elinde çamaşır yıkayabiliyorken neden çamaşır makinesi almak zorunda olduğunu da anlamaz.
İhtiyaç olarak ortaya çıkan bu yardımcı cihazlar, zamanla toplum için birer zorunluluk haline gelmiş, hatta birer statü göstergesine dönüşmüştür. İçerik bir kenara bırakılmış, şekle vurgu yapılmaktadır. Romanda bu şekilcilik, bu mantıksız tüketim merakı eleştirilmektedir.
Tahsin Yücel bildiğiniz gibi İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olmuş bir akademisyendir. Mezun olduğu okulda dersler vermiştir. Göstergebilim alanındaki çalışmalarıyla tanınır.
Bu romanı da göstergeler üzerine kurmuştur desek yanlış olmaz. Göstergeler, görüngü (söylediğimiz, ifade ettiğimiz) ve imge (ifade edilen, ima edilen) şeklinde iki boyutludur. Tahsin Yücel kitap boyunca görüngüleri alır, Kumru karakteri aracılığıyla mevcut imgeleri yok eder. Sonra Kumru'nun (okurun) gözü önünde toplumun oluşturduğu imgeleri tekrardan örer. Bu yıkım-yapım süreci, okurun nesnelere yüklenen anlamların saçmalığını sorgulamasına yardımcı olur. Başka bir deyişle, kelimelerin günlük anlamlarını yıkar, bunu toplumun bakış açısından tekrar inşa eder, bu esnada da bu imgelere yabancı olan bir karakterin bakış açısından eleştirir.
Kumru'yu "öteki" olarak gösterse de aslında toplumun artık iyice yabancılaştığını vurgular. Aşırı tüketime ayak uyduramayan bir insanın (ki kitap boyunca Kumru'nun çok akıllı bir kadın olduğuna vurgu yapar), aslında gayet makul bir insan olduğunu, asıl mantıksız olanın bu tüketim olduğunu söyler.
Buzdolabı göstergesi üzerinden toplumun aşırı tüketme alışkanlığını ve göçün yarattığı yozlaşmış kültürü eleştirir.
Tahsin Yücel'in altıncı romanıdır. Bundan bir sene sonra çok ses getiren Gökdelen romanını yazacaktır.
Özellikle göstergebilim çözümlemeleri yapmak isteyenler için çok değerli bir romandır, okumanız şiddetle tavsiyedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder