26 Şubat 2018 Pazartesi

Kitaptan Filme: Call Me By Your Name

Mısır doğumlu Amerikalı yazar André Aciman'in 2007'de yayınlanan eşcinsel coming-of-age* türünde yazdığı romanıdır. Kitap, Türkiye'de 2009 yılında Sel Yayıncılıktan Süha Sertabiboğlu çevirisi ve Adınla Çağır Beni ismiyle  yayınlanır. 2017 yılında İtalyan yönetmen Luca Guadagnino tarafından, Armie Hammer ve Timothée Chalamet'nin başrolleri paylaştığı aynı isimli sinema filmine uyarlanır. 

Özet

17 yaşındaki anlatıcı-protagonist Elio Perlman'in anlatımıyla hikaye başlar. Bay ve Bayan Perlman, her yaz İtalya'daki geniş ve renkli yaz evlerine genç akademisyenlere destek olmak üzere bir kişiyi kabul ederler. Gelen kişi bir yandan Profesör Perlman'in çalışmalarını sınıflandırmaya yardımcı olup diğer yandan kendi tezini tamamlayabilmektedir. İçe dönük, kültürlü, çok okuyan, müzikle ilgilenen, sosyal çevresi kısıtlı Elio'nun alışık olduğu bu rutin, 1983 yılında evlerine gelen 24 yaşındaki Amerikalı Oliver'ı gördüğünde heyecan verici bir hal alır.

Boynunda açıkça sergilediği kolyeden Oliver'ın da kendi ailesi gibi Yahudi olduğunu anlayan Elio, kendi ailesinin din konusundaki ketumluğunun aksine Yahudiliğini sergilemekten çekinmeyen Oliver'a ilgi duymaya başlar. Üzerindeki açık mavi gömleği, enfes ten rengi, kendine güvenli ve hatta biraz kibirli tavırları, insanları önemsemediği izlenimini yaratan "later" tepkisi, ulaşılmaz görünümüyle Oliver, zaman içinde Elio için bir tutkuya dönüşür. Perlman'lerin bu küçük kasabadaki büyük ve hayranlık yaratan evleri, tüm kasaba için bir buluşma noktasıdır. Gençler burada yüzer, tenis oynar, yemeklerde mutlaka davetliler olur, akşamları eğlenilir. Oliver geldikten çok kısa bir süre sonra eve gelen herkesi ve tüm kasabayı kendine hayran bırakır. Heraklitos üzerine yazdığı romanın çevirmeniyle buluşmak üzere gün içinde sürekli olarak ortadan kaybolur ve gözden kaybolduğu zamanlarda kasabadaki kızlarla yakınlaşır. Elio'ya zaman zaman tensel temas kurarak çok yakın davranır ancak bunları genellikle soğukluk ve ilgisizlik dönemleri takip eder. Kıskançlık ve umutsuzlukla karışık halde onu gözlemleyen Elio kasabadaki Marzia isimli kızla yakınlaşarak hem kendisini Oliver'ı düşünmekten alıkoymaya hem de Oliver'ın tepkisini ölçmeye çalışır. En sonunda kendisine karşı koyamayıp Oliver'a çeşitli şekillerde hislerini açıklar. Bunun yanlış olduğunu düşünen Oliver başlangıçta keskin bir sessizlikle karşılık verse de, daha sonra gardını indirerek Elio'dan baştan beri hoşlandığını itiraf eder. Hoşlandığı için tensel temaslar kurduğunu, ancak karşılığı olduğunu düşünmediği için bunlardan vazgeçtiğini, her şeyi bilmesinden çok etkilendiğini, ortadan kaybolduğu anlarda aslında yalnız başına vakit geçirdiğini itiraf eder. Böylelikle önlerinde yazın bitmesine çok kısa bir süre kaldığına aldırmaksızın sevgili olurlar. Bedenlerinin sınırlarını tanıdıkları, birbirlerinin vücudunu tüm kusurlarıyla kabul ettikleri, kabullenilmenin ve sevilmenin rahatlığıyla teslim oldukları ve önlerindeki ayrılık engeline inat eder gibi birbirlerine kapıldıkları, bu nedenle tutkuya dönüşen bir ilişki sürdürürler. Yazın büyük bir kısmını birbirlerine açılamadan harcadıkları için önlerinde yalnızca birkaç hafta vardır. Oliver Amerika'ya dönmeden önce Roma'da kitap yayıncısıyla görüşmek için üç gün geçirmeye karar verir. Elio da bu kısa seyahatte ona eşlik eder. İlk kez baş başa kaldıkları, tamamen özgür oldukları ve çok keyifli insanların arasında geçirdikleri ve hüzünlü bir ayrılıkla sonuçlanmaya mahkum bu üç gün, Elio'da derin bir iz bırakacaktır. Vakitleri dolduğunda Oliver Amerika'ya geri döner ve hayatına devam eder. Birkaç sene sonra Oliver Perlman'leri arar ve evlendiğini söyler. On beş sene sonra Elio Oliver'ı Amerika'da ziyaret eder. Oliver profesör olmuştur. Elio hala Oliver'a karşı hislerini unutmamıştır. Oliver da Elio'nun akademik çalışmalarını takip ettiğini söyleyerek üstü kapalı şekilde onu unutmadığını gösterir. Yirmi yıl sonra Oliver Elio'nun İtalya'daki evini ve ailesini ziyaret eder. Elio'nun babası ölmüştür, annesi hastalanmıştır. Hayatına devam eden Oliver'ın aksine gençliklerinde yaşadıkları birkaç haftalık tutkulu ilişkiyi hala unutamamıştır.

Filme uyarlama aşaması

Roman 2007 yılında yayınlanmadan önce prodüktörler taslağı keşfeder ve film haklarını satın alırlar. Peter Spears ve Howard Rosenman ilk olarak kitabı ayrı ayrı okurlar ve yönetmenlerle görüşmeye başlarlar. Başlangıçta akıllarında olan yönetmenlerden bir tanesi de Ferzan Özpetek'tir. Sonuç alamadıkları birkaç görüşmeden sonra James Ivory'nin hikayeyi uyarlamasına ve filmi yönetmesine karar verirler. Senaryoyu uyarlayan Ivory'ye daha sonra Luca Guadagnino, bölgeyi iyi bildiği için danışman olarak katılır. Filmi iki yönetmenle yönetme şeklinde ilerleyen süreç yapımcılar tarafından çeşitli kaygılarla kabul edilmez ve yönetmen koltuğuna Guadagnino'nun oturması kararlaştırılır. 

Her ikisi de açıkça eşcinsel olan bu ikiliden Ivory kitaptaki gibi daha çıplak ve cüretkar sahnelerle bir uyarlama öngörse de; romanı, geçmişi hatırlayıp kaybolan şeylerin melankolisine kapılan Proust tarzı bir kitap olarak niteleyen Guadagnino, hem yapım olanaklarını göz önüne alarak hem de hikayede özü yansıtmanın daha önemli olduğu gerekçesiyle uyarlamayı biraz daha yumuşatır ve değiştirir. Örneğin, kitapta iki sevgili üç günlüğüne Roma'ya seyahat ederken ve yeni insanlarla tanışırken filmde maliyetler göz önüne alınarak bundan kaçınılır, daha küçük bir yere kaçamak yapıp yalnız vakit geçirirler. Kitabın sonunda 20 sene flash-forward yapılırken, filmde hikaye 1983 yılında başlar ve o yıl son bulur. Ivory'nin öngördüğü dış ses de, ilişki hakkında okura gördüklerini kendi kendine yorumlama özgürlüğü vermek adına senaryodan çıkartılır. Karakterlerin eşcinselliğini vurgulayan açık cinsel sahneler eklemenin onları ayrımcılığa ve ötekileştirmelere maruz bırakmak olacağını düşünen Guadagnino, seyirciye ilk aşk hissini geçirmenin daha önemli olduğu gerekçesiyle bunları filme eklemez.

Kitabın en cüretkar kısımlarından biri olan, karakterin açığa çıkaramadığı cinsel enerjisini temsil ettiği için kritik bir öneme sahip ünlü şeftali bölümü, başlangıçta hem Guadagnino hem de Elio karakterini canlandıran Timothée Chalamet tarafından şüpheyle karşılanır. Daha sonra her ikisi de bunu kendilerinde deneyerek (literally!) sahnenin çekilebilirliğine kendilerini ikna ederler ve senaryoya eklemeyi kabul ederler. 

Filmde Guadagnino'nun uzun zamandır bildiği ve sahip olma hayalleri kurduğu mükemmel bir ev kullanılır. Dekorasyonu kısa sürede filme uygun biçimde değiştirilir. Dekorasyona daha fazla öğe katabilmek maksadıyla Guadagnino karakterlerin kökenini biraz daha renkli hale getirir. Kitapta Elio'nun annesi İtalyan, babası da Amerikalıdır. Filmde ise babası Amerikalı, annesi hem İtalyan hem de Fransızdır. Kitabın aksine, filmde Elio kasabadaki arkadaşlarıyla ve annesiyle genelde Fransızca konuşur.  

Yazar filme ne tepki verdi?

Kitabın yazarı André Aciman, 1951 yılında İskenderiye'de doğar. Evlerinde, tıpkı filmdeki çok dilli iletişime benzer şekilde Fransızca, İtalyanca, Arapça, Yunanca, Ladino dilleri konuşulur. Seferad Yahudi ailesi İtalyan ve Türk kökenlere sahiptir. 1965'te annesi ve kardeşleriyle birlikte İtalya'ya göçer, daha sonra 1968 yılında Amerika'ya taşınarak burada Karşılaştırmalı Edebiyat eğitimi görür.  

Senaryo yazımı 2016 başında tamamlandığında, Aciman senaryoya onay verir. Uyarlamanın gerçekçi, direkt ve ikna edici olduğunu söyler. Ayrıca ilk okuduğu zaman, ortaya çıkan işin kitaptan daha iyi olduğunu düşündüğünü belirtir.
Cinema can be an entirely magical medium. What I do as a writer, and what Guadagnino does as a film director, is more than speak two different languages. What I do is chisel a statue down to its finest, most elusive details. What a film director does is make the statue move.
Roman ve sinema birtakım farklı özelliklere sahip iki farklı iletişim ortamını kullandığı için, romanda üzerinde günlerce uğraştığı ve sayfalarca anlattığı duyguların filmde birkaç dakikada beden dili ve verilen esler sayesinde izleyiciye aktarılmasından büyülendiğini söyler. Yazar olarak bir heykeli en ince ayrıntısına kadar yonttuğunu, yönetmenin ise bu heykeli alıp hareket ettirdiğini ifade eder. Örneğin, diyalogda geçen bir sessizliğin, mesajı seyirciye eksiksiz bir şekilde iletebildiğini, ancak kendisinin yazar olarak sessizliği yazamadığını, bu nedenle çok daha dolaylı ve uzun şekilde bunu aktarması gerektiğini söyler.

Bunun yanında kendisini çok şaşırtan ve hayal kırıklığına uğratan birkaç değişiklik vardır. Filmin sonunda 20 sene ileri gidilmeyeceğini öğrendiğinde canı çok yanar. Karakterlerinin yıllar sonra da birbirlerini hatırladığını göremeyecek olmak onu mutsuz eder. Filmin müzikleri için kendisi Haydn'ı hayal ederken, Sufian Stevens gibi çağdaş bir sanatçının müzikleri yapacağını öğrenmek de bir bakıma hayal kırıklığı yaşatır.

Kitapla film arasındaki farklar

Kitapla film arasında uzun uzun maddelerle sıralanacak kadar belirgin farklar bulunmaz. Bütçe kaygılarından doğan bir takım minör değişiklikler olmakla birlikte, kitabın ve filmin hissi (boğazda yumru) aşağı yukarı aynıdır. Cinsellikle ilgili sahnelerin filmde yumuşatılması, Roma yerine daha küçük bir kasabaya seyahat etmeleri, evlerinin önünde deniz değil göl olması ve sondaki flashforward kısmının atılması dışında ufak tefek farklar şöyle sıralanabilir. 

- Romanda bir hastalığa yakalanmış ve öleceğinin farkında olan Vimini isminde bir çocuk karakter vardır. Oliver, Vimini'nin durumundan çok etkilenir, onunla sık sık vakit geçirmekten keyif alır. Amerika'ya döndüğünde Vimini ölür, Perlman'lerden haberi alan Oliver çok üzülür. Bu karaktere filmde hiç yer verilmez. 

- Oliver başlarda kahvaltıda servis edilen haşlanmış yumurtanın kabuğunu nasıl soyacağını bilmediği için yumurtasına dokunmaz. Sonraları durumu anlayan bayan Perlman nasıl yapacağını gösterir, bundan sonra her gün 2 tane yumurta yemeye başlar. Bu davranışı, sürekli "later", "ok" gibi "züppe" tepkiler veren Oliver'ın aslında çekingen olduğu için böyle davrandığı sonucuna varmaya yardımcı olur.

Sinematografi 

Mükemmel iç ve dış mekanların kullanıldığı, yanık tenlerin, espadrillerin, açık mavi gömlek ve krem rengi şortların, mayoların, tiril tiril elbiselerin, ağaçların gölgesinde yapılan kahvaltıların, bahçelerden toplanan meyvelerin, öğlenleri servis edilen taze sıkılmış meyve sularının, bisikletle yapılan seyahatlerin, ray ban'lerin, piazza kafelerin, illy'lerin havada uçuştuğu bu bol güneşli yaz hikayesinin bu kadar beğenilmesinin en önemli mimarı kuşkusuz sinematograf Sayombhu Mukdeeprom

Kendisiyle çalışılacağı kesinleşince, yönetmene bu filmi tek lensle çekme isteğinden bahseder. Daha önce böyle bir deneyim yaşamamış olan Guadagnino, sanatçının kendi estetik algısına güvenerek, doğal bir perspektif yakalama amacıyla öneriyi kabul eder. Her ne kadar prodüktörler, herhangi bir durumda gerekli olabilir görüşüyle yedekte geniş açılı lens tutmasını istese de, Mukdeeprom bunu kabul etmez ve kendisini tek lense mahkum ederek bu sınırlayıcı durumun yaratıcılığını tetiklemesine izin verir. Çekim yapacağı yerleri daha önceden keşfeder, romanı okur ve kafasında canlandırdığı atmosfere en yakın şeyleri çekmek için sahnelerini belirler. Ortaya her karesini durdurup bakmaya doyamadığınız enfes "yaz manzaralarından" oluşan bir film çıkar.

Bonus

Evli ve çocuklu Armie Hammer, sevişme sahneleriyle bezeli eşcinsellik temalı bir filmde, en çok zorlandığı sahnenin dans sahnesi olduğunu söyler. Çekim sırasında müzik olmadığı, herkesin kendisine baktığı ve kendisinden 80'ler disko tarzı "seksi dans" beklendiği için çok zorlandığını söyler. 

17 yaşında cinsellikle tanışan Elio karakteriyle ilgili olarak birçok Amerikalıdan itiraz sesleri yükselir. Henüz reşit olmayan gençlerin cinselliğe teşvik edildiği itirazları yapılır. Filmin geçtiği İtalya'da reşik olma yaşı 14'tür. 

Yazar André Aciman, filmde ufak bir rolde oynar. Evlerine gelen eşcinsel çiftten Mounir isimli olanı bizzat kendisi canlandırır.

Elio'nun odasında, Antonia Reeve tarafından 1983 yılında çekilmiş (canımız) Robert Mapplethorpe'un Self Portrait çalışması bize göz kırpar. Hem filmin geçtiği seneye, hem de Mapplethorpe'un eşcinselliğine gönderme vardır. Hem Oliver'ın hem de Elio'nun biseksüel olduğunu, bunu birbirleriyle keşfettiklerini, kadınlarla da ilişkileri olduğunu dipnot olarak bir kez daha belirtelim.

*Bir karakterin olgunlaşma sürecini anlatan metinleri niteler, Bildungsroman bu türün bir alt türüdür.