19 Temmuz 2017 Çarşamba

Kitaptan Filme: Mrs. Dalloway

Feminizm, Bloomsbury, melankoli, intihar, bilinç akışı... Evet Virginia Woolf'tan bahsediyoruz. Bu yazıda, bilinç akışı tekniğiyle yazdığı Mrs. Dalloway romanına ve romanın aynı isimli 1997 yapımı sinema uyarlamasına yakından bakacağız.

Bilinç akışıyla başlayalım. Öncelikle Mrs. Dalloway'in hiç de kolay okunur bir kitap olmadığını söylemek gerekiyor. Hiçbir bölümlendirme yapılmadan (bölüm başlıkları, alt bölüm numaraları) karakterler arasında aniden geçiş yapan bakış açısı okunurluğu zorlaştırır. İlk paragrafta olaylara Clarissa'nın gözünden bakarken, ikinci paragrafta bir anda Peter Walsh'in zihnine girersiniz ve bir başkasının gözünden baktığınızı uzun süre ayırt edemezsiniz. Dolayısıyla ortaya karman çorman bir okuma çıkar. Bu nedenle Woolf'un romanlarını, fikir edinmek için önce baştan sona bir kez okursunuz, daha sonra asıl okumayı yapmak için dönüp birinci sayfadan başlarsınız. Mrs. Dalloway'de bu kafa karışıklığını yaşamanızın gayet normal olduğunu belirtelim.

Sinema uyarlamaları edebiyat okuruna bu bağlamda yardımcı oluyor. Okuma sırasında tam olarak somutlaştıramadığınız şeyleri ete kemiğe büründürerek görselleştiriyor. Tıpkı kültürel anlamda aramızda uçurumlar olan, yüzyıllar önce yazılmış veya farklı coğrafyalarda yazılmış romanlardaki atmosferi, tavrı anlamanıza yardımcı olduğu gibi; hiç anlamlı gelmeyen bir üslubu/anlatımı da somutlaştırarak hayatı size kolaylaştırıyorlar. Başkalarının o atmosferi nasıl yorumlamış olduğunu görmek, kendi yorumunuzla karşılaştırmak da işin keyifli kısmı. Bilinç akışı tekniğiyle yazılmış, zamanın kronolojik bir düzende akmadığı ve bakış açısının sabit olmadığı bu gibi dinamik anlatımlarda film uyarlaması, okur için bulunmaz bir nimet.

Kitabın aynı isimli 1997 yapımı film uyarlaması, 1925'te yayınlanmış bir romanı sinemaya aktarırken 90'lar modasına uygun mobilya ve kıyafetler kullandığı için dönemin atmosferini çok iyi yansıtamamış olsa da, tüm bu karmaşık anlatımı sadeleştirmeyi ve anlaşılır bir iskelete oturtmayı başarmış.

Filmi 2 açıdan değerlendirmek lazım: zaman ve bakış açısı kullanımı. 

Zaman Kullanımı

Film Woolf'un zaman kullanımına hiç müdahale etmiyor. Yaşlı Clarissa ve genç Clarissa'yı 2 farklı oyuncuyla canlandırarak kitaptakine uygun şekilde flashback'ler yapıyor. Clarissa'nın 1 gününün anlatıldığı romanda, günlük işlerinin arasına genç Clarissa hatıraları yerleştiriyor. Romandaki zaman atlamaları sinemaya olduğu gibi yansıtılmış.

Bakış Açısı Kullanımı

Bakış açısına gelince, zaman kullanımı gibi bariz bir şekilde olmasa da, film bu tekniği de doğru yansıtmış, yansıtmak için elinden gelen her şeyi yapmış. Romanda odak kaygan bir zeminde, tek bir karakterin üzerinde değil, dolayısıyla birden çok ana karakter var hissine kapılıyorsunuz. Örneğin hiçbir fiziksel bağlantısı olmamasına rağmen, Septimus da en az Clarissa kadar derinlemesine anlatılıyor ve okurda yer ediyor. Filmde de bu hissettirilmiş. Bakış açısının o anda Septimus'a geçtiğini doğrudan söyleyemezsiniz belki. Ancak sahnelerin uzunluğundan, karakterlerin sessiz kalma sürelerinden vs. şu anda onların odağa yerleştirildiği çıkarımını yapabilirsiniz. Film bunu elinden geldiğince izleyiciye aktarmış.

Toplumsal Çözülmeler

Roman, 1. Dünya Savaşı bittikten sonraki birkaç yılda yaşanan toplumsal değişimleri, Hindistan'dan henüz dönen Peter Walsh karakteri aracılığıyla gözlemleme fırsatı sunar. Kan ve çatışma sona ermiş, toplum savaşın ekonomik ve siyasi sonuçları ile yeniden şekillenme sürecine girmiştir.
"O beş yıl -1918’den 1923’e- nedense pek önemli olmalı diye geçirdi aklından. İnsanlar farklı görünüyorlardı. Gazeteler farklı görünüyorlardı. Örneğin şimdi adamın biri saygın haftalık dergilerden birinde tuvaletler hakkında lafını esirgemeden yazı yazıyordu. On yıl önce böyle bir şeyi asla yapamazdınız – haftalık saygın bir dergide adlı adınca tuvaletler hakkında yazı yazamazdınız. Sonra şu dudak boyasını ya da pudrasını çıkarıp herkesin içinde makyaj yapanlar. Ülkeye döndüğü gemide açıkça flört eden – özellikle Betty ile Bertie kalmıştı aklında – pek çok delikanlı ve genç kız vardı; anneleri de oturmuş, örgülerini örerken bir yandan da onları gözlüyorlardı, hem de kıllarını kıpırdatmadan. Kız durup herkesin içinde burnunu pudralıyordu. Üstelik nişanlı da değildiler, sadece hoşça vakit geçiriyorlardı; ikisi de bu işi ciddiye almıyordu."
19. yüzyılda Sanayi Devrimi ile iyiden iyiye keskinleşen sınıf ayrımı, savaş sonrasında girilen ekonomik buhran nedeniyle çözülür. Fakirleşen aristokrasi sınıfı artık toplumun gözünde eskisi kadar korku uyandırmaz. Ahlak, soyluluk ve asalet gibi kavramlar artık değerlerini yitirmeye başlamıştır. Bir yandan işçilerin sömürgeye karşı grev hareketleri devam ederken bir yandan da kadınlar atak yapmıştır ve kendilerine biçilen edilgen rolden sıyrılmaya başlamıştır.

Clarissa Dalloway, bir yandan yetiştiği aristokrat ortamın parti, gösteriş, kibarlık gibi alışkanlıklarını sürdürmeye hevesliyken diğer yandan kendisini ve çevresini sorgulama sürecine girmiştir. Hem dışa dönük, hayat dolu hem de melankolik, içe dönük bir görüntü sergiler. Septimus karakteriyle yalnızca bu melankoli ve hayatın anlamını sorgulama konusunda örtüşürler. Savaşın yıkımına birinci dereceden tanık olan Septimus için artık inandığı tüm değerler yıkılmış, yaşamak için bir sebebi kalmamıştır. Kendisini kocasının soyadının arkasına sıkışmış bulan Clarissa da tüm bu gösteriş ve yapmacıklığı sorgulamaktadır. Kocasına ve kocasının zengin çevresine uygun bir hayat sürdürmektense, tıpkı Sally gibi tamamen bencil ve istediği gibi yaşasaydı acaba hayatında ne gibi değişiklikler olurdu diye sorar. Toplumsal imajı için yaptığı seçimlerle bastırdığı benliği bir günde ortaya çıkmış, kendisini köşeye sıkıştırmıştır. Tüm kitap boyunca pişmanlıkları, yapamadıkları, yaşamadıkları hakkında düşünür. Ama bu bir değişim isteği olarak algılanmamalıdır. Huyundan vazgeçmeye niyetli değildir, kendinden ödün vermez, kızı Elisabeth'in daha mütevazi yaşamını garipser, onu kendi yanına çekmeye çalışır örneğin.

Ölüm

Savaş dedik, Septimus'un intiharı dedik, yıkım dedik. Kitap bunların etrafında dolaşır, ölüm baskın bir temadır. Bir bakıma Clarissa ölümü düşünerek kendi hayatını sorgulamaktadır. 

Kadın 

Clarissa edilgen, pasif bir hayat sürdürmüş olsa da hayatında hep güçlü kadın figürlere hayranlık duyuyor. İlk öpüştüğü kişi, gençlik yıllarındaki yakın arkadaşı, deli dolu Sally. Güçlü Lady Bexborough'ya hayranlık duyuyor. Kendi çabalarıyla bulunduğu yere gelen, Elisabeth'te saygı uyandıran tarih öğretmeni Miss Kilman karakterine de kitapta epey yer veriliyor. Kadın kitapta önemli bir öğe ve en az erkekler kadar güçlü tasvir ediliyor.

Kitap ve Film hakkında 

Film, kitap üzerinde değişiklik yapmayan, mümkün olduğunca orijinaline uygun bir uyarlama. Sadece bahsetmediği ufak tefek noktalar var. Mesela Septimus'un Rezia ile ne zaman ve nasıl evlendiğinden bahsedilmemiş. Bunun gibi küçük şeyler. 

Güzeller güzeli Natascha McElhone, kitapta tasvir edilen Mrs. Dalloway'in ete kemiğe bürünmüş hali Vanessa Redgrave ve Game of Thrones izleyicilerini çok şaşırtacak olan Lena Headey'i izlemeye doyamıyorsunuz.

Dünya edebiyatı için çok önemli bir yere sahip olan bu romanı hala okumayanlardansanız, bir an önce aradan çıkarmanız şart. Daha güzeli yapılana kadar şimdilik en iyi film uyarlaması da budur ve izlemeniz tavsiyedir. 

İyi okumalar/izlemeler.

6 Temmuz 2017 Perşembe

Kitaptan Filme: Nocturnal Animals / Tony and Susan


2016 yapımı Nocturnal Animals uyarlamasıyla Türk okurun dikkatini çeken Tony and Susan, ilk olarak 1993 yılında Amerika'da yayınlandı. Romancı, edebiyat eleştirmeni ve Cincinnati Üniversitesi'nde profesör olan Austin Wright (1922-2003) altyapısı sağlam, ancak tanınmamış bir yazar. Yaşadığı süre boyunca ne yazık ki büyük bir üne kavuşamadı ve Tony and Susan o öldükten sonra tanınırlık kazandı. Her ne kadar edebiyatçılar, sinemanın erken dönemlerinden bu yana uyarlamaları kendi eserlerinden küçük görüp önyargıyla yaklaşsalar da, sinemanın bir esere tanınırlık açısından getirisini görmezden gelmek doğru olmaz. Evet, bazı edebiyatçıların tanınmak için sinemanın desteğine ihtiyacı yok, ama Austin Wright gibi donanımlı, ancak çok fazla tanıtımı yapılmamış yazarlar bakımından sinema büyük bir reklam aracı.

Kitap, daha önce de denenmiş ancak son derece zor olan bir misyon üstlenerek hikaye içinde hikaye anlatır. Yazar, bir psikolojik romanın içine, bir aksiyon hikayesi yerleştirerek ortaya hem derinlikli, hem de sürükleyici bir iş çıkarmıştır.

Kısaca

Susan, bir gün eski kocasından bir kurye alır. Zamanında kitap yazmaya çalışan ancak bir türlü üretip para kazanamayan, buna takıntılı derecede emek harcayan Edward, aradan 25 yıl geçince nihayet kitabını tamamlar ve okuyup değerlendirmesi için bir kopyasını Susan'a gönderir. Birkaç gün sonra Susan'ın şehrine geleceğini, geldiğinde onunla görüşmek istediğini, okuyup ona yorumlar yaparsa çok hoşnut olacağını yazar. Susan yıllar sonra Edward'dan haber almanın ve nihayet kitabını tamamlamış olduğunu görmenin şaşkınlığıyla kitabı birkaç günde okuyacaktır. Bu arada biz okurlar, bir yandan Nocturnal Animals isimli bu kitabı okurken, arada da Susan'ın kafasının içindekileri, Edward'la olan geçmişini, vs. öğreniriz. 

Bakış açısı 

Austin Wright, Susan'ı üçüncü tekil şahıs kullanarak anlatır, tanrısal anlatıcı (omniscient narrator) tekniğini kullanır. Geçmiş zaman ve şimdiki zaman arasında zikzak yaparak eski evliliğini, yeni evliliğini aktarır, karakterini derinleştirir, okura kapsamlı bir profil sunar. Susan'ın duygusal dünyasında aşama aşama derine ineriz. Edward da kitabını (Nocturnal Animals) aynı anlatıcı tekniğiyle yazar. Ana karakter Tony'yi Edward'ın gözünden tanırız. Edward kendisini yazar kimliğiyle tamamen gizleyerek Susan ile yazdığı kitap üzerinden iletişime geçer. Haliyle Susan, Edward'ın kendisine bu kitapla bir mesaj iletmeye çalıştığını sezmiştir, gelebilecek kötü bir mesaj onu belli belirsiz huzursuz etmiştir, fakat merakına yenik düşerek kitabı okumaya koyulur. Bu arada bazı bölümlerde kitabı elinden bırakıp Edward'ı düşünmeye başlar, geçmişlerini muhakeme eder, kafası biraz karışmaya başlamıştır. 

Edward ve Tony

Nocturnal Animals romanının ana karakteri Tony, kurallara uyan, medeni, modern, kültürlü ve zarif bir matematik profesörüdür ve son derece sakin (hatta etkisiz) bir yaşam sürmektedir. Bir gece otobanda yollarını kesen 3 serseri gözünün önünde karısını ve kızını kaçırarak onları vahşice katleder. Burada tamamen etkisiz ve korkak bir tavır sergileyen Tony, Susan'a içten içe Edward'ı hatırlatır. Yazma tutkusuyla para kazanmak için hiçbir şey yapmayan, son derece duygusal ve kırılgan Edward, Susan'ın ayakları yere sağlam basan ve hırslı yapısına aykırıdır. Edward'ın hayallerinin peşinden koşma arzusu, Susan'ı evliliklerinin başında ondan uzaklaştırmıştır. Daha güçlü bir duruşu olan, komşuları Arnold'la ilişkiye başlar ve Edward'ı terk eder. 

Edward, ego ve intikam

Nocturnal Animals'ın 2. bölümünde Tony, her şeyini kaybetmiş, daha hırslanmış bir halde tasvir edilir. Bu, Edward'ın Susan'dan sonraki halini yansıtır. Edward kendisine inanmayan, kitaplarını beğenmeyen ve kendisini başka birisi için terk eden Susan'dan sonra terk edilmiş, etkisiz bir hisse kapılmıştır. Görünen o ki, Nocturnal Animals'ı içinde biriktirdiği kinden beslenerek, bir gün Susan'ın canını yakma arzusuyla yazar. Tony'nin dönüşümünü ve hazin sonunu Susan'a okutarak bir taşla iki kuş vurmayı planlamıştır: 1) Susan'ın terk ettiği Edward'ın geçirdiği uzun süreç sonunda gayet başarılı bir romancıya dönüştüğünü ispatlar. Böylece Susan'ı, kendisine inanmadığı için pişman etmek ister. Kitabıyla Susan'ın gözünde devleşme, kahraman olma arzusundadır. Susan ile zedelenen egosunu tamir etmeye çalışmaktadır. 2) Kitabın sonunda öldürdüğü Tony ile Susan'a büyük bir darbe indirmek ister. Yıllar önce terk ettiği adamın şu anda güçlü olduğunu, ama artık onu tamamen kaybettiğini bu hazin sonla Susan'a hissettirir. Söz verdiği buluşmaya da gelmeyerek, Susan'a bu kaybetme hissini daha derinden yaşatır. Dolayısıyla Edward, yıllar sonra Susan'dan intikamını almıştır. 

Not: Burada tabi Edward'ın hala o eski kırılgan, duygusal ve zayıf Edward olduğunu görmek zor değil. 25 yıldır kendisini aldatan kadına kızgınlık duygusunu, zedelenen egosunu tamir etmek için gecelerce kafa patlattığını, sürekli kafasında Susan ile ilgili hayaller kurduğunu biraz düşündüğünüzde fark ediyorsunuz. Bu bakımdan Edward'ın intikamı mı, yoksa Edward'ın zaafı mı demek daha doğru olur, bilinmez. 

Kitap ve Film 

Tom Ford, kitabın hikaye içinde hikaye anlatımını sinemaya çok başarılı bir şekilde yansıtır. Örneğin, Tony karakterinin aslında Edward'ı temsil ettiğini kitapta sonraları hissedersiniz, ama filmde her iki karakter de aynı oyuncuyu (Jake Gyllenhaal) oynatarak izleyiciye en baştan neyin ne olduğunu açıklarlar. Aynı şekilde Tony'nin karısı ve kızı ile Susan kızıl düz saçlı kadınlar olarak tasvir edilir ve Nocturnal Animals'ın aslında Susan düşünülerek yazılmış olduğunu baştan fark edersiniz. 

Kitapta öğretmen olan Susan'ı filmde yapay bir görünüme sahip, soğuk, içi boş bir karakter olarak gösterirler. Kitapta birkaç çocukları olmasına rağmen filmde yaşadıkları bu sentetik dünyaya çocuk figürü, anaçlık gibi detaylar hiç eklenmemiştir. Hatta Susan, filmde Edward'dan onun haberi olmadan çocuk aldırır. Susan karakterinin gaddarlık düzeyi iyiden iyiye yükseltilmiştir. Susan, bir sanatçıyı canlandırır ve moda sektörünün sahte ortamına aşina biri olarak tasvir edilir. Tom Ford burada kendi sektörüne gönderme yapmıştır. Hayalperest Edward'ın karşısında Susan'ı daha hırslı, daha açgözlü biri olarak tasvir ederek Susan'ın film sonundaki hüsranını iki katına çıkarır. 

Kocası, kitaptakinden farklı olarak bir iş adamıdır. Filmde ona çok fazla boy göstermese de Susan'la o kadar ilgilenmediğini, kariyerine odaklandığını ve Susan'ı biriyle aldattığını öğreniriz. Zaten romandaki temel rolü de aynıdır.

Kitapta bir müzede sergilenen "REVENGE" (intikam) tablosuyla, bunun aslında bir intikam hikayesi olduğu da okura hissettirilir. 

Oyuncular

Amy Adams'ın canlandırdığı karakter, Arrival filminde canlandırdığı karakteri andırır. Kızıl saçlarını yanına atıp duygusal müzik eşliğinde acıklı bir şekilde karşıya bakma olayını iki filmde de bolca izleriz. Keşke Amy Adams'a böyle donuk roller oynatılmasadır.

Tony'yi Jake Gyllenhaal'ın canlandırması biraz şaşırtıcıdır. Etkisiz bir adamı karizmatik bir adamın canlandırması ilginç bir deneyim. Eh, fena olmamış. Gittikçe tükenen bir görünüm sergilemeyi başarmış.

Susan'ın ikinci kocasını canlandıran Armie Hammer, bildiğiniz gibi The Man From U.N.C.L.E. filminde yükselen bir oyuncu. Bu filmde yüzünü keşke biraz daha fazla görseydik dedik. 

Değerlendirme

Kitap, size ipuçları vererek karakterlerin psikolojik haritasını çıkarmanıza yardımcı olan, sürükleyici bir psikolojik roman. Bir tür puzzle gibi ilerler. Keyifli ve derinlikli bir okuma sürecinin sizi beklediğini söyleyelim. Film de kitapta kafanıza yatmayan şeyleri tamamlar açıkçası, Edward'ın sebeplerini daha iyi anlamanıza yardımcı olur. Kitabın uzun tasvirlerle aktardığı ipuçlarını film görsellerle verir. Hem hikayenin aslını iyi yansıtıp hem de sinemanın iletişim olanaklarından faydalanır. İyi bir uyarlamadır.

İyi okumalar, iyi seyirler.