31 Mayıs 2018 Perşembe

Kitaptan Filme: Amadeus

Wolfgang Amadeus Mozart'ın (1756 – 1791) hayatını, Salieri'nin kendisiyle olan rekabetini kurgusal biçimde ele alan, ilk olarak 1979 yılında London National Theatre'da oynanan, İngiliz oyun yazarı Peter Shaffer'ın (1926 – 2016) yazdığı tiyatro oyunudur. Geçtiğimiz haftalarda ölüm haberini aldığımız, Çek Yeni Dalga akımının önde gelen isimlerinden Amerikalı Çek yönetmen Miloš Forman tarafından 1984 yılında sinemaya uyarlanır. Forman ve Peter Shaffer, oyunu sinema senaryosuna uyarlamak için birlikte dört ay çalışırlar. Film 1985 Akademi Ödülleri'nde, 11 ödüle aday olarak bunların sekizini kazanır. Hatta tarihte az görünür şekilde, En İyi Erkek Oyuncu ödülüne filmden 2 oyuncu birden aday olur. Salieri rolündeki F. Murray Abraham, kurgu içerisindeki rekabeti kaybetse de Oscar'ı hakkıyla almayı başarır.

Gerçek hayatta Mozart, 1773 yılında Salzburg'da saray müzisyeni olarak kariyerine başlar, burada geniş bir arkadaş çevresi edinir ancak bununla yetinmeyip 1781 yılında Viyana'ya giderek II. Joseph'le tanışır ve  müzisyen babası Leopold Mozart'ın itirazlarına rağmen burada çalışmayı tercih ederek Die Entführung aus dem Serail eseri ile güzel bir tanınırlık kazanır. 1782 yılında babası onaylamamasına rağmen Constanze ile evlenir, altı çocuk yaparlar, iki tanesi hayatta kalır. Aniden elde ettikleri gelir ve tanınırlıkla savurgan bir yaşam sürmeye başlayan Mozart çifti kısa sürede maddi sıkıntılarla yüzleşir. 1784 yılında Masonlar birliğine katılarak buradaki ilişkileri sayesinde konumunu yükseltir. 1786 yılında Figaro'nun Düğünü'nü besteleyerek Viyana'da tekrar başarı yakalar. Babası 1787'de vefat eder. 1780'lerin sonuna doğru, devam eden Avusturya Osmanlı savaşı nedeniyle ortaya çıkan fakirlikten aristokratlar da nasibini alır ve müziğe verdikleri maddi desteği azaltırlar, bu dönemde Mozart'ın geliri büyük ölçüde daralır. Bu yıllarda Sihirli Flüt operasıyla tekrar büyük bir başarı yakalar. Son yıllarında Requiem Mass ile meşgul olur ancak bitirmeye vakti olmaz, 1791 yılında 35 yaşındayken ölür. Viyana'da dönemin geleneklerine uygun şekilde, cenazesine çok fazla katılımcı olmaz. Salieri sınırlı sayıdaki katılımcılardan biridir. Tanınırlığı öldükten sonra da artarak devam eder. Latin Katolik Kilisesi mensubu Mozart hayatı boyunca kiliseye samimi bir katılım sürdürür. Bilardo ve dans etmeyi sever. Şık giyime önem verir. Beethoven kendisini hayranlıkla takip edenlerden biridir. Birkaç cılız kaynağa göre tiz ve ilginç bir gülüş şekli vardır.

Mozart ile oyunun başrolündeki Salieri arasında gerçek hayatta filmde önerildiği gibi bariz bir rekabet ve düşmanlık olduğuna dair bir kaynak yoktur. 1780'li yıllarda, Mozart Viyana'da yükselmeye çalışırken babası Leopold Mozart ile yazışır, bu mektuplarda genel olarak bir Alman bestecinin saraydaki İtalyan operacılar nedeniyle tutunma olasılığının düşük olduğuna dair serzenişler vardır, bahsi geçen İtalyan operacıların en önde gelen ismi Antonio Salieri'dir (1750 –  1825). 1774 - 1792 yılları arasında Viyana'da İtalyanca operaların yöneticiliğini yapan, üç dilde opera yazan, 1788 - 1824 yılları arasında Avusturya'da Kapellmeister unvanını taşıyan Salieri haliyle Avusturya'da opera denince sarayın aklına gelen ilk isimdir ve hoş İtalyan opera ortamını bozmaya gelen Alman ekolünün karşısında duran en güçlü figürlerden biridir. Mozart öldükten sonra iki ekol arasındaki rekabeti bilen insanlar çeşitli söylentiler yaymaya başlar, Mozart'ı aslında Salieri'nin zehirleyerek öldüğü iddiaları ortaya atılır. Kimileri de bu rekabetin, her iki bestecinin de Württemberg Prensesi Elisabeth'in müzik öğretmenliğine talip olmasından, Salieri'nin görevi kapmasından kaynaklandığını iddia eder. Bu dedikodular popüler kültürü epey oyalayacaktır. Salieri, 1825 yılında öldüğünde Aleksandr Puşkin, Mozart ve Salieri (1831) isminde bir oyun yazacaktır ve oyunu kıskançlık ve günah temalarının üzerine kuracaktır.

Peter Shaffer, Puşkin'in oyunundan ilham alarak 1979 yılında Amadeus'u yazar. Oyunda Mozart'ın hayatından birçok gerçek kesit kullanılmasına rağmen, büyük ölçüde kurgudur. O da tıpkı Puşkin gibi, oyunun merkezine kıskançlık temasını yerleştirir. Başrole Salieri'yi oturtur, Mozart'ı Salieri'nin gözlerinden izleyiciye aktarır. Birkaç cılız kaynağın onayladığı Mozart'ın tuhaf gülüşünü oyuna serpiştirir. İmparator karşısında Mozart'a karikatürize bir görgüsüzlük ceketi giydirerek bir bakıma İtalyan - Alman ekolü rekabetinde İtalyanların Almanları nasıl gördüğünü Salieri'nin gözlerinden izleyiciye gösterir. Mozart'ı dahi, yenilikçi, yetenekli olarak tasvir eder. Bunların yanında Salieri'nin öznel görüşlerinin de bulaşmasıyla görgüsüz, edepsiz, uyumsuz, narsist, savurgan olarak yansıtır.

Miloš Forman yönetmenliğindeki film uyarlaması da Mozart'ın tüm bu pozitif ve negatif yönlerini olduğu gibi alıp ekrana aktaracaktır. Peter Shaffer'la oturup filmi uyarlarken, oyuna ekstra karakterler ve Mozart'a ekstra sahneler ekleyerek filme derinlik ve boyut katarlar. Örneğin, oyundaki 2 laf taşıyıcının yerini filmde genç bir hizmetçi kız alır, bu sinemanın gerçekliğine daha çok uyum sağlar. Constanze'nin görgüsüzlüğünü ve Mozart ailesine olan uyumsuzluğunu vurgulamak için tuhaf ve absürd kaynana karakteri eklenir. Oyunda hiç adı geçmeyen Peder karakteri, Salieri'nin flashback'ini daha mantıklı bir temele oturtmak amacıyla yaratılır. Oyunda Mozart'ı tamamen Salieri'nin gözünden görürüz; filmde ise omniscient bakış açısının yerini biraz daha gözlemci bir bakış açısı alır ve bazı sahnelerde Salieri'nin etkisi olmadan Mozart'ı gözlemleme ve karakterini değerlendirme fırsatımız olur. Kariyerindeki ilk tanınırlığını Çek Yeni Dalga akımından izler taşıyan Loves of a Blonde filmiyle elde eden Forman, One Flew Over the Cuckoo's Nest'ten (1975) sonra Amadeus'la da birden çok Oscar ödülü almayı başarır.

Bu başarı, etkileyici ve ince çalışılmış dekorlardan tutun, gerçekçi ve inandırıcı oyunculuklara, başarılı uyarlama sürecine, uzun süren makyaj seanslarına; bunların oluşturduğu bütünün ahengine dayanır. F. Murray Abraham rolüne çalışmak için müzik notalarını okumayı öğrenir. Yaşlı halini oynaması gerektiği sahnelerde gününün 4.5 saatini makyaj masasında geçirir. İç çatışmalarını, dışarıya takındığı samimi ve aynı zamanda samimiyetsiz tavrı şahane bir şekilde izleyiciye aktarır. Tom Hulce altı ay boyunca günde altı saat çalışarak piyano çalmayı öğrenir ve piyano sahnelerinde gerçekten kendisi çalar. Meşhur gülüşü yaratmak için gerçek hayatta tanıdığı ancak kimliğini açıklamadığı bir yönetmenden ilham alır. Filmde doğal ışık kullanılır. Işığı yaymak için alet edevat kullanılsa da ampul gibi harici ışık kaynakları kullanılmaz. Elizabeth Berridge, Constanze'yi oynayacak asıl oyuncunun son anda ekipten çıkması sonucunda yedeklerden filme girer. Pek güzel olmasa da sevimli ve saf, minyon bir karakter yaratır. Hatta karakterin saflığı set sırasında kendisine de biraz bulaşır, Salieri'nin Nipples of Venus ikram ettiği sahneleri çekerken üst üste gerçekten 15 tane kurabiyeyi yiyerek mideyi bozar, sınırları zorlar.

Gerçek hayat, oyun ve filmin ortak olarak işlediği birkaç kesitten bahsetmek gerekirse: Joseph II'nin Marie Antionette ve Mozart ile ilgili olarak anlattığı anı gerçektir. İmparator'un Abduction from the Seraglio eseri için "çok fazla nota var" yorumu gerçektir. Katarina Cavalieri ile Salieri arasındaki ilişki gerçektir, oyunda da bu vardır. Filme Mozart ile ilişkisi var şeklinde yansıtılır.

KİTAPLA FİLM ARASINDAKİ FARKLAR

  • Oyunda yaşlı Salieri Mozart'ı öldürdüğünü itiraf edip jiletle intihar eder. Filmde yaşlı Salieri itiraf edip kendini öldürmeye çalışıyor ama başaramıyor, akıl hastanesine kaldırılıyor.
  • Filmde peder karakteri vardır. Salieri'den günah çıkarmasını ister. Oyunda böyle bir karakter yoktur.
    • Filmde Salieri'nin çocukluğundan, katı babasından bahsedilir. Tanrı'yla aralarında ilk kez o zamanlar iletişim kurmaya başladıkları söylenir. Oyunda çocukluğa dair bir şey yoktur.
    • Filmde Salieri küçük yaşta katı babası öldüğü için Tanrı'nın onun duyduğunu düşünür, bu iyiliğe karşılık bekaret yemini eder ve çeşitli yardım faaliyetlerinde bulunarak borcunu ödemeye çalışır. Hayatı boyunca hiçbir kadınla beraber olmaz, hayranlık duyduğu Cavalieri ile de fiziksel herhangi bir şey yaşamaz. Oyunda Salieri evlidir ve Cavalieri ile de ilişkileri vardır. 
    • Filmde İmparator ilk görüşmelerinde Mozart'ı kendisini küçük düşürdüğü gerekçesiyle azarlayarak odasından kovar. Oyunda böyle bir sert çıkış söz konusu değildir.
    • Filmde Almanca ulusal opera besteleme fikri ilk olarak İmparator'dan çıkar ve bunu tartışmaya açar. Daha sonra Mozart'ın ısrarlarıyla Almanca olmasına karar verilir. Oyunda bu doğrudan Mozart'in fikridir.
    • Katarina Cavalieri filmde Mozart'ı etkilemek ve operada rol kapmak için Türk modasına göre giyinip Salieri'nin ağzından Mozart'la ilgili bilgi almaya çalışır. Oyunda böyle bir şey yoktur.
      • Filmde Mozart'ın kaynanası vardır. Oyunda yoktur.
      • Filmde Constanze, Salieri'den iş istemek için Mozart'ın kopyalarını getirdiğinde ertesi güne bırakamayacağını, Mozart'ın haberi olmadığını söyler. Oyunda ertesi güne bırakmayı kabul eder.
      • Filmde Constanze soyunur, Salieri kapıcıyı çağırıp dışarı attırır. Oyunda soyunmaz, Salieri'yle oynaşırken sinirini bozar, Salieri Constanze'yi azarlayarak flört oyununa tahammül edemeyeceğini belli eder.
      • Filmde Salieri, özel ders vermesi için Mozart'ı tuhaf ve yeteneksiz bir genç kızın yanına gönderir. Oyunda böyle bir detay yoktur.
      • Filmde Leopold Amadeus oğlunun ve gelininin evine giderek onları yoklar. Oyunda evlerine gelmez. Öldükten sonra yıllarca Mozart'a Constanze'yi kötüleyen mektuplar gönderdiğini öğreniriz, Mozart bunları almadan Constanze yakar.
      • Filmde Mozart, Constanze ve Leopold birlikte bir maskeli eğlenceye katılırlar. Burada Leopold siyah bir kostüm giyer. Oyunda böyle bir şey yoktur.
      • Filmde katıldıkları eğlencede Mozart Salieri ile dalga geçer. Oyunda böyle bir şey yoktur.
      • Filmde Salieri Mozart'la ilgili bilgi sızdırmak için hizmetçi Lorl'u işe alır. Oyunda böyle bir karakter bulunmaz. Onun yerine laf taşıyan iki tane karakter vardır.
      • Filmde Mozart'ın bilardo sevgisinden çok bahsedilmez, sadece evlerindeki bilardo masasını görürüz. Oyunda Mozart'ın bilardoyu çok sevdiği ve en az müzik kadar iddialı olduğu belirtilir.
      • Filmde Mozart ailesi dışarı çıktığında, Salieri onların evine sızar ve Figaro ile ilgili çalışmalarını görür. Oyunda böyle bir şey yoktur.
      • Filmde Figaro'yu eve girerek kendisi öğrenir. Oyunda bunu dedikoduları yayan iki karakterden öğrenir.
      • Filmde Salieri'nin operasını dinleyen Mozart, böyle bir müziğin mümkün olduğunu bilmiyordum diyerek onu över. Oyunda böyle bir övgü yer almaz.
      • Filmde Constanze, doğrudan Mozart'a babasının öldüğü haberini verir. Oyunda Mozart'ın bu haberi nereden öğrendiğini bilmeyiz.
      • Filmde Salieri siyah kostümle Mozart'ı korkutur ve Requiem'i yazma görevini ona verir. Oyunda siyah maskeli bir adam olsa da bu kişi Salieri değildir.
      • Filmde Mozart'ın yazdığı ölüm ayinini, Mozart öldüğünde kendisi bestelemiş gibi yapmayı planlar. Oyunda böyle bir plan yoktur.
      • Oyunda Mozart masonlar birliğinin bir üyesi olarak maddi zorluklar yaşadığında onlardan borç alır. Bunu öğrenen Salieri, Mozart'ın tek destekçisi olan Masonları ona küstürmek için yeni yazdığı oyunda Mozart'ı Masonların ayinlerini deşifre etmeye teşvik eder. Filmde böyle bir şey yoktur.
      • Oyunda Salieri, Mozart'ın karşısına siyah kostümle çıkar, daha sonra Mozart'ın ölüm ayininden bir sayfayı kıskançlıktan yemeye başar ve maskesini atıp kimliğini açığa çıkarır. Filmde Mozart, siyah maskeli adamın Salieri olduğunu bilmez.
      • Filmde siyah maskeli adamı Constanze de görür, onun Mozart'tan beste koparmaya çalışan sahtekar bir oyuncu olduğunu iddia eder. Oyunda Constanze'nin maskeli adamla bire bir teması olmaz.
      • Filmde bir gösteri sırasında Mozart bayılır, Salieri alıp eve getirir, orada ölüm ayinini dikte ettirerek kağıda geçirir. Oyunda böyle bir şey yoktur.
      • Oyunda Constanze, Karl'ı doğurduktan kısa bir süre sonra evi terk eder. Filmde annesi onu evden alır, döndüklerinde Karl 4 yaşına gelmiştir.

      19 Mayıs 2018 Cumartesi

      Çizgi Romandan Filme: The Punisher (1986)

       İlk olarak 1974 yılında The Amazing Spider Man'in 129. sayısında boy gösteren Marvel karakteri The Punisher, o dönem Spider Man'ı yazan Gary Conway tarafından, Don Pandleton'ın yazdığı The Executioner karakterinden esinlenilerek oluşturulur. Eski bir FBI ajanı olan Frank Castle, karısı ve çocukları kötü adamlar tarafından öldürüldüğünde eski hayatını ardında bırakır, intikam yemini eder ve kötülere karşı savaş açar. Etrafta dolaşan gangsterleri, suçluları hedef alan duygusuz bir ölüm makinesi, adalet dağıtıcısıdır. Conway ilk olarak Stan Lee'ye karakterin isminin Assassin olmasını önerir. Ancak Stan Lee, bu kelimedeki olumsuz çağrışımların karakterin çıkış noktası olan iyilikle çeliştiğini düşünerek karaktere The Punisher ismini önerir. Yıllar boyunca Spider Man, Nightcrawler ve Daredevil'de ara ara görünen karakter, ilk olarak 1986 yılında 5 sayılık bir mini seri olarak kendi ismiyle yayınlanır. Yanlış bir banner nedeniyle sayıların üzerinde "4 sayılık özel edisyon" yazsa da, toplam 5 sayıdan oluşur. Bundan sonra 100 küsur sayılık serilerle 1990'ların ortasına kadar popülerliğini korur. Ekonomik kısıtlamalar nedeniyle verilen bir aranın ardından 90'ların sonuna doğru tekrar gündeme gelir, günümüze kadar çeşitli serilerle yayınlanmaya devam eder.

      Marvel'ın bu karanlık karakteri elbette film yapımcılarının gözünden kaçmaz. İlk olarak 1989 yılında nam-ı diğer Ivan Drago, Dolph Lundgren'in başrolde oynadığı filme, daha sonra John Travolta'lı 2004 yapımı filme, daha sonra 2008 yapımı Punisher: War Zone filmine, son olarak da 2017'de yayınlanmaya başlayan, hala devam eden diziye uyarlanır. Yazıda 1986'da yayınlanan 5 sayılık mini seriden, 1989 yapımı filmden ve 1990 yılında The Punisher Movie Special ismiyle bu filmden uyarlanan çizgi romandan bahsedeceğiz.

      The Punisher (1986) (Çizgi roman #1 - 5)


      Karakterin kendi ismiyle çıkan ilk seridir. Punisher'ın geçmiş yaşamında başından geçenler, intikam motivasyonu okura açıklanır. Geçmişten gelen birkaç düşmanının ismi bu seride geçer. Örneğin daha önce yüzünü tanınmaz hale getirdiği Jigsaw, öldürdüğü Mickey Masserey'nin oğlu Tony, daha önceden ismini duyduğu Nolo Contendre bu sayıda peşinden gelecektir. Bu mini seride Ryker's hapishanesine düşecek, hapishanenin yönetimindekilerin de mensubu olduğu Trust birliğiyle tanışacak, karşısına çıkan tüm kötülerle mücadele edecektir.


      #1 Circle of Blood: Frank Castle'ın ailesi Hitman tarafından öldürülür. Acı duygusunu silip kendini suçluları cezalandırmaya adar.  Bu arada Ryker hapishanesinde bir toplu firar planlanmaktadır. Hapishane müdürü kapasitesini gözlemlemek için Punisher'ı hapishaneye atar ve Don Cervello ve azılı düşmanı Jigsaw'un liderliğini yaptığı firarı bastırdığını gördüğünde ona Trust ismindeki, ülkedeki suçu yok etmeyi amaçlayan bağımsız katılımcılardan oluşan gruba katılmayı teklif eder. Trust'a katılmayı kabul ettiği için serbest bırakılan Punisher'ın haberi sokaklarda yayıladursun, Charlie Siciliano birkaç ay önce Punisher tarafından öldürülen Hitman'in oğlu Tony'yi yanına çağırarak onu Punisher'a karşı kışkırtır. Trust kıyafetini üstüne geçiren Punisher ve intikam yemini eden Tony sonraki bölümlerde karşı karşıya gelecektir.

      #2 Back to the War: Punisher ünlü mafya babası, çete lideri Wilson Fisk'i haklamak üzere binaya girdiğinde Fisk'in kaçtığını, yem olarak sahte bir Fisk'in öldürüldüğünü görür. Kendisine tuzak olarak yerleştirilen bombanın etkisinden kurtulmak için atlayıp düştüğü çöp konteynerinden onu Angela adında gizemli bir kadın kurtarır ve romantik bir gece geçirirler. Punisher, gerçek Fisk'in nerede saklandığını soruşturmaya başlamadan önce durumu lehine çevirmek için basına Fisk'i kendisinin öldürdüğünü söyleyerek tüm mafya alemine liderlerinin öldüğü yanılgısını yaşatır, böylece bir kaos ortamı yaratır ve kendi ölüm listesinde yer alan kötülerin birbirlerini öldürmesini seyretmeye koyulur. Charlie Siciliano bu kaos ortamının işlerine zarar vereceğini bildiği için taraflar arasında barış sağlamak üzere bir konferans düzenler. Bu arada Tony bir yerde saklanmış, Punisher'ın hamlelerini gözlemlemekte ve intikamını alacağı günü iple çekmektedir. Detroit'li Hitman Nolo Contendre konferansa gelerek karanlık çete üyelerini öldürmeye koyulur. Contendre'yi uzaktan tanıyan ve ona hayranlık besleyen Punisher, onu kimin tuttuğunu öğrenmek için peşine düşer. Öğrenemeyecektir. Taktik olarak başlattığı kaos kontrolünü kaybettiği bir savaşa dönüşmüştür. Ayrıca evi, silahları da birileri tarafından ele geçirilmiştir. Artık hayatta yalnız ve hazırlıksız kalan Punisher, güvenebileceği tek kişi olan Trust kontakt numarasını arar. Telefonu Alaric açar, Angela da yanındadır, bu şüpheli yakınlıktan haberi olmayan Punisher kendisini Trust'a yakın hissetmeye başlayacaktır.

      #3 Slaughterday: Ejszaka'nın adamları mafyatik Santiago kardeşlerden Tomas ve Carlos'u öldürür. Çatışmanın içinden sağ kalan Santiago'yu kurtaran Punisher, süregelen savaşı durdurması karşılığında Tomas'a canını korumayı teklif eder. Santiago'nun geçmişinin o kadar da kirli olmadığını, bu nedenle öldürülmeyi hak etmediğini düşünen Punisher onunla iş birliği yaparak savaşı durdurmayı planlar ve ilk hamle olarak Charlie Siciliano'yu tekrar barış konferansı yapmaya ikna etmesini söyler. Bu arada Angela, Punisher'la romantik yakınlığını sürdürmektedir, bir yandan Alaric aralarında geçen konuşmaları dinler. Evini ve eşyalarını tahrip edenin Alaric ve adamları olduğunu öğreniriz, tıpkı Angela'nın Punisher'la yakınlaşması gibi, bu da Punisher'ı Trust'a çekmek için kurulmuş bir kumpastır. Bu arada Mickey Massera'nın oğlu Tony Massera Punisher'ı takibe devam etmektedir, bunu anlayan Punisher onunla yüzleşir ve intikam için peşinde olduğunu öğrendiğinde yaptığı işi sorgulamaya başlar. Onun intikam ateşi başkalarında da intikam hissini körüklemekte ve bitmez bir savaş ortamı oluşmaktadır. Bu savaş ortamında kötülerden daha çok iyilerin ölmesi Punisher'ın canını yakmaktadır. Bu arada Santiago Siciliano'nun öldüğünü öğrenir, öldürenin Punisher olduğunu söylerler. Coriander Punisher kılığına girerek Siciliano'yu ve Santiago'yu öldürür. Yaptıkları için ona minnettar olsa da sorularına cevap bulmak için Coriander'ın peşine düşen Punisher, kovalamaca sırasında Coriander'ın yanlışlıkla bir çocuğu öldürdüğünde yaşadığı yıkımı görür, Coriander'ın asıl kötü adam olamayacağını, onu başka birinin yönettiğini anlar ve Coriander'dan bu kişinin Alaric olduğunu öğrenir. Bunu öğrenmesiyle birlikte Angela sahneye çıkar, her şeyi açıklar ve Punisher'ı vurarak kaçar. Artık tüm kartlar açılmıştır.

      #4 Final Solution: Punisher, kendisini Angela ve Alaric'e götürmesi için hapishane müdürünün yardımcısına gider, tam içeri girdiğinde Punisher kılığına giren başka bir adam müdür yardımcısını öldürecektir. Dosyaları arasından müdürün yerini bulur ve yanına gider, müdür de bir Punisher tarafından öldürülmek üzereyken onu kurtarır, Alaric'le ilgili bilgi alır. Alaric suça karşı savaşmak için bir ölüm çetesi kurmuş, azılı suçluların beyinlerini yıkayarak onları birer katil haline getirmiş, karşısına çıkan masum insanlar da dahil olmak üzere ölüm saçan bir birlik oluşturmuştur. Ryker's hapishanesinden hatırladığımız Jigsaw da bu birlikte görev yapmaktadır. Alaric'in yerini müdürden öğrenen Punisher, yolda kendisini takip eden Tony'nin arabasına el koyup Alaric'in evine girmeyi başarır. Alaric, Angela'nın kaçmasını sağlar ve Fisk'in ölmediği ve Alaric'in peşinde olduğunu söyleyerek kendisine karşı isyan belirtileri gösteren Texas'ı öldürtür. Geriye sadece Punisher kalmıştır. Kapana kısılan Punisher'ı zehirli gazlarla etkisiz hale getirir. Amacı beyin yıkamak ve oluşturduğu timin başına Punisher'ı getirmektir.

      #5 Finale: Gazlı odada kapana kısılan Punisher, üzerindeki donanımdan ve kıyafetlerinden faydalanarak oradan kaçmayı başarır. Punisher kılığına giren diğer suçlular, beyin yıkanmış hallerinden sıyrılarak kaçışırlar, yalnızca geçmişten kendisine kişisel kin besleyen Jigsaw onunla savaşma cesareti gösterir, elbette yenilecektir. Herkesi aşan Punisher Alaric'le yüzleşmeye gider. Onu öldürmemek için tek bir şartı vardır, Alaric gazeteci Ben Ulrich'i arayıp yaptığı her şeyi itiraf edecek ve Punisher'ın ismini temize çıkaracaktır. Anlaşmayı kabul eden Alaric sağ kalır. Bu arada Tony, Punisher'ın işinin bitmesini beklemiş, onu öldürmek için kapısına dayanmıştır. Punisher'ın intikamla ilgili yaptığı konuşmadan sonra bunun bitmeyecek bir savaş olduğunu anlayan Tony, onu öldürmekten vazgeçer. Alaric'in binasından çıkan Punisher, kapıda bekleyen arabadaki Angela'yı görür, arabanın radyatörüne ateş eder ve Angela'nın arabayla birlikte köprüden düşüşünü seyreder. Kötülüğe karşı savaşan, ancak masumları da yok eden Trust birliği böylece yok olmuştur.

      The Punisher (1989) (Film)


      Mark Goldblett'in yönettiği film o güne kadar çıkan herhangi bir sayının uyarlaması değildir, tamamen farklı bir hikaye ve farklı karakterler vardır. Yalnızca babasını öldürdüğü için Punisher'dan intikam almak isteyen ünlü gangsterin oğlu Tony 5 sayılık mini seride biraz daha farklı koşullar altında yer alır (babasının ismi ve yaşı değişiktir). Dolph Lundgren, Kim Miyori, Zoska Aleece, Jeroen Krabbé gibi akılda kalıcı performanslara sahip oyuncular dikkat çeker. Çizgi romana göre Frank Castle'ın ailesi piknik sırasında Hitman tarafından öldürülür. Filmde ise Moretti, uyuşturucu çetelerinin üzerine gelen Frank Castle'ı ortadan kaldırmak için arabaya bomba yerleştirerek ailesini öldürür. Punisher'ın motosikleti, yer altı evinde Tanrı'yla yüzleştiği sahneler, Japon dövüş sahneleri akılda kalıcıdır. Çizgi romanın ruhu sayesinde ortalama aksiyon filmlerinden bir adım öne çıkan bir filmdir. Fantastik filmlerin kendine has sahne ve kostüm dekorları sayesinde filmden çirkin bir 80'ler kokusu yayılmaz. Hatta devreye giren İtalyan mafya şıklığı ile kostümlere klasik bir hava hakim denebilir. Dolph ölüm makinesi rolü için aşırı derecede uygun olmasına rağmen, karakterin geçmişindeki normal aile babası vicdanlı adam kostümü üzerine pek yakışmaz, bunu izleyiciye pek hissettiremez. Japon kadınla dövüştüğü sahnede de, gangsterlerin çocuklarını kurtarmaya karar verdiği sahnede de, Tony'nin ona sarılıp ağladığı sahnede de yüzünde aynı boş ifade vardır.

      The Punisher: Movie Special (1990)


      1989 yapımı filmden sonra çıkan, filmdeki hikayeyi uyarlayan özel bir sayıdır. İç kapakta Punisher'la özdeşleşen kuru kafa simgesini ve tıpkı filmdeki gibi kabzasında kuru kafa oyması bulunan bir bıçağı, bıçağın girdiği yerde, karakterin doğduğu yer olan Spider Man'deki örümcek ağını andıran çatlakları görürüz.

      Filmden farklı olarak hikaye biraz daha geçmişten başlar. Frank'in polislik yaptığı günleri, Franco ailesi ve Moretti ile aralarında geçen husumeti, Moretti'nin Frank'in karısını ve çocuklarını öldürdüğü bombalı saldırıyı görürüz. Teğmen Jake, Frank'in yakın bir aile dostudur, filmde buna da pek değinilmez.

      Genel olarak filmdeki fiziksel görünümlerle çizgi romanlardaki karakterler pek tutmasa da birkaç karakter birebir çizilmiştir. Tommy, Jake, Sam Leary, alkolik sanatçı.

      Filmdeki izlemesi en keyifli karakterler olan duyma engelli üvey kızla dövüş sahneleri çizgi romanda hiç yer almaz, belki de en büyük farkıdır.

      Tommy son anda Punisher'ı vurmaktan vazgeçtiğinde ona sarılıp ağlar. Filmdeki Punisher bu ağlama sahnesine tamamen hissiz kalıp kılını kıpırdatmazken, çizgi romandaki Punisher çocuğa sarılır. Çizgi roman yorumu, Frank'in geçmişindeki çocuk sevgisini daha çok vurgulayarak karakterin vicdanlı yönünü daha fazla öne çıkarır. Filmde Dolph'un veremediği "vicdan" hissini hissini çizgi romandaki Punisher gayet net verir.

      ---

      The Punisher dünyasına girmek istiyorsanız, 80'lerde çıkan ilk seriler sizin için iyi bir başlangıç olacak. Punisher (1989) filmi herhangi bir seriden uyarlanmaz dolayısıyla öncesinde bir şey okumanıza gerek yok ancak isterseniz ilk 5 sayılık seriyi okuyup karakter hakkında biraz fikir edinin. Ayrıca yazıda da belirttiğim gibi kendisinden uyarlanan çizgi romanı filmden sonra okuyabilirsiniz. 2004 yapımı filmi izlemeden önce ise Year One ve Welcome Back, Frank serilerini okumanız tavsiyedir. Ayrıca bu filmin de uyarlama bir çizgi romanı var, filmden sonra bakabilirsiniz. 2008 yapımı War Zone filmi zaten aynı isimli seriden uyarlama, izlemeden önce onu okumanız tavsiyedir. 2017'de başlayan dizi bildiğim kadarıyla herhangi bir seriden uyarlama değil, öncesinde genel bir fikriniz olması yeterli.