28 Haziran 2016 Salı

Kitaptan Filme: Harry Potter and the Goblet of Fire Kısım III


KİTAPLA FİLM ARASINDAKİ FARKLAR

Gördüğünüz gibi milyonlarca yeni karakter hikayeye katılmış durumda. Bu kadar çok detay katıldığı için filmden de elbette bir sürü şey çıkarılmış. En belirgin farklara göz atalım. Hikayenin aslını biraz daha iyi takip edebilmek için bu farkları okumanızı tavsiye ederim. Bu kez gerçekten önemli detaylar atlanmış.

Filmin giriş sahnesi: İlk defa bir film Dursley'lerde başlamıyor. Kitaptaki Dursley kısımları tamamen atılmış. Doğrudan Voldemort rüyasıyla başlıyor. Böylece komedi öğeleri atılıp karanlık öğeler öne çıkarılmış. Kitaptaki çocuksuluk filmde yok derken biraz bunu kast ediyorum.

Deli-Göz Moody karakteri: Kitapta açıkçası daha kopuk ve çirkin, burnunun bir kısmı olmayan, suratı yamalar içinde olan, insana benzemeyen bir karakter çizilmiş. Ayrıca ayağının teki tahta. Yürürken tak tak diye ses çıkarıyor. Filmde ise suratındaki birkaç dikiş izi ve metal bir protez ayakla daha az hasar görmüş bir karakter söz konusu. İyi yansıtılamamış bence.

Fred ve George'un şaka dükkanı açma istekleri: Kitabın başından itibaren Fred ve George çeşitli şaka ürünleriyle muzurluk yapıyorlar. Filmde buna hiç yer verilmemiş neredeyse. Yine bir çocuksu öğe ortadan kaldırılmış.

Veela'lar: Dünya Quidditch şampiyonasında Bulgaristan takımının maskotu olan veela'lar peri gibi güzel ve efsunlu kızlar özetle. Kabaca anlatmak gerekirse yakınlarındakini serseme çevirip kendilerine hayran bırakıyorlar. Kitapta ayrıca Beauxbotons takımının temsilcisi Fleur de bir veela. Aslında son derece şuh ve alımlı bir karakter. Filme bu yansıtılmamış. Son derece tedirgin ve silik bir kız olarak yansıtılmış. Veela'ları uzun uzun açıklayamayacağını düşünen yönetmen veela'lığa neredeyse hiç yer vermemiş.

Bagman - Winky - Dobby: Spor Bakanı Ludo Bagman, Crouch'ların ev cini Winky ve Harry'nin özgür bıraktığı Dobby filmde hiç yok. Özellikle ev cinleri kitapta önemli bir yere sahip. Çünkü bedavaya çalıştırılan ev cinleri için Hermione'nin bir cephe kurduğunu ve kendine destekçi aradığını filmde hiç görmüyoruz. Bu açıdan film zayıf kalmış. Çıkarılması hoşuma gitmedi.

Köpeğe dönüşerek saklanan Sirius: Harry kitapta Sirius'la sık sık yazışıyor ve hatta onunla görüşüyor. Filmde sadece şömineden bir kez görüşüyorlar, o kadar. Burada bence bir kopukluğa neden oluyor film. Üçüncü kitapta bir vaftiz babası olduğunu öğrenen Harry, o gün bugündür kendini daha güvende ve güçlü hissediyor. Bir şey olduğunda yazabileceği bir ailesi olduğunu bildiği için daha mutlu. Filmde bu bağ hiç gösterilmemiş.

Krum: Karakteri filme hiç yansıtamamışlar. Kanca burunlu, ince, içine kapalı, sürekli kütüphanede duran gizemli bir karakter. Filmde ise son derece toraman ve tekin görünmeyen, iri yarı bir adam. Olmamış.

Rita Skeeter: Kitapta karakterlerin sırlarına bir böceğe dönüşüp okula sızarak erişiyor. Sonunda da foyası meydana çıkıyor. Film buna yer vermemiş.

1. görevdeki ejderhanın zincirinden kurtulması ve Harry'ye saldırması: Kitapta böyle bir aşırı aksiyon yok açıkçası. Bir iki şaşırtmaca yaptıktan sonra altın yumurtayı kapıyor. Film, eline geçen bu aksiyon fırsatını kaçırmamış elbette.

Hagrid Olympe'a sen de yarı devsin iması yapıyor: Kitapta Olympe bunu duyup inkar ederek Hagrid'den uzaklaşıyor, filmde bu yok. Devlerin genel olarak korkutucu bir tür olduğuna filmde çok değinilmemiş. Değinilmesin de zaten, Hagrid korkunç olabilir miymiş hiç?

Hermione'nin dişleri: Filmde Malfoy'un yaptığı sihir nedeniyle dişleri uzadığı için doktor kanadına gidip dişlerini kısalttırıyor. Normalde de uzun olan dişleri kısaldığında Hermione güzel bir kıza dönüşerek Harry ile Ron'un dikkatini çekiyor. Filmde bu yok. Zaten filmde Hermione nedense Harry'den hoşlanıyor gibi gösterilmiş. Buna hiç anlam veremedim. Kitapta kesinlikle böyle bir şey yok.

Harry ve Cedric rekabeti: Cedric, Harry'den önce davranarak Cho'ya baloya birlikte gitmeyi teklif ettiği için kitap boyunca Harry'nin nefretini kazanıyor. İkinci görev için Harry'ye ipucu verdiğinde sonuna kadar ona güvenmiyor. Filmde bu kuşkuculuğa yer verilmemiş.

Barty Crouch kayıp: Quidditch maçında ve sonraki jürilik görevlerinde kayıp. Yerine yardımcısı Percy Weasley'yi gönderiyor. Filmde böyle bir şey yok. Halbuki kaybolmasının arkasında yatan neden son derece şaşırtıcı ve hikayenin çözümünde önemli bir yere sahip.

Çapulcu haritası: Kitapta Harry bu haritayı kullanarak Crouch'un Snape'in odasında olduğunu görüyor. Filmde harita yok.

Rita Skeeter vs. Hagrid: Kitapta Rita, Hagrid'in sevilmeyen ve öğrencilerini tehlikeye atan bir Yaratık Bakımı hocası olduğunu öne sürüp insanların ondan nefret etmesini sağlıyor. Buna çok içerleyen Hagrid günlerce kulübesine kapanarak kimseyle konuşmuyor. Filmde bu atlanmış.

Evet, aşağı yukarı tüm farkları, tüm yeni karakterleri yazdık. Başta da söylediğim gibi çok fazla yenilik var, hikayeye ilk kitaplarda katılmayan derinlik katılmış. Sonraki kitapların bundan daha da detaylı olacağının habercisi.

Her zaman söylediğim gibi, kitapları okumadan tam olarak Harry Potter filmlerinin tadına varmak mümkün değil. İkisini birbirinin tamamlayıcısı olarak görüyorum. Özellikle dördüncü kısım ve sonrası için kitaplarını da mutlaka okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

Kitaptan Filme: Harry Potter and the Goblet of Fire Kısım II

KİTAPTAKİ YENİLİKLER

Filme eklenen karakterleri, dikkat çekici yeni öğeleri inceleyerek biraz daha detaya girelim.

Düşünseli: Kitaptaki en sevdiğim obje. Harry, konuşmak için gittiği Dumbledore'un odasında yalnız kalınca bunu bulup kurcalıyor. İçinde Dumbledore'un anıları ve düşünceleri var. Kafasına fazla gelen düşünceleri akıtıp sakladığı bir tür arşiv. Mükemmel bir fikir bence. Unutmadan, saklamadan Düşünseli'ne anılarınızı akıtın, lazım olduğunda arkanıza yaslanıp izleyin.

Rita Skeeter: Gelecek postasının yalancı ve sevimsiz röportörü. Harry ile yaptığı röportajdan sonra hiç söylemediği şeyleri söylemiş gibi gösterecek, Harry'ye olan antipatiyi artıracaktır. Hermione, Krum ve Harry arasına çalkantılı bir aşk üçgeni olduğu dedikodusunu yayar. Malfoy'un da desteğini almaktadır.

Cho Chang: Harry'nin ilk kitaptan beri fark ettiği ve hoşlandığı kız. Bu kitapta nihayet onu dansa davet eder. Red yanıtını aldığında hayal kırıklığına uğrar.

Olympe Maxime: Hagrid gibi bir yarı-dev. Fransa'daki Beauxbotons Akademisi'nin müdiresi. Hagrid'le önce çıkarı için daha sonra gerçekten yakınlaşır. Tüm öğrencileri kızdır.

Igor Karkaroff: Viktor Krum'un okul müdürü. Aynı zamanda bir eski Ölüm Yiyen. Günahlarını itiraf edip Azkaban'a gittikten sonra serbest bırakılıyor. Sert bir karakter.

Barty Crouch: Baba Barty Crouch eski Sihir Bakanı. Karkaroff'un ve kendi oğlunun da aralarında bulunduğu Ölüm Yiyenleri mahkum eden kişi. Çok düşmanı var. Kitabın sonunda kendi oğlu tarafından öldürülüyor. Oğul Barty Crouch ise bu filmin kilit karakteri. Oynayan kim? İşte burası çok çok keyifli: David Tennant. Yani gelmiş geçmiş en iyi Doctor Who. Kendisine yalnızca iki sahnede yer verilse de zevkle izleyeceğinize bahse girerim.

Victor Krum: Bulgaristan Quidditch takımının medar-ı iftiharı. Dünyanın en iyi ve en popüler Arayıcısı. Ron kendisine başlarda hayran olsa da, daha sonra Hermione balo için kendisi yerine Krum'a evet dediği için düşmanı gibi davranıyor.

Fleur Delacour: Beauxbotons Akademisi'nin Üç-Büyücüler Turnuvasındaki temsilcisi. Kendisi bir veela, yanına yanaşan insanları etkisi altına alıyor ve kendisine hayran bırakıyor. Bu etki alanına kapılan ve ona yaklaşınca sersemleyen kişi elbette Ron.

Cedric Diggory: Hogwarts'ın Harry haricindeki diğer Üç-Büyücüler Turnuvası temsilcisi. Alacakaranlık serisinden hatırladığımız Edward Cullen oynuyor. Ne yazık ki karakterin ömrü çok uzun sürmüyor.

Alastor Moody: Hogwarts'ın yeni Karanlık Sanatlara Karşı Savunma hocası. Kitabın başından neredeyse sonuna kadar Harry'nin yanında babacan bir tavır sergiliyor. Dersin bir önceki hocası Lupin gibi bir dost karakter olduğuna iyice ikna olduğunuz anda hakkındaki gerçekler ortaya çıkıyor.

Ölüm Yiyenler: Lord Voldemort'un savunucularına verilen ad.

Karanlık İşaret: Dünya Quidditch şampiyonasından sonra beliren işaret. Kötü şeylerin geleceğine, Voldemort'un güçlendiğine işaret. Aynı zamanda tüm Ölüm Yiyenlerin kolunda bu işaret var.

Ludovic Bagman: Spor Bakanı. Bahis oynamayı seven bir adam. Üç-Büyücü Turnuvası boyunca Harry'ye yardım etme çabası, sonuna kadar şüphe çekici bir karakter olduğuna inanmamızı sağlıyor. Kendisi zamanında Crouch tarafından Ölüm Yiyenlere bakanlık bilgilerini sızdırmakla suçlansa da aslında bunu bilerek yapmadığı, masum olduğu anlaşılıyor. Tek suçu düzenbaz bir kumarcı olması. Fred ve George'la girdiği iddiayı kaybetmesi üzerine ödediği paranın kaybolan para olmasından da anlaşılıyor.

Ev cini Winky: Dobby'nin arkadaşı. Crouch'ların ev cini. Quidditch'te işini iyi yapamadığı için kovuluyor. Daha sonra Hogwarts'ta mutfakta işe başlıyor.

Bertha Jorkins: Spor Bakanlığı'nda çalışan bir büyücü. Crouch'un oğlunu evinde sakladığını öğrendiği için hafıza büyüsüne kurban gidiyor. Daha sonra Voldemort onu bulup hafızasındakileri öğrendikten sonra artık ona ihtiyacı kalmadığı için Bertha'yı öldürüyor.

Kitaptan Filme: Harry Potter and the Goblet of Fire

KİTAP VE FİLM HAKKINDA

Serinin dördüncü kitabı Harry Potter ve Ateş Kadehi, Amerika'da Bloomsbury, İngiltere'de ise Scholastic yayınevi tarafından, bu kez her iki ülkede de aynı tarihte, 8 Temmuz 2000'de yayınlanmıştır. Kitaptan beş sene sonra, 2005 yılında yönetmen Mike Newell tarafından sinemaya uyarlanacaktır. Serinin üçüncü yönetmenidir.

Hikaye her zamanki gibi Dursley'lerde başlar. Yaz tatilinde Dursley'lerde kalan Harry vaftiz babasının azılı bir katil olduğunu her seferinde teyzesine ve eniştesine hatırlatarak ondan bir parça korkmalarını sağlamıştır. Bu yaz öğretmeninden gelen şikayet üzerine Dudley diyete sokulmuş, yemek yiyemediği için aileye hayatı zindan etmektedir. Görüp de canı çekmesin diye evdeki herkes normal yemekler yerine diyet yemekleri yer. Harry de odasında aç bırakılır. Weasley'lerin ve diğer dostlarının ona gizlice gönderdikleri yemeklerle idare eder.

Uçuç tozuyla Dursley'lere gelip Harry'yi alan Weasley'lerle birlikte Dünya Quidditch kupasını izlemeye giderler. Dünyanın diğer şehirlerindeki büyücülerin ne yaptığını bugüne kadar hiç merak etmeyen Harry, Dünya Quidditch kupasında diğer okullardan gelen insanları gördüğünde şaşkınlığa düşmüştür. Burada maçın ardından karanlık işaret kendini gösterecek, ölüm yiyenler ortaya çıkacaktır. Tesadüf o ki, Harry henüz kitabın başında Voldemort'un canlandığı bir rüya görmüş ve yarası çok acımıştır.

Tüm bu kötü işaretlerle birlikte Hogwarts'taki dördüncü senelerine başlayan Harry ve arkadaşları, bir yandan Voldemort'la ilgili karanlık rüyalardan korkmakta, diğer yandan da Hogwarts'ta düzenlenen Üç-Büyücü Turnuvası'na Harry'yi hazırlamaktadır.

Serinin dördüncü kitabının hikayesi özetle böyle, bu kitap hakkında genel bir yorum yapmak gerekirse, bugüne kadarki en karmaşık kurguya sahip. Bir o kadar da fazla sayıda yan karakter var. Yurt dışından gelen okulların öğrencileri, öğretmenleri, bakanlık görevlileri, eski mahkemeler, ölüm yiyenler... Bugüne kadar çocuk kitabı tadında ilerleyen hikaye, bu bölümle birlikte daha komplike bir kurguya dönüşüyor. Zaten sayfa sayısı da daha fazla.

Sayfa sayısı artsa da filmin süresi aşağı yukarı aynı kaldığından, kitabın sinemaya uyarlanması sırasında bazı detayların atlanması artık kaçınılmaz olmuş. Bir önceki bölüm olan Harry Potter ve Azkaban Tutsağı, hatırladığınız gibi Alfonso Cuaron'un elinden çıkmıştı, fazlasıyla serbest bir uyarlamaydı. Onu sevemeyen ben, bu filmi atladığı ayrıntılara rağmen sevdim. Çünkü kitaba genel çerçevede sadık kalınarak bazı karakterler ve detaylar atlanmış. Bu durum beni çok rahatsız etmedi.

Filmin genelinde, kitabın geneline göre daha gotik ve karanlık bir ortam yaratılmış bence. Kötü olmamış, eleştirmiyorum. Voldemort'un ete kemiğe büründüğü bölüme de bu yakışırdı. Yalnızca arada fark olduğunu kesin olarak hissediyorsunuz. Aslında her ne kadar konu karmaşıklaştırılsa da kitap hala bir çocuk kitabı tadında. Olayları 14 yaşındaki Harry'nin gözünden görüyoruz. Diyaloglar basit. Tasvirler daha basit. Filmde bu basit ve çocuksu üslup hissedilmiyor. Artık bir young-adult hikaye izlediğimizi iyiden iyiye hissediyoruz. Filmde ne Ron yeterince şapşal ve komik, ne de Fred ve George muziplik çabasında. Herkes ciddiyetle Üç-Büyücü Turnuvası'na odaklanmış durumda.

19 Haziran 2016 Pazar

Kitaptan Filme: Children of Men


P.D. James'in yazdığı distopik roman 1992'de İngiltere'de Faber and Faber yayınevi tarafından yayınlanır. Hikaye 2021'de geçer. 1994 yılında, yani kitabın dediği gibi Omega yılında dünya üzerindeki son çocuklar doğmuştur. 1995 yılından itibaren anlaşılamayan bir sebepten dolayı kadınlar kısır kalmıştır ve artık çocuk doğmamaktadır. Geleceklerinin olmadığını bilen insanlar dünyayı kaotik bir ortama çevirmişlerdir. Mükemmel sosyal analizler içerir.

Kitap 2006 yılında Alfonso Cuarón yönetmenliğinde sinemaya uyarlanır. Theo Faron rolünde Clive Owen, Julian rolünde ise Julianne Moore'u görürüz. Kitapta olmayan Jasper karakterini de Michael Caine oynar, ki filmdeki favori karakterim olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

Öncelikle belirtelim, kitapla film arasında dağlar kadar fark var. Çoğu karakter eklenmemiş, bazı karakterlerin ismi aynı kalsa da rolleri değiştirilmiş, Jasper gibi ekleme karakterler var. Bunun da ötesinde hikayeler temel çizgileriyle aynı olmasına rağmen genel olarak olaylar birbirinden çok bağımsız.

Alfonso Cuarón'u Harry Potter ve Azkaban Tutsağı filminden biliyoruz ki, kitapları birebir uyarlamak gibi bir derdi yok. Şahsen Harry Potter'ı katlettiğini düşünmüştüm, iki sene sonra gelen Children of Men uyarlaması ile kendini bana fena halde affettirdi. İzlediğim en rahatsız edici filmlerden biri olduğunu söyleyebilirim.* Karşılaştırmam gerekirse, bence kitabı kitaptan daha iyi anlatan bir uyarlama olmuş.

Bildiğim kadarıyla kitabın Türkçe çevirisi yok. Ben İngilizcesinden okudum. Biraz yorucu bir kitap olduğunu kabul ediyorum. Çok fazla doğa tasviri var. Muhtemelen asıl aksiyonu merak edelim ve gerilelim diye bu kadar detaya girilmiş. Sonlara doğru bir parça koptum.

KİTAPTAN KISACA BAHSEDELİM

1995'te ortaya çıkan kısırlık nedeniyle insan nüfusu gittikçe azalır. Dünyanın her yerinde kaos hakimken İngiltere, yürüttüğü uyuşturma politikası sayesinde ülkedeki refahı korumayı başarmıştır. İnsanların gelecekleri olmadığını düşünüp kaosa sürüklenmesini önlemek için sıkı bir kontrol yürütülmektedir. Üreme çalışmaları bir yandan devam ederken, diğer taraftan suçlular ülkenin başka bir noktasına taşınarak huzurlu bir toplum görüntüsü yaratılmıştır.

Theo Faron'un karizmatik kuzeni Xan Lyppiatt, insanların politikaya olan ilgilerinin azalmasından faydalanarak kendini İngiltere'nin Koruyucusu ilan eder. Kendilerine Five Fishes adını veren beş kişilik karşıt görüşlü bir topluluk, Xan'ın despot ve tiran olduğunu düşünür ve Theo Faron'dan ona ulaşmak için yardım isterler. Theo Faron ile ilk teması kuran örgüt üyesi Julian'ın hamile olduğu ortaya çıktıktan sonra Theo onlara yardım etmek için kanunu ve kuzenini karşısına alır.

Örgütle birlikte kaçan Theo, hükümetin bebeği öğrenmemesi -öğrenirse bebeği anne ve babasından koparıp üzerinde testler yapacaktır- için kanının son damlasına kadar mücadele edecektir.

Kitapta geçen bazı kavramlar şöyle:

Omegalar: 1994'te doğan son çocuklara Omega denir. Bu çocuklar şımartılmıştır, egoisttir, mekaniktir. Kendileri dışındakileri küçümserler. Kitap ve film, doğan son çocuğun bir barda öldürülmesi haberiyle başlayacak ve bundan sonra toplumu derin bir karamsarlık saracaktır.

Quietus: Yaşı iyice ilerleyen insanların hükümet tarafından desteklenen intihar programına verilen isimdir. Dönem dönem Quietus ayinleri yapılır, yaşlılar bir örnek giyinerek gemilerle açık denize çıkartılır ve hepsi birlikte boğularak öldürülür. Bu ayinler topluma huzurlu bir kurtuluş olarak yansıtılsa da uygulamada durum çok farklıdır. Huzurlu bir ölüm bekleyen yaşlı kişiler zorla denize atılır, kafalarına darbeler vurularak boğulur ve öldürülürler.

Grenadiers: İngiltere hükümetini koruma görevi yapan, eski İngiliz askerleridir. Hükümetin maşası görevindedirler, halkın düşmanıdır.

Yeni doğan hayvanlar: İnsanlar üremediği için bazı hayvanlar doğum yaptığında bebek hayvanların doğumu insanlardaki gibi dini ayinlerle kutlanır. Hayvanlara bebek kıyafetleri giydirilir.**

Sojourners: İngiltere'ye getirilip ağır işlerde çalıştırılan göçmenlere denir. 60 yaşına geldiklerinde kendi ülkelerine geri gönderilirler. Dışarıdan gelen Omega'lar tercih edilirken, İngiliz Omega'ların dışarıya gönderilmesinden kaçınılmaktadır.

Üreme çalışmaları: 45 yaşın altındaki her kadın jinekolojik testlerden geçer ve erkeklerden de sperm alınarak deneyler yapılır. Bu jinekolojik testler çirkin yöntemlerle yapılmakta, dolayısıyla kadınların korkulu rüyası olmaktadır.

Isle of Man: Ülkedeki tüm suçlular buraya gönderilmektedir. Burası, kaçışı neredeyse imkansız olan, geri dönüşü olmayan, suçlulara kötü davranılan bir kolonidir. Five Fishes üyelerinden birinin kardeşi, gözlerinin önünde kaçtığı için şiddet görüp öldürülmüştür.

Five Fishes: Xan Lyppiatt'ın karşıtı küçük bir örgüttür. Quietus'a karşılardır, suçluların Isle of Man'de gördüğü zulmü protesto etmektedirler, Sojourner'lerin köleleştirilmesini istememektedirler. Lideri Rolf'tür. Rolf ve karısı Julian bebek beklemektedir ve bu bebek çevresinde toplanmışlardır esasen.

FİLMLE KİTAP ARASINDAKİ FARKLAR

  • Kitap 2021'de, film ise 2027'de geçer. Kitaptaki Omega'lar 1994'te doğmuştur, filmde ise 2009.  Film kitaptan on dört sene sonra çıktığı için bu fark normal bence.
  • Filmde Theo ve Julian'ın bebekleri hastalıktan ölür. Kitapta ise Theo başka birisiyle evlidir, kızını yanlışlıkla arabayla ezerek öldürür ve sonradan Julian'a aşık olur. Kitaptaki Theo çocuklarını zamanında çok sevmemiş, ailesine kendini vermemiş başarısız bir adam. Filmde olaylar farklı olsa da karakter iyi yansıtılmış.
  • Kitapta Theo, Xan'ın kuzeni ve hükümeti ikna edebilecek güce sahip. Filmde ise Xan diye bir karakter yok. Theo, hükümet tarafından eserleri desteklenen sanatçı kuzeni sayesinde hükümetle yalnızca küçük bir temasa geçiyor. Filmde İngiltere Başkanı muhabbetine girilmemiş, iyi olmuş. Girilseymiş politik filme dönüşürmüş. Oysa bu bir distopya roman uyarlaması. Hükümetin toplum üzerindeki baskısını sürekli ekranlardan yayınlanan propagandalar sayesinde yeterince hissediyorsunuz filmde. Bence politikanın dozu iyi olmuş. İşleyebileceği kadarını üstlenmiş yönetmen.
  • Filmde, Theo'ya yardım eden Jasper ve onun tekerlekli sandalyeye mahkum eşi Janice
    karakterleri var fazladan. Dediğim gibi kitapla film arasında 14 yıl var. Bu karakterler sayesinde filme güncellik katıldığını düşünüyorum. Onlarca plak, kitap, film, marihuana muhabbeti, vs. 
  • Kitapta Julian hamile, filmde ise kaçak bir göçmen olan Kee hamile. Kitapta Theo'nun yardım etme motivasyonu, Julian'a karşı duyduğu aşk. Filmde Kee'ye yardım ediyor, çünkü ona sınır dışına çıkabilmesi için ancak ortak izin kağıdı alabiliyor. Bir bakıma mecburen yardım ediyor. Filmde aşk öğesi kaldırılarak daha karanlık bir ortam yaratılmış bence. Yine dozunda olmuş. Filmde şu ana kadar fazla olmuş diyebileceğim tek bir nokta bile yok. 
  • Kitapta Five Fishes daha küçük ve sarsak bir örgüt olarak gösterilirken filmde daha köklü, bağlantıları olan bir örgüt. Bu bakımdan daha gerçekçi. Yine beğendim. 

FİLM GÜZEL OLMUŞ

Dozu çok iyi ayarlanmış, ölçülü ve çok güzel bir film. Bomba patlama, kafesler içinde götürülen göçmenler, araba sahnesi, otobüsün durdurulup Miriam'ın indirildiği sahne, sondaki ordu ve halk çatışması, doğum sahnesi, Marichka'yla birlikte bombalardan kaçma sahnesi... Hepsi çok rahatsız edici, izledikten sonra kolay kolay unutulmayacak görüntüler.

Teknik detaylardan anlamam, yalnız bu filmde kamera açısı ve renkler dikkatimi geçti. Kaotik ortamı desteklercesine gri tonları ağırlıklı kullanılmış. Filmdeki en renkli şey Julian'ın saçları ve bebeğe kundak olarak sardıkları triko. Renkler aşk ve umudu simgeliyor diyerek filme ruhani bir anlam katabilirim sanırım. Kamera açısına gelince, kamera karakterlerle birlikte koşturmacanın içine girmiş ve inanılmaz gerçekçi görüntüler yakalanmış. İzlerken belgesel izlediğinizi düşünüyorsunuz. Öyle ki bir süre üzerine kan sıçrayan kamerayla görüntüleri seyrediyorsunuz. Gerçekçi ötesi.

Kitap da mutlaka okunması gereken distopyalar sınıfına giriyor. Dediğim gibi kitapta daha fazla politik eleştiri var. Toplumun geldiği durumun sebepleri ve toplumsal dinamikler detaylıca verilmiş. Luke karakteri aracılığıyla teolojik düşüncelere de biraz biraz ışık tutuyor.

Kitabın yazım yöntemine bakacak olursak, ilginç bir yönü var: anlatım tekniği. Kitap önce günlük yazan Theo'nun anlatımıyla, birinci tekil şahıs ağzından yazılıyor. Günlüğünü kapatıp yaşamına devam ettiği anlarda ise Theo'nun yaşadıklarını bir dış ses anlatmaya devam ediyor, üçüncü tekil şahıs olarak bahsediliyor. Daha önce benzer anlatım tekniğine sahip bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum. Bence iyiydi.

Filmi izlemenizi de kitabı okumanızı da şiddetle tavsiye ederim.

* Mad Max: Fury Road'daki apokaliptik ortamdan da bu kadar rahatsız olduğumu hatırlıyorum. İzlemeyene şiddetle tavsiyedir.
**Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi? isimli Philip K. Dick'in mükemmel romanında da hayvanlara benzer bir anlam yüklenmiştir. Artık gerçek hayvanların bulunurluğu çok azaldığı için, insanlar hayvan sahibi olmayı bir statü gösterisi olarak kullanırlar, hatta hayvanlarıyla gösteriş yapmak için onları çatılarında sergilerler. Okumayan varsa yine şiddetle tavsiyedir.

8 Haziran 2016 Çarşamba

Filmden Kitaba: Dead Poets Society


Peter Weir yönetmenliğinde çekilen Ölü Ozanlar Derneği, 1989 yılında çıkar. Başrolde çok sevdiğimiz Robin Williams oynamaktadır. Senaryosunu Tom Schulman yazmıştır.

Tom Schulman, senaryoyu yazarken kendi yaşam tecrübelerinden faydalanır. Welton Academy'yi yaratırken kendi okuduğu Montgomery Bell Academy'den; John Keating karakterini yaratırken de kendi hocası Samuel Pickering'den esinlenir.

Film özetle 1959 yılında başarıya odaklı, aşırı disiplinli ve muhafazakar Welton Academy lisesinde okuyan bir grup gencin, cesur ve şiir aşığı öğretmenleri John Keating sayesinde Carpe Diem felsefesiyle tanışmalarını, onlara dayatılan disiplinden ve kurallardan biraz sıyrılarak şiir ve sanat aracılığıyla özgürlüğü tatmalarını ve içlerindeki özgürlük aşkı ve dış dünyadaki baskı arasında sıkışıp kalmaları nedeniyle ortaya çıkan dramatik olayları anlatmaktadır.

Senaryo çıktığı dönemde o kadar beğenilir ki En İyi Özgün Senaryo Akademi Ödülü'nü alır.

Dediğim gibi filmin bir de roman uyarlaması var. N. H. Kleinbaum tarafından filmin senaryosundan uyarlanan roman, 1989 yılında Hyperion yayınevi tarafından Amerika'da yayınlanır. Yazar, senaryonun eski bir versiyonundan uyarlama yaptığı için filmle bazı noktalarda farklar var.

O kadar da önemli olmayan minik farklar, okumayın

- Kitapta Welton Academy'nin yeni yıl açılış töreninde, okulun yaşayan en yaşlı mezunu konuşuyor. Filmde bu yok. Adamın bir kenarda öylece oturduğunu görüyoruz sadece.

Knox'un Chris'i ilk kez gördüğü akşam yemeği detaylı olarak anlatılmamış filmde. Örneğin Chet'in kız kardeşi Ginny karakteri filmde hiç yok.

- Kitapta John Keating şiirin tanımlandığı 21. sayfayı açtırıyor ve öğrencilerden bu sayfayı yırtmalarını istiyor. Filmde ise sadece 21. sayfa değil, tüm giriş bölümü yırtılıyor. Cameron'ın  cetvel kullanarak yırtma sahnesi filmin en komik anlarından biri.

- Kitapta Todd anne babasının ona aldığı geçen senekiyle aynı okul setini beğenmiyor, ama bir şey de yapmıyor. Filmde okulun çatısından aşağı fırlatarak ondan kurtuluyor. Film versiyonu daha çok hoşuma gitti.

- Kitapta Keating hiçbir zaman Neil'in babasıyla karşı karşıya gelmiyor. Filmde ise tiyatro çıkışında Neil'i kutlayan Keating ile Neil'in babası arasında gerginlik oluyor.

Umarım okumamışsınızdır, çünkü gerçekten minik farklar.

Ben film-kitap-film sıralamasıyla gittim. Filmi kaç zaman önce, lisedeyken izlemiştim. Carpe Diem fikrinden, Welton Academy öğrencileri gibi ben de çok etkilenmiştim. Kurgusu o dönemde içimi çok acıtmıştı. Filmin sonunda gerçekleşen şey nedeniyle boğazımda kocaman bir yumru oluştuğunu ve kalabalığın içinde ağlamamak için kendimi sıktığımı hatırlıyorum.

Birkaç gün önce tekrar izlediğimde kurgusu bana çetrefilsiz ve basit geldi açıkçası. Demek ki insanı hayatının belli bir döneminde etkileyen filmlerden biri bu.

Kitap son derece kısa, neredeyse senaryonun aynısı. Karakterlere derinlik katılmamış, bazı detaylar daha farklı. Bunların kasten yapıldığını zannetmiyorum. Dediğim gibi senaryonun eski bir versiyonundan uyarlama yapıldığı için bazı kısımlar farklı kalmış olmalı.

Aslında ben bu filmin neden romanlaştırıldığını da çok anlayabilmiş değilim. Film haliyle son derece güzel bir eser. Konusu sade, dram miktarı yerinde, oyuncular güzel, senaryo özgün. Romanı olmasa da olurmuş, bana çok bir şey kattığını söyleyemeyeceğim. Edebi anlatımı kullanarak birtakım değişiklikler yapsa, örneğin ana fikirden sapmadan başka olaylar eklese, karakterlerin derinine girse çok da güzel bir kitap olurmuş. Ama böyle çabalara girmemiş yazar. Senaryoyu düz yazıya dökmüş desem yanlış olmaz. Bu haliyle bana çok yavan geldi, oturup senaryoyu okuyun daha iyi.

Dramın miktarı yerinde demişken, söylemeden geçemeyeceğim. Senarist Tom Schulman'ın yazdığı orijinal senaryoda, Mr. Keating filmin sonunda ölüyor. Yönetmen Peter Weir bu sahneyi atarak, Todd Anderson'un cesaretini topladığı ve masanın üzerine çıkıp "O Captain! My Captain" diye bağırdığı sahneyi filmin finali olarak bırakmayı uygun görüyor. Ben de bu noktada yönetmenle aynı fikirdeyim. Zaten yeterince dram varken, bir de Keating'in ölmesine hiç mi hiç gerek yok. Todd Anderson'un yaptığı çıkış bize yeter de artar bile.

Filmin yaptığı atıflar

Şiir severler için bu kısım güzel olabilir. Yukarıda söylediğim gibi John Keating, şiiri gerçekten seven bir İngilizce öğretmeni. İlk dersinde öğrencilerinin yüzüne bakıp "O Captain! My Captain!" diyor, sonra bunun Walt Whitman şiiri olduğunu öğreniyoruz. Film boyunca Walt Whitman'a çeşitli atıflar var. Bunun gibi Shelley, Throreau, Byron, Wordseworth isimleri de geçiyor. Ama Keating'in favorisi açık ara farkla Walt Whitman.

Dipnot: Oyuncularla ilgili

Filmi izlerken yeni hallerini son zamanlarda izlediğim 2 oyuncunun 18-20 yaşlarındaki hallerini gördüğümde çok keyif aldım. Bunlardan birincisi Knox Overstreet'i canlandıran Josh Charles. Yakın zamanda final yapan, prodüktörlüğünü Ridley Scott'ın üstlendiği sürükleyici Good Wife dizisinin Will Gardner'ını 18 yaşındaki haliyle filmde görmek beni çok eğlendirdi. Saçlarını tarama yönü hariç, tipinde hiçbir şey değişmemiş. Yıllar önceki liseli çocuk suratını hala muhafaza ediyor bence.

İkincisi de 2014 yapımı mükemmel Boyhood filminde baba karakterini canlandıran oyuncu, bilin bakalım kim? Şaşıracaksınız: Todd Anderson, yani gerçek adıyla Ethan Hawke. Her iki filmde de favori karakterim oldu, diğer filmlerini takibe alacağım sanırım.

Sonuç olarak, artık bir efsane olan filmi, Robin Williams'ın anısına tekrar izlemenizi tavsiye ederim. Kitaba gelince, bence kitapla vakit kaybetmenize gerek yok, okumazsanız bir şey kaybetmezsiniz.

5 Haziran 2016 Pazar

Kitaptan Filme: Harry Potter and the Prisoner of Azkaban


Harry Potter and the Prisoner of Azkaban (Harry Potter ve Azkaban Tutsağı), Harry Potter serisinin üçüncü kitabıdır. 1999 yılında İngiltere'de Bloomsbury, Amerika'da ise Scholastic Inc. tarafından yayınlanır. J. K. Rowling'in bir senede yazıp bitirdiği kitap Türkiye'de Sevin Okyay ve Kutlukhan Kutlu'nun çok başarılı çevirisiyle YKY tarafından 2001 yılında yayınlanır.

Kısaca kitabın konusu

Kitap, Harry ve arkadaşlarının Hogwarts'taki üçüncü senelerini anlatır. İlk iki kitaptan alıştığımız gibi, hikaye yaz tatilini Dursley'lerin evinde bir tutsak gibi geçiren Harry ile başlar. Nefret ettiği Marge Teyze, Dursley'leri ziyarete gelmiş ve Harry'nin annesiyle babası hakkında ileri geri konuşmuştur. Sinirlenerek farkında olmadan büyü yapan ve Marge Teyze'nin şişip uçmasına neden olan Harry, Dursley'lerin cezalarına kulak asmaz ve öfkeyle evden kaçar. Ne yapacağını kara kara düşünen Harry'yi Hızır Otobüs kurtaracaktır. Diagon Yolu'na sağ salim varan Harry, orada arkadaşları Ron ve Hermione ile buluşarak Hogwarts'ın yolunu tutar.

Elbette orada onu bekleyen yeni tehlikeler vardır. Azkaban Hapishanesi'nden kaçan azılı katil Sirius Black herkesin yeni gündemini meşgul etmektedir. Black, Voldemort'un destekçisidir ve Harry'nin peşinde olma ihtimali yüksektir. Öğrencileri korumaları için okul giriş çıkışlarına iğrenç Ruh Emiciler yerleştirilmiştir. 

Harry ve arkadaşlarının Hogwarts'taki üçüncü senesi Sirius Black'e karşı korunarak, Ruh Emiciler'den korkarak, yeni derslerine çalışarak, yeni Quidditch maçlarına hazırlanarak geçecektir.

Yeni karakterler

Bu kitapta çocukların büyümesiyle birlikte kurgu da karmaşıklaştırılmış, çok sayıda yeni karakter eklenmiş. Azılı katil Sirius Black, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmeni Remus Lupin, şaşırtıcı karakter Peter Pattigrew, Kehanet dersi öğretmeni Bayan Trelawney, Ruh Emiciler, Hermione'nin yeni kedisi azman Crookshanks... Üçüncü kitapta okuru taze bir atmosfer beklemektedir.

Yönetmen ve Dumbledore değişikliği

Kitap, 2004 yılında Alfonso Cuarón yönetmenliğinde sinemaya uyarlanır. Guillermo del Toro ve Alejandro González Iñárritu ile arkadaş olan Cuarón'un yönetmen koltuğuna geçmesiyle birlikte filmde gözle görülür bir anlatım değişikliği olmuştur. 

Nasıl? Birinci ve ikinci bölümlerde tekdüze bir tempo vardı. Filmler, kitaplara uygun şekilde yansıtılmıştı. Örneğin birinci kitap 17 bölümden oluşuyordu, filmde de bu 17 bölümün tamamı yeterince detay verilerek işlenmişti. Ortaya, aslına uygun ama bir parça sıkıcı filmler çıkmıştı. Cuarón bunu tam tersine çevirmiş. Akıcı ama aslına uygun olmayan bir film çekmış.

Peki daha mı iyi olmuş? İlk filmleri biraz heyecansız diye eleştirmiştim. Karakterlerin yeterince derinine inemediği için filmler tam içime sinmemişti. Oysa beterin beteri varmış. Bu filmi, akıcı olmasına rağmen hiç sevemedim çünkü aslına uygun çekme kaygısı yaşanmamış, belli. Birçok detay atlanmış, sıralama değiştirilmiş, diyaloglarla oynanmış... Edebiyat anlatımı ortadan kaldırılarak tamamen sinema anlatımı kullanılmış. Kısacası okur ezilip geçilerek izleyiciye oynanmış. Biraz gücendim.

Örneğin, İzleyicinin gözüne iki damla yaş dolsun diye Sirius Black ile Harry'nin son kısımdaki diyalogları yeniden yazılmış. Neden? Bu bence öyküyü basitleştirmek demek, içime sinmedi.

Zaten Cuarón'un tarzını ve bu filme ne katmak istediğini de anlayabilmiş değilim. Künyesinde Gravity ve Children of Men olan bir yönetmen neden Harry Potter'ı çeker? Gravity ve Children of Men, durağan ve gerçekçi filmler. HP'de ise tamamen gerçekten uzak, fantastik ve bol aksiyonlu bir atmosfer var. Yani bence kendi tarzının da ötesine geçmiş. Deneysel çalışmış sanki.

Yönetmenin değişmesini çok sevmedim, ama değişen başka bir karakter var ki oh bee dedim: Dumbledore karakteri. İlk iki filmde Richard Harris tarafından canlandırılan karakteri, bu filmde Michal Gambon oynamış. Bence kitaptakine daha yakın bir karakter çıkarmış ortaya. Richard Harris'in bir parça donuk oynadığını düşünüyordum. İyi bir değişiklik olmuş.

Kitapla film arasındaki farklar

Burada yaklaşık 4 sayfalık bir liste yazabilirim ama fazla yaygara koparmadan sadece canımı en çok yakan değişikliklerden bahsedeceğim.

- Öncelikle kitap başladıktan sonra Hogwarts trenine binene kadar filmde yaklaşık otuz beş milyon tane detay atlanmış. Burada hangi birini yazacağımı bilemiyorum, o yüzden yazmayacağım. Zaten Harry Potter filmlerinin kaderi bu, Hogwarts trenine kadar olan kısmı yeterince detaylı işlemesek de olur diyorlar. E haklılar, süre kısıtlı. Ama bu filmde aşırı olmuş.

- Hızır otobüsü okurken çok eğlenmiştim, direksiyon koltuğunda fizik kurallarını umursamadan giden manyak bir karakter var. Öyle ki giderken yolunun üstüne çıkan binalar, nesneler, o çarpmasın diye kıvrılıyor, otobüse hiçbir şey olmuyor. Bu sahneyi görmeyi çok istemiştim, göremedim elbette. Binaları kıvırmak yerine otobüsü kıvırmışlar. Ehh. Neden Murphy kanunları her yerde karşıma çıkmak zorunda?

- Kitapta Hermione'nin kedisi yüzünden Ron ile aylarca konuşmadığını okuyoruz. Filmde bu kısım yok. Ron bir iki söyleniyor ve konu kapanıyor. Faresinin ölümünden acı çektiğini bile görmüyoruz. Halbuki bu sonraki bölümler için önemli bir kısımdı. Şimdi küserek birbirlerinden nefret eden karakterler, ileride bambaşka şeyler yaşayacaklar. Bu bölüm atlanmamalıydı.

- Aynı şekilde Hermione'nin aynı anda 4 derse girebilmesinin üzerinde durulmuyor. Tek bir sahnede geçiştiriliyor. Günlerce kütüphanede yatıp kalktığı, gözlerinin altının yorgunluktan çöktüğü, bu yoğunluk arasında Hagrid'in duruşmasına yardım ettiği vs. gösterilmiyor. (Zaten Hagrid'in duruşma sürecine neredeyse hiç değinilmemiş.) Kitapta karakterler bu ders yoğunluğunu ara ara sorgulayıp okura ipucu veriyorlar. Filmde bu resmen göz ardı edilmiş.

- Snape'in Neville Longbottom'ı haşladığı ve Harry ile Ron'a Malfoy'un ayak işlerini yaptırdığı ders hiç eklenmemiş. Neyse, bu ufak sayılır. Dayanamadım yine ufak detaylara girdim.

- Lupin'in kıyafetleri kitapta eski püskü, kendisi de çok zayıf, bakımsız bir adam. Biraz tekinsiz duruyor. Hatta bu nedenle ben sonuna kadar Sirius Black'in Lupin olabileceğini falan düşünmüştüm. Lupin tehlikeli bir adam görüntüsü çiziyordu. Filmde standart bir bedene ve normal kıyafetlere sahip. Hatta şüphe çekici hiçbir hareketi yok. Tehlikeli bir karakter değil.

- Zafer kazandıkları son Quidditch maçı yok. Evet yok. Gyriffindor'lar kırk yılın başı bir şampiyonluk kazanıyorlar ve yönetmen bunu ciddiye almıyor. Bence eksiklikten de öte, ayıp. 

- Filmde Harry, Çapulcu Haritası'na bakınca Peter Pettigrew'in adımlarını görebiliyor. Kitapta asla böyle bir ipucu yok. Filmin kafasına göre hareket ettiğinin bir kanıtı bu kısım. Seyirciye farenin Peter olduğu bas bas bağırılmış nedense. Yazarın kurgusuyla filmin anlatımı birbirinden o kadar farklı ki... Daha fazla yazmayacağım.

Karakterlerle ilgili

Yönetmenler ve anlatım değişince, karakterlerin anlatımı da değişmiş mi peki?

Bir önceki filmde daha çocuktular tabi, daha çocukça kavgalar, diyaloglar ve maceralar izledik. Bu filmde artık gençler ve ilişkileri, diyalogları, başlarından geçenler de daha farklı. Bu kitapta biraz daha çalışkan, çok çalıştığı için biraz daha yorgun, sinirli ve gergin bir Hermione var örneğin. Çocukluktan ilk sıyrılan karakter bence Hermione. Her zaman aklı başında ve panik anında doğru kararlar vermeyi başarıyor. Ron bu filmde çok öne çıkamamış. En az geçen filmdeki kadar tatlı bir karakter var kitapta ama filme yansıtılamamış. Çünkü yönetmen Ron'un öne çıktığı bütün bölümleri kırpmış, favori karakterimi katletmiş. Harry ise yine aynı tavırlara ve karaktere sahip. Ancak Harry'nin çok içine bastırdığı anne baba özlemi bu filmde gereğinden fazla gözler önüne serilmiş. Sirius Black ile son sahnedeki diyaloğu bu nedenle sevemedim.

Bu bölümde bence film-kitap sıralamasıyla ilerlemekte fayda var. Film özetin özeti olduğu için sonradan kitabı okuyarak detayları öğrenmek keyifli olabilir.

Kitap-film sıralamasıyla ilerlerseniz ne yazık ki keyfiniz kaçacak.

1 Haziran 2016 Çarşamba

Kitaptan Filme: Harry Potter and the Chamber of Secrets


İlk kitabın devamı olan Harry Potter ve Sırlar Odası, 1998 yılında İngiltere'de Bloomsburry yayınevi tarafından, 1999 yılında ise Amerika'da ise Scholastic Inc. yayınevi tarafından yayınlanır.

Hikaye Harry Potter'ın Hogwarts'taki ikinci senesine başlamadan önce, henüz Dursley'lerin evindeyken başlar. Dobby adındaki sadık evcini bir anda ortaya çıkıp Harry Potter'a bu sene Hogwarts'ta kendisini bekleyen büyük bir ölümcül tehlike olduğunu söyler; uyarmakla da yetinmez ikna olmayan Harry'nin okula dönmesini engellemek için elinden gelen her türlü büyüyü yapar. Dobby yüzünden Dursley'ler tarafından odasına hapsedilen Harry'yi, arkadaşı Ron uçan arabasıyla kurtaracaktır. Maceralı bir uçuşun ardından Hogwarts'a varan ikiliyi yeni kitapta yine bir sürü macera bekler.

Roman 2002 yılında yine Chris Columbus yönetmenliğinde sinemaya uyarlanır. Bu filmde tüm ana karakterler ve mekanlar aynı kalmakla birlikte hikayeye yeni karakterler girmiştir. İlk kitapta kısa bir süreliğine gördüğümüz Ginny Weasley okula başlar ve hikayede önemli bir yer tutar. Ayrıca tuvaletteki cırtlak hayalet Moaning Myrtle ve beceriksiz ama bir o kadar havalı Profesör Gilderoy Lockhart karakterleri de öyküye dahil olur. Hikayenin en kilit karakteri Tom Riddle'ın 16 yaşındaki hayaleti de ilk kez bu kitapta karşımıza çıkacaktır.

KİTAPLA FİLM ARASINDAKİ FARKLAR

Diagon Yolu
Bu kısımda bir sürü değişiklik yapmışlar. Örneğin Harry, romanda yanlış dükkana girdiğinde bir dolabın içine saklanıyor, Malfoy ve babası da dükkana giriyor ve Harry onların konuşmasını dinliyor. Kitapta böyle bir sahne yok.

Arthur Weasley
Filmde silik kalmış bir karakter. Kitapta Muggle dünyasına duyduğu ilgi sık sık vurgulanıyor. Evinde Muggle dünyasından topladığı objeler sakladığından bahsediyor. İyi kalpli, hevesli, heyecanlı ve cesur bir karakter. Filmde ise daha silik bir karakter yaratmışlar. Dükkanda Lucius Malfoy ile karşılaştığında silik duruyor örneğin, kitaptaki gibi kavga etmiyor.

Uçan araba
Arabanın geçtiği sahnelerde bir iki değişiklik yapmışlar. Mesela Ron ve ağabeyleri Harry'yi odasından kaçırırken kitapta valizi almak için alt kata iniyorlar, filmde direkt Harry'yi alıp gidiyorlar. Kısa kesmişler, ehh olabilir. Filmdeki başka bir farklı sahne, Hogwarts'a giderken araba neredeyse trenin altında kaldığı sahne. Kitapta böyle bir aksiyon yok. Gerilimi artırmak için yapmışlar. Klişeye kaçmışlar.

Çok çok minik farklar, okumasanız da olur
- Bitkibilim dersinde çocukların bağıran canavar bitkiyi duymamak için taktığı kulaklıklar kitapta renkli. Filmde ise gri ve siyah. Buraya niye takıldım? Çünkü Ron'un pembe kulaklığa denk gelmeme çabası bence çok komikti. Bunu çıkarmalarına içerledim.
- Harry ve Ron, Crabbe ve Goyle'a dönüşmeden önce ayakkabılarının ve kıyafetlerinin üzerlerine dar geleceğini öngörerek önceden kendilerine kıyafet ayarlıyorlar. Filmde bu detay atlanmış. Ben takıldım doğrusu.
- Kitapta basilisk ile Harry arasında bir miktar gerilimli kovalamaca yaşandığı doğru. Film buna biraz klişe katmış. Katmasaymış da olurmuş. Gözleri görmeyen basilisk Harry'yi tam parmaklıkların önüne sıkıştırmışken, hareketsiz durmayı başaran Harry paçayı yırtmış. Bence böyle klişelere gerek yoktu, ama neyse.
- Filmin son sahnesi Hagrid'in gelmesiyle bitiyor. Kitapta ise böyle bir şey yok. Hagrid'e ne olduğunu çok anlatmamışlar aslında. Filmi daha çok sevdim.

Neredeyse Kafasız Nick'in davet ettiği yemek
Bu yemek filmde hiç gösterilmemiş. Bence Harry ve arkadaşlarının iğrenç kokan balıklar ve etler karşısındaki tepkilerini görmek eğlenceli olabilirdi. Ama olsun.

FİLM KİTABA UYGUN MU?

Bence uygun. Neredeyse Kafasız Nick'in davet ettiği yemek haricinde hiçbir şeyi çıkarmamışlar. Birebir, tüm kısımları çekmişler. Üzerine birkaç Hollywood klişesi de eklemişler ama kaliteyi çok düşürmemiş. En azından kitabın da anlattığı sahnelere katmışlar bu aksiyonları. İyi bir uyarlama sınıfına sokuyorum.

Ama muhtemelen Harry Potter'ların tamamında bunu diyeceğim: Kitabı okumadıkça filmi yeterince anlamlı değil. Çünkü zaman sınırlaması nedeniyle karakterlerin derinine inmiyorlar. Arthur Weasley'nin babacan ve iyi niyetli cesareti, Ginny Weasly'nin utangaçlığı, Gilderoy Lockhart'ın o aşırı yavşaklığı, Quidditch kaptanı Wood'un disiplinli halleri filmde çok belli belirsiz verilmiş bence. Kitabı okumasam Harry'nin aslında kasada bir sürü altını olan zengin bir büyücü olduğunu hissetmem mesela.

Böyle bazı minik detayların eksik olması dışında güzel bir uyarlama bence.

DİĞER

Dumbledore
Bu arada eklemeden geçemeyeceğim bir yorum var. İlk romanda Albus Dumbledore hem dahi hem de deli olarak gösteriliyor. Örneğin okulun açılış konuşmasında herkes ondan ciddi laflar beklerken bir iki tane anlamsız kelime söylüyor ve konuşmayı tamamlıyor. Başlarda deli bir adam. İlk filmde bu deliliği hiç gösterilmemişti hatırlayacaksınız. İkinci kitapta Dumbledore'un deli tarafı hiç mi hiç gösterilmemiş. Tamamen bilgin, görmüş geçirmiş, tecrübeli bir insan. Bu değişimin nedenini merak ediyorum doğrusu. Ama ben başından beri bilgin Dumbledore'u daha çok beğeniyordum, dolayısıyla bu değişiklik hoşuma gitmedi değil.

Özetlemek gerekirse; iyi anlamak için mutlaka ve mutlaka kitabının da okunması gereken filmlerden biri Harry Potter. İlk filmden sonra birazcık daha büyüyen çocuk oyuncuların, özellikle favori karakterim Ron'un çatallaşmış seslerini duymak, uzamış boylarını görmek çok çok keyifli.