28 Kasım 2016 Pazartesi

Kitaptan Filme: The Revenant


Amerikalı yazar Michael Punke‘ın 2002’de yayınlanan, 19. yüzyılın sonlarında yaşamış gerçek bir karakter olan Hugh Glass‘ın hikayesini kurgusal bir şekilde anlattığı romanı. Uzun adıyla, The Revenant: A Novel of Revenge.

Kitabın öyküsünü kısaca anlatalım. Hugh Glass, kürk ticareti için Missouri Nehri civarında sefere çıkan bir birliğin en tecrübeli ve becerikli adamlarından bir tanesi. Seferin ortasında ayı saldırısına uğrar.

Vücudundaki ölümcül yaralara rağmen birlik komutanı, birliğin en güçlü figürü olduğu için onu arkada bırakmak istememektedir ve birlik bir süre sedyeyle Glass‘ı taşır. Bu şekilde hızlı ilerleyemeyeceklerini ve yerlilere hedef haline geldiklerini bilen birlik komutanı, daha sonra Glass‘ın başına, Glass‘tan nefret eden Fitzgerald ve Bridger‘ı koyar ve ölene kadar başında durmalarını, ölünce de usulüne uygun olarak gömmelerini emreder. Fitzgerald bu talimata uymayıp Bridger‘ın da aklını çelerek bir yerli saldırısı sırasında Glass’ın tüfeği ve bıçağını çalarak kaçar. Bu anı gören Fitzgerald kendisini vahşi yaşamın ortasında savunmasız bırakan bu iki kişiden intikam alma güdüsüye gücünü geri kazanır ve 3000 mil boyunca onları takip eder.

Kitap 2015 yılında Alejandro González Iñárritu yönetmenliğinde sinemaya uyarlanıyor. Tıpatıp bir uyarlama değil, “kısmen romandan uyarlanmış” ibaresini göreceksiniz zaten. Film 12 dalda Oscar’a aday gösteriliyor ve En İyi Yönetmen (Alejandro González Iñárritu), En İyi Erkek Oyuncu (Leonardo Di Caprio) ve En İyi Görüntü Yönetmeni (Emmanuel Lubezki) ödüllerini alıyor.

Kitabın Türkçe çevirisi yok. Yüksek ihtimalle Türk okurunun yüzde doksanı bu kitabı filmden sonra tanıdı, ki bence çok normal bir durum. Çünkü tamamen western tarihinden alıntı ve pek bilinmeyen bir hikaye. Bize kadar ulaşmaması beni şaşırtmadı. Üstelik herkese hitap eden bir roman değil. Gerçek bir karakteri anlattığı için dikkat çekici olsa da, yazarın kendi hobisi olan açık hava aktiviteleriyle ve doğada hayatta kalma mücadelesiyle ilgili çok fazla detay, betimleme var. Benim gibi, bunlarla ilgilenmeyen insanlar için kolay akan bir kitap değil.

Fakat şunu da söyleyelim, daha önce edebiyatta ve sinemada Hugh Glass’ın hikayesi işlenmiş. 1971 yılında gösterime giren In The Wilderness filminde bu hikaye daha serbest bir şekilde anlatılmış. (Parantez içinde filmle ilgili bir bilgi vereyim. The Revenant‘ın gördüğü ilgiden sonra, bu filme olan ilgi de artıyor ve Warner Bros 2016 yılının Ağustos ayında arşiv koleksiyonu için filmi Blu-Ray çıkarıyor.) Edebiyatta ise 1954 yılında Frederick Menfred, Lord Grizzly romanında Hugh Glass‘ın hikayesine yer veriyor. Bu kitapta Glass kurtulmakla kalmıyor, Lord’luğa kadar yükseliyor. Goodreads puanı (3.97), The Revenant’tan (3.91) daha yüksek. 

Kendi kitabı hakkında yorum yapması yasak olan yazar

Kitapla ilgili en şaşırtıcı bilgilerden biri bu. Michael Punke, tam 4 sene emek verip yayınladığı kitabı, yayın tarihinden 13 sene sonra birden çok popüler olduğunda bu popülerliğinin kaymağını yiyemiyor. Çünkü kendisi İsviçre, Cenevre’deki Dünya Ticaret Organizasyonu’nun ABD Elçisi. Kitabı 2015’te tekrar basılınca, kitabın herhangi bir reklamında yer alması, kitap hakkında yorum yapması ve hatta imzalı kitap dağıtması devlet tarafından kesin bir şekilde yasaklanıyor. Bu nedenle yazarın kitap hakkındaki yorumlarını arattığınızda genelde kardeşi Tom‘la yapılan röportajlar çıkıyor. Kardeşinin anlattığına göre Punke aslında politik bir roman yazmak istediği halde, zamanla Western tarihi hakkında okumalar yaparken keşfettiği Hugh Glass‘ın öyküsüne çok kapılıyor ve onunla ilgili yazmaya karar veriyor. 

Kitap basılmadan film hakları alınan roman

Bu da bana ilginç gelen noktalardan biriydi. Kitap henüz yayınlanmadan, 2001 yılında film hakları yapımcı Akiva Goldsman tarafından satın alınıyor. Demek ki Hollywood’un uzun süredir takibe aldığı bir hikaye bu. Ayı saldırısından kurtulan bir adamın hikayesi Hollywood’un gözünden kaçacak değil tabi. 

Filmle ilgili birkaç ilgi çekici detay

– 2015 yılı boyuna Oscar alamayan Leonardo caps’leriyle yatıp kalkmıştık. Film nihayet 6. kez aday olan Leonardo Di Caprio‘ya ilk Oscar’ını kazandırdı. Oscar, Leonardo‘nun bu rolle topladığı 32 ödülden yalnızca biri.

– Başlarda Fitzgerald karakteri için Sean Penn, Hugh Glass karakteri için Christian Bale düşünülüyor.

– Tom Hardy‘yi senaryoyu okuması için ikna eden kişi Leonardo di Caprio. Senaryonun yarısını okuyup rolü almayı kabul ediyor.

– Bu film için Tom Hardy, 2016 yapımı film Suicide Squad‘dan; Leo ise Steve Jobs filminden vazgeçiyor.

– Filmin çekim süresi planlanana göre daha uzun oluyor. Bunun nedenlerinden bir tanesi yönetmenin filmi doğal ışıkta çekme çabası. Bu yüzden hep gün ışığından faydalanmaya çalışıyorlar. Yalnızca birkaç gece sahnesinde yapay ışık kullanılıyor. Çekimler uzayınca Kanada’da mevsim değişiyor, karlar eriyor. Karlı sahnelerin çekimi için seti Arjantin’e taşıyorlar. Bu da başlangıçta 60 milyon olan film bütçesini 135 milyona kadar çıkarıyor.

– Leonardo‘nun bu rol için çok çabaladığını söyleyelim. Vejetaryen olmasına rağmen kendisi için hazırlanan ciğer şeklindeki pancake’i reddedip çiğ eti yiyor, iki yerli dili öğreniyor, ateş yakmayı öğreniyor, vs. 

Kitapla film arasındaki faklar

Çok fazla fark var.

Aşırı aksiyon: Filmde Leo ayı saldırısıyla yetinmeyip şelaleden yuvarlansa, uçurumdan düşse, atın içine girse de kitapta böyle atraksiyonlar yok. Film fazla abartı.

Fitzgerald, Bridger ve Hawk: Kitapta Glass evlenmiyor, çocuğu yok. Filmde ise bir yerliyle evli ve oğlu Hawk‘ı görüyoruz. Kitapta Fitzgerald ve Bridger yerli saldırısından korunmak için Glass‘ın tüfeğini ve bıçağını alıp kaçıyorlar. Filmde ise böyle bir saldırı yok. Fitzgerald Hawk‘ı öldürdükten sonra Glass‘ı diri diri gömüyor ve gidiyorlar. Dolayısıyla kitapta Glass, tüfeği ve bıçağı çalındığı için intikam almak isterken, filmde oğlunun intikamını almak istiyor. Film fazla dramatik.

Captain Henry: Filmde HenryFitzgerald‘ın ve Bridge‘ın Glass‘a ihanetini öğrenince onları kendi elleriyle öldürmeye gidiyor. Fimde ise Glass kendisi intikam alıyor. Hatta önce Brider‘ı da öldürmek için yanıp tutuşuyor, sonra yakasına yapışınca acıyıp bırakıyor. Filmde ise Bridger‘ı koruyan bir görüntü çizmişler. Savunmasız ve saf bir çocuğa saldırtmayarak, Glass‘a daha bir babacanlık, daha bir olgunluk katmışlar.

Sonu: Kitabın ve filmin sonu bambaşka. Kitapta Glass bir şekilde mahkeme engeline takıldığı için Fitzgerald‘ı öldüremiyor, yalnızca kolundan yaralayabiliyor. Filmde ise öldürmek üzereyken son anda vazgeçip onu yerlilerin eline atıyor ve yerliler öldürüyor.

Dediğim gibi hem doğada hayatta kalmakla ilgili uzun betimlemeler, hem her an her yerde kan revan olması nedeniyle ne film ne de kitap bana hitap ediyor. Hatta kitabın üzerine binlerce aksiyon kattığı ve Oscar’lık bir film olma çabasına girdiği için filmi biraz aşırı buluyorum. Ama teknik açıdan ve harcanan çaba açısından filmin izlemeye değer olduğunu düşünüyorum. Efekt katmaktan kaçınmışlar, gerçekçi olması için çok çabalamışlar. Kitabın ise bana hiç hitap etmediğini tekrarlayayım. Bu tip western hikayelerine ilginiz varsa tavsiye edebilirim, yoksa hiç bulaşmayın.

İyi okumalar/seyirler.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

ne güzel yazmışsınız uzun uzun bu detaylar çoğu site de yok.Fakat genele hitaben bir iş yapıyorsun arkadaşım kişisel görüşünden bize ne, genel olarak farkları aktar izlemek isteyen izler izlemeyen izlemez.Şahsi görüşünü merak etseydik işimiz ne burada? ekşi sözlüğe falan bakardık.

Kitaptan Filme dedi ki...

Efsane Saran,
Teşekkürler.
Burası bir inceleme sitesi olduğu için inceleme yazılarında kişisel yorumlar yer alacaktır. İnternette bulabileceğiniz bilgileri kopyala yapıştır yapıp yayınlama anlayışına sahip değiliz, analiz etmeye çalışıyoruz. Nesnel içerik için IMDB ve Goodreads'i okuyabilirsiniz.