Ted Chiang’ın Story of Your Life hikayesinden uyarlanan, 2016 yapımı Arrival filmi bu sene En İyi Film kategorisi başta olmak üzere, 8 dalda Oscar’a aday oldu. Denis Villeneuve’ün yönettiği filmin senaryosu Eric Heisserer tarafından uyarlanmış. Başrollerde Amy Adams ve Jeremy Renner var. 2013 yılında Gravity ile başlayan bir akım var, her yıl ses getiren uzay temalı bir film seyrediyoruz. Geçtiğimiz sene, yine bir uyarlama olan son derece başarılı The Martian filmini izlemiştik. Bu senenin filmi de Arrival. Geçen sene izleyicinin dikkati botaniğe çevrildi; bu sene dilbilime, zira uzaylılarla dilbilimcilerin çalışmaları ve analizleri sayesinde iletişim kuruluyor.
Uyarlandığı hikaye, son zamanlarda okuduğum en başarılı bilim kurgu hikayelerden bir tanesi. Bu nedenle filmini de büyük bir beklentiyle izledim. Beklentilerimi karşılayan birçok yönü olduğu gibi, hayal kırıklığına uğratan birkaç nokta da var.
Öncelikle iyi yanlarından bahsedelim. Hikayeyi okurken gözümde canlandırdığım heptapod ve logogramları çok başarılı bir şekilde görselleştirmişler. Filmin tasarımcıları, logogramlar konusunda o kadar iyi bir iş çıkarmışlar ki çeşitli logogram baskılı tişörtlerle, tasarımlarla online satın alma platformlarında karşılaşmanız çok yüksek bir ihtimal. Film çıkar çıkmaz yayıldı ve uzun bir süre kullanılacak gibi duruyor.
Film ayrıca kitapta bahsedilmediği halde uzay mekiklerini de göstermiş, yine daha önce rastlamadığımız türden hoş bir tasarım olmuş. Yanal yerçekimi filmin en keyifli anlarından bir tanesiydi. Hatırlayacağınız gibi, kitapta uzay mekikleri gözle görülecek kadar yakın mesafede değil, uzaylılar ve insanlar “looking glass” denen camlar aracılığıyla birbirlerini görüp iletişim kurabiliyorlar. Film bunu tamamen kaldırıp yerine uzay mekiklerini göstermiş. Dilbilimci, fizikçi ve askerlerden oluşan ekipler bir tür asansör sistemiyle bu dikey uzay mekiklerinin içine girip yanal yerçekimi sayesinde yukarı doğru yürüyerek heptapodlarla buluşuyorlar. Çakıl taşı şeklindeki dikey siyah uzay mekikleri, bir parça 2001: A Space Oddysey filmindeki siyah taşı andırıyor. Anlamları farklı olsa da, sinema tarihinin en başarılı uzay filmine böyle bir atıf yapması hoş olmuş.
Hayal kırıklığına uğratan noktalarına gelince, filmde Fermat ilkesinden bahsedilmemiş, bu da biraz eksik. Halbuki kitapta geçmişi ve geleceği bütün olarak görme kavramı bu ilkeyle açıklığa kavuşturulmuş. Tüm olasılıkları görüp minimize veya maksimize etme yaklaşımı, ışık ışınları üzerinden anlatılmış. Filmde bu izleyicinin kafasını çok yormamak için mi kaldırıldı, bilemiyoruz fakan bahsedilseydi güzel olurdu.
Kadının gelecekte, kızıyla yaşadığı anıların gösteriminde, fazlasıyla dramatik müzik ve karanlık renkler kullanılmış olsa gerek ki, aklımda çok acıklı sahneler olarak yer etti. Bu da kitapla çok uyuşmuyor. Filmin dram dozu bana biraz fazla geldi.
– Kitapta Dr. Banks’in kızının adı Hannah ve 25 yaşında bir tırmanış kazası nedeniyle ölüyor. Filmde ise kızın isminden bahsedilmiyor ve ölüm sebebi bir hastalık.
– Kitapta Dr. Banks gelecekte Donnelly’den boşanıp Nelson ile beraber oluyor, Donnelly de başka bir kadınla beraber. Donnelly’den hafif bir nefretle bahsediyor. Filmde aralarındaki bu gerginlik ve ikinci kişilere değinilmemiş. Aralarındaki ilişkinin kutsallığına leke sürülmemiş nedense.
– Yukarıda da bahsettiğimiz gibi kitapta uzaylılar ve insanlar “Looking Glass” aracılığıyla iletişim kurarken, filmde görüşmeler uzay mekiklerinin içinde gerçekleşiyor.
– Kitapta heptapodların yedi tane göz kapaksız gözü var. Kafalarını asla çevirmeyip her yeri aynı anda görüyorlar. Filmdeki heptapodları tasarlarken göz eklememişler.
– Kitapta heptapodların çıkardığı sesler, ıslanıp silkelenen köpek sesine benzetilirken, filmde daha robotik bir ses söz konusu.
– Kitapta heptapodların dünyaya geliş sebebi, alışveriş olarak açıklanıyor, yine de heptapodlar insanlığa yeni olan bir şey vermiyorlar. Filmde ise heptapodlar dünyaya Dr. Banks vasıtasıyla kendi dillerini armağan ediyorlar. Diller aracılığıyla Dr. Banks’e geleceği görme yeteneğini veriyorlar, o da çeşitli kitaplar yazıp dersler vererek bu dili ve bu düşünce şeklini insanlara öğretmeye başlıyor. Bu armağanı vermelerinin nedeni, 3000 yıl sonra dünyalılara ihtiyaçları olacağını bilmeleri. Böylece 3000 yıl sonra geldiklerinde dünyalıların da onlara ihtiyaç duydukları şeyi vermesini istiyorlar. Bu dil hediye etme meselesi de filmin zayıf noktalarından bir tanesi. Kitapta uzaylıların dünyaya gelmelerinin de, sonra birden bire gitmelerinin de nedeni anlaşılamıyor. Filmde ise buna zorlama bir şekilde anlam yüklenmeye çalışılmış. Çok tatmin edici bir çözüm değildi açıkçası.
– Kitapta Dr. Banks ile Colonel Weber’in tanışması, önceden programlı bir şekilde gerçekleştiriliyor. Filmde ise habersiz bir şekilde geliyorlar, hatta Donnelly ile helikopterde tanışıyorlar.
– Kitapta heptapodlara Flapper ve Raspberry isimlerini takıyorlar, filmde ise Abbott ve Costello.
Bu sene En İyi Film ödülünü alma ihtimalinin düşük olduğunu düşünüyorum. Ama tasarım bakımından iddialı bir film.
2 yorum:
Kitapla film arasındaki farkları sayarken ilk maddede "kitapta kızın adının HANNAH" olduğunu filmde ise bahsedilmediğini yazmışsınız. Sanırım gözden kaçmış. Çünkü filmde de kızın adı HANNAH, hatta kızın adını HANNAH koymasının sebebi baştan ve sondan okunduğunda aynı olması, HANNAH isminin bir palindrom olması geçmiş ve geleceğe çağrışım yapıyor. Filmde bu noktalar gayet açık.
Uyarınız için teşekkür ederiz.
Yorum Gönder