2 Eylül 2017 Cumartesi

Kitaptan Filme: The Dark Tower

Stephen King’in 1982-2012 yılları arasında yazdığı 8 kitaptan oluşan seridir. Serideki kitaplar sırasıyla şöyledir : The Gunslinger (1982), The Drawing of the Three (1987), The Waste Lands (1991), Wizard and Glass (1997), The Little Sisters of Eluria (1998), Wolves of the Calla (2003), Song of Susannah (2004), The Dark Tower (2004), The Wind Through the Keyhole (2012). Türkiye’de Altın Kitaplardan Gönül Suveren, Canan Kim ve Nejat Ebcioğlu çevirileriyle yayınlanır.

Edebi Göndermeler

The Dark Tower serisi, İngiliz yazar Robert Browning’in 1855’te yazdığı ve Men and Women kitabında yayınlanan « Childe Rolande to the Dark Town Came » şiirinden ilham alınarak yazılır. Şiirde geçen Cuthbert ismi kitapta da vardır örneğin. Bu şiir de ilhamını William Shakespeare’in King Lear oyununda geçen şu dizeden alır: « Child Rowland to the Dark Town Came ». Shakespeare bu dizeyi yazarken ilhamını « Child Rowland » masalından almıştır. Stephen King, tüm bu edebi referanslar arasında en çok Browning’in şiirini baz aldığını söylemesine rağmen, örneğin, Maerlyn karakteri ve Kral, masaldan esinlenilerek oluşturulur. Hepsinin ortak özelliği Roland/Rowland adında bir karakterin, hedefine ulaşmak için The Dark Tower’a ulaşma çabasıdır. Yolda atlattığı maceralar, geçirdiği mental değişimler anlatılır.

Ayrıca Stephen King, seriyi oluştururken İtalyan yönetmen Sergio Leone’nin « spagetti Western » türü İyi, Kötü, Çirkin filminden esinlendiğini söyler. 1960-75 yılları arasında, özellikle İtalyan olmak üzere bazı Avrupalı yönetmenler tarafından Amerikan kovboy filmlerinden esinlenerek çekilen ancak daha düşük bütçeli ve daha düşük inandırıcılığa sahip kovboy filmlerine bu isim verilir. Esinlendiği bir başka seri de, Yüzüklerin Efendisi’dir.

Birinci Kitap (The Gunslinger) Özeti

(Dileyenler özet kısımlarını geçip doğrudan yorumları okuyabilirler, bu yazı biraz uzun olacak.)

Kitap Silahşör'ün, çölde Siyahlı Adam'ı arayışıyla başlar. 2 ay önce çıktığı yolda bir gün Brown isminde tuhaf bir gencin kulübesinde konaklayarak geçmişi düşünmeye başlar. Tull kasabasında yaptıkları kafasını kurcalamaktadır, bir nevi vicdanını hafifletmek için yaşadıklarını Brown'a anlatır. Tull kasabasında, Sheb isimli, hadım edilmiş bir müzisyenin mekanına gidip barda çalışan Alice isimli fahişeyle zaman geçirmeye başlar. Alice ona Nort isimli şeytanotu bağımlısı ayyaş bir kasabalının bir süre önce öldüğünü, yabancı rahip kılıklı bir adamın gelip onu canlandırdığını anlatır. Silahşör, yabancının Siyahlı Adam olduğunu öğrenir, ona yaklaşmıştır. Birkaç günlük konaklama sürecinde her şey normal giderken, Sylvia Pittston isimli aşırı radikal bir rahibe karakteri ortaya çıkar. Bu kişi Siyahlı Adam'ın azılı bir savunucusudur ve hatta ondan hamiledir. Bir vaazinden sonra Silahşör'ü kasabalıya hedef gösterir. Kasaba halkının kendisine linç girişiminde bulunacağını anlayan Silahşör önce davranarak kadına gider, karnındaki bebeğin bir iblis olduğunu söyleyip onu öldürür, daha sonra Alice dahil tüm kasaba halkını öldürür. 

Silahşör, Brown isimli gencin kulübesinden ayrılıp tekrar yola koyulduğunda 9 yaşlarında Jake isimli bir çocukla karşılaşır. Jake kendi dünyasıyla ilgili anılarını çok az hatırlar, bu dünyaya neden geçtiğini artık unutmuştur. Silahşörün onu uyutmasıyla bir Cadillac'ın kendisine çarptığını, Rahibin orada belirdiğini hatırlar. Anne ve babası zengin ve ilgisizdir. Özel okullar, dadılarla büyür. Kızlar şimdiden ona hayran olmaya başlamıştır. Araba kazasından sonra kendi dünyasındaki hayatı sonlanır, Roland’ın dünyasına geçiş yapar. Silahşör bir kuleyi bulması gerektiğini anlatır, yola birlikte devam edeceklerdir. Daha sonra karşılarına çıkacak olan kahinin kehanetine göre, çocuğun bu serüvendeki rolü Silahşörün Siyahlı Adama erişmesini sağlamak olacaktır. Silahşör, çocuğun bir basamak olduğunu öğrendiğine üzülse de yollarına devam ederken çok yakında kopacaklarını çocuğa belli etmez. 

Geçmiş hakkında düşünmekten çok hoşlanmayan Silahşör, Tull olayından sonra bu kez çocukluğunu düşünmeye başlar. Kendisini eğiten kaba saba ve sert öğretmeni Cort'u, küçükken Siyahlı Adam'ı destekleyip kendilerine ihanet girişiminde bulunduğu için ispiyonladıkları ve idamına sebep oldukları aşçı Hax'ı, annesini kendi gözü önünde ayartıp onunla birlikte olan Marten'i Marten'e duyduğu öfke nedeniyle sinirlenip Cort'tan silahşörlük sınavına girmeyi talep edişini ve bu dövüşü son derece kanlı bir şekilde kazanıp Silahşör oluşunu hatırlar. 

Bu arada yollarına çıkan bir drezini çocukla birlikte kullanarak yollarına devam etmektedirler. Bir noktada Değişken isimli yaratıkların saldırısına uğrarlar ve birlikte yenerler. Nihayet beklenen an geldiğinde, Jake geçtikleri köprüden kayarak aşağı düşer. Karşılarına çıkan Siyahlı Adam, Silahşör'ün zihnini kontrol ederek Jake'i kurtarmasını engeller. Jake'in son sözleri "Öyleyse git. Bundan başka dünyalar da var." olur. Silahşör Jake'in öldüğünü düşünür, bir şey yapamadığı için kendisine çok öfkelidir. Aylardır peşinde olduğu Silahlı Adamın karşısına çıkmıştır, ancak zihnini tamamen kontrol altında tuttuğu için onun dediklerinden başka bir şey yapamaz. Siyahlı Adam ona tarot ve iskambil falı bakarak kehanette bulunur, daha sonra Roland'ı uyutarak ona Kule'nin gizemini anlatır. Rüyasında evrenin doğup büyümesini gören Roland'a, Kara Kule'nin en uzaklardaki hizmetkarı olduğunu, dünyanın kendine teslim edildiğini, evrenin en büyük sırrının hayat değil Büyüklük olduğunu, yaşamı Büyüklüğün sardığını ve Kulenin de Büyüklüğü sardığını anlatarak Kule'nin yüceliğini açıklar. Siyahlı Adam'ın bir efendisi (Maerlyn) olduğunu, onu hiç görmediğini ama Silahşör'ün ileride göreceğini, efendisinin geri geri yaşama yeteneği olduğunu, hatta onun da bir efendisi olduğunu, bu kişinin Kara Kule bekçisi olduğunu açıklar. Son olarak Siyahlı Adam'ın daha önce Marten'in yanında Walter kılığıyla Silahşör'ün karşısına çıktığını öğreniriz. Silahşör, Siyahlı Adam'ın uzun bir gece olacak dediği geceden uyandığında aradan 10 sene geçmiştir, Silahşör yaşlanmıştır, uykuya dalmadan önce Siyahlı Adam’ın olduğu yerde artık bir iskelet durmaktadır. Sembolik olarak yanında yatan iskeletin çene kemiğini kırar ve yeni serüvenlere hazırlanır.

Kitap Yorumu

Kitaba genel olarak karanlık bir hava hakimdir. Silahşör, tam olarak hangi yüzyıla ait olduğu belli olmayan, Yüzüklerin Efendisi serisindeki Orta Dünya'ya benzer bir dünyaya aittir. Örneğin sanki drezin onun için çok antik bir alet gibi drezinin ne olduğunu bilmez, gelecekte yaşıyormuş hissi uyandırır. Daha sonra bunun bildiğimiz dünyayla alakası olmadığını, paralel bir evrende olduğunu, dolayısıyla yaşadıkları yüzyılın tahmin edilemeyeceğini anlarız. Önüne katırını bağlayıp içindeki fahişeye para ödediği han kavramı ise çok daha eski zamanlara aittir. Biraz Western (silahşörler, kasaba halkıyla girilen dövüşler), biraz 16. yüzyıl (han, fahişe, içki, katır), biraz fantastik (değişkenler, kahin, çene kemiği), biraz bilim-fantastik (paralel evren) genel olarak karanlık bir dünya tasviri söz konusudur.

Silahşör duygusuz, hissiz, bir ölüm makinesi şeklinde yetiştirilmiş bir karakterdir. Geçmişe takılma huyu yoktur. Önüne bakar. Yumuşamaz. Zeki değil ama amacına bağlı ve soğukkanlıdır. Silahşörlük konusunda tüm akranlarından daha önce sınavını verecek kadar doğuştan gelen bir yeteneği ve cesareti vardır. Babadan oğula geçen Silahşörlüğü onurlu, geleneksel, kutsal bir şey olarak değil, son derece gergin, yükü ağır, amacı belli ve umutsuz bir misyon olarak gösterilir. Tüm kitapta gerek Alice'in yanında, gerek annesi Gabrielle'e ve aşçı Hax'e karşı bu gaddarlığı görürüz. Yalnızca genç ve yetenekli, ışığı kuvvetli Jake'e karşı bir parça zaafı oluşur.

The Dark Tower (2017) Film Özeti ve Yorumu

Film karanlık bir görünüme sahip bir tür köyde toplanan çocukların ironik bir şekilde mutlu şakımalarıyla başlar. Dev bir hoparlörden gelen korkutucu gonk sesiyle mutlu atmosfer dağılır, çocuklardan daha büyük olanlar oyunlarını bırakıp bir yapıya doğru yürürler. Siyah camlı bu yapının içerisinde çocuklar için belirli düzenekler hazırlanmıştır, buraya otururlar, kafalarına bir şey takılır ve zamanı geldiğinde onlara korkunç bir acı verecek olan işleme başlarlar. Hepsinin birden kafasından bir ışık çıkar, bu ışık yukarı doğru giderken birleşip daha kuvvetli bir ışık yaratır ve göğe yükselir. 

Yorum: Buradaki çocuklar, Stephen King dünyasında « Shining » olarak adlandırılan, ışıkları yüksek, özel çocuklar arasından seçilip bu evrene getirilir. Filmin direkt olarak bu çocuklarla başlaması, kitap sıralamasına göre gidilmeyeceğinin ipucunu verir çünkü birinci kitapta böyle bir atıf bulunmaz. Ayrıca filmin sınırlı sayıdaki güzel sahnelerinden bir tanesidir. 

Bu tuhaf sahnenin ardından gerçek dünyaya dönülür. Meğer Jake isminde 9-10 yaşlarında bir çocuk rüyasında bu yaşananları görmüştür. Çocukların kafasından ışık çıkıp göğe yükseldiğinde gerçek dünyada da deprem olmaya başlar. Annesi, telaşla odasına girip Jake'i kontrol eder. Telaşlı olduğu kadar kuşkuludur da, Jake'in hep bu tür rüyalar gördüğünü öğreniriz ve belli ki depremler de bu rüyalarla bağlantılıdır. Oğullarının psişik olduğunu bildikleri için nasıl başa çıkacaklarını bilmezler, endişelidirler. Jake rüyasında gördüklerini çizip duvarına asmaktadır. Hep Silahşör ve Siyahlı Adam figürlerini gördüğü için gerçekten öyle bir evren olduğuna inanmaktadır. Annesi ve üvey babası ise bu duruma korku ve endişeyle yaklaşıp, onu psikoloğa gönderirler. Psikolog, bu duruma babasının yangında ölme hikayesinin neden olduğunu söylemektedir, çünkü Jake'in rüyalarının teması her zaman "karanlık ve ateş" şeklindedir. 

Yorum: Jake’in annesi fazlasıyla sinir bozucu bir karakter olarak tasvir edilir. Oğlunun rüyalarının depremlere neden olduğunu görür, böyle doğaüstü bir bağlantı olduğuna bizzat tanık olur ama oğlunun rüyalarının yalnızca bir delilik alameti olduğunu varsayarak, gözünün önünde gerçekleşen şeyleri görmezden gelerek onu sıradan psikologlara göndermeye devam eder. Neden oğluna inanmaz, neden onun tarafını tutmaz, belirsizdir. Ayrıca bu noktada film kitaptan kopar. Kitapta Jake’in ailesi zengin ve ilgisiz bir ailedir ve bu gibi bir ilişkileri yoktur.

Bir gece rüyasında gizemli bir ev görür. Bu evin çizimini yapıp internette paylaşarak insanlara adresini sorar. Birisi "universal studios" esprisi yapar, filmin klişe Hollywood esprilerinden ilkidir, son olmayacaktır. Bir başkası bu evin Brooklyn'de olduğunu söyleyip adresini verir. Bu arada bir psikoloji derneğinden iki görevli Jake'in annesine yaklaşmıştır. Jake'i iyileştireceklerini, yalnız birkaç günlüğüne kliniğe gelip orada kalması gerektiğini söylerler. Jake'i almak üzere eve gelirler. Kulaklarının arkasında, rüyalarındaki karakterlere benzer dikişler olduğunu gören Jake, onların kötü adamlar olduğunu anlayarak kaçar. Kaçarken çizimlerini ve Brooklyn'deki evin adresini de yanına almayı başarır.

Yorum: Film, kitabın o karanlık atmosferini söküp yerine klasik bir Hollywood filmi atmosferi koyar. En can alıcı gerilim sahnelerinin arasına, süper kahraman filmleri tarzında espriler koyar. Hikayeyi modern bir Amerikan evine taşır. İşin içine interneti dahil eder. Filmin çiğ ve sıradan olmasının birincil sebebidir. 

Brooklyn'deki eve vardığında, buranın sıradan bir ev olmadığını, onu rüyalarındaki evrene taşıyacak bir geçidi barındırdığını görür. Rüyasında gördüğü 19-19 şifresini girerek kapıyı aktive eder. Tam diğer tarafa geçmek üzereyken parkeler yükselip (daha sonra bunun, çocuğun girmesini engellemeye çalışan parke canavarı olduğunu öğreniriz) girmesine engel olur. Ama çocukta öyle bir zihin gücü vardır ki, parke canavarını aşıp diğer tarafa atlar. Bir çölün ortasında bulur kendini. Tek yaşam belirtisi olarak uzaklarda yanan cılız bir ateş görür, oraya doğru gider. Ateşi Silahşör yakmıştır, tanışırlar. Ona çizimlerini göstererek düşman olmadığını kanıtlar. Silahşör, Siyahlı Adamı ve kendisini rüyalarında gören bu çocukta bir numara olduğunu anlar, görülerini yorumlatmak üzere çocuğu güvenli köye, oradaki kahine götürmek üzere yola çıkarlar. Yolda karanlık bir ormandan geçerken, üzerinde "Pennywise" yazılı antik, üzeri tamamen yapraklarla kaplanıp paslanmış bir theme park bulurlar. Burada bir canavarın saldırısına uğrarlar. Silahşör silahını düşürüp canavar tarafından boğulmak üzereyken, Jake silahı alma cesareti gösterdiği için aralarında bir bağ oluşur. Canavarı alt edip yollarına devam ederler ve güvenli köye, oradaki kahine ulaşırlar. 

Yorum: Birinci kitap, Jake’in bir Cadillac’ın altında kalarak öldüğünü ve o şekilde diğer evrene geçtiğini söyler. Filmde ise rüyasında gördüğü evin peşinden giderek parke canavarıyla boğuşup kendi kendine gider. Diğer evrene geçip Silahşör’le tanıştığında tam olarak neden orada olduğunu bilir ve geldiği dünyayı tamamen hatırlar. Bu noktada kitabın Jake’le ilgili kattığı fantastik havayı söküp daha ayakları yere sağlam basan bir karakter oluşturmuşlardır. Yine kitabın türünü görmezden gelen bir hamledir. Öte yandan, birinci kitapla en çok bağlantı kurulan kısım, bu kısımdır. Jake ve Silahşör’ün çölde karşılaşmalarını anlatır. Pennywise, Stephen King’in "It" romanına yapılmış bir göndermedir ve filmin az sayıdaki iyi anlarından biridir.

Bu arada Siyahlı Adam, yani Walter kapıdan izinsiz bir giriş olduğunu öğrenmiştir, çocuğu aramaya koyulur. Güvenli köye adamlarını gönderir. Güvenli köyde Jake'in zihnini okuyan Kahin çocuğun ışığının çok kuvvetli olduğunu söyler, özel bir çocuktur. Siyahlı Adam'ın eline geçerse bu ışığın kullanılması kötü sonuçlara yol açacaktır. Kahin, Jake'in rüyasında gördüğü siyah yapının yerini öğrenip Silahşör'e söyler. Silahşör, Kahin'den kendilerini oraya göndermesini ister, tehlikeli olduğu gerekçesiyle reddeder, bunun yerine dünyaya gönderecektir, dünyadan Dixie geçici aracılığıyla oraya gitmek daha kolaydır. Siyahlı Adam'ın adamları köyü basar, yakıp yıkar, Jake ve Silahşör sağ kurtulur. Dünyaya giderler. Siyahlı Adam, kahini bulup nereye gittiklerini öğrenerek yine peşlerine düşer. 

Yorum: Bu kısımda birinci kitapla ilgili kurulabilecek tek bağlantı Kahin’dir, ama filmle kitabın bahsettiği Kahin birbirinden çok farklıdır. Birinci kitaba göre yollarına çıkan bir Kahin, Jake’in kaderini okuyarak onun bu serüvende yalnızca bir basamak olduğunu söylemiştir. Söz konusu Kahin, kötücül bir karakterdir ve kötü haber verir. Filmdeki Kahin ise meleksi bir karakter olup çocuğu kahramanlaştıracak şeyler söyler. 

Bu arada dünyaya döndüğünde Jake'i kötü bir sürpriz beklemektedir, Jake'in dünyadaki evine ulaşan Siyahlı Adam, evde bulduğu anneyi ve üvey babayı öldürür. Jake hayatta değer verdiği tek kişi olan annesini kaybetmiştir, hayatı tamamen değişir. 

Yorum: Bu sahne de yine Hollywood’a özgü bir kaybeden sahnesidir, çocuğu dünyaya bağlayan her şey yok edilir ve çocuğun serüvenine diğer evrende devam etmesi sağlanır. 

Walter’ın adamları dünyaya gelir. Üzerinde Sombre yazan bir minibüsle Jake’i kaçırırlar. Onu geçitten geçirip siyah yapıya götürüp kafasına, ışığından faydalanacakları düzeneği takarlar, çocuktan çıkan enerjiyle Kara Kule’ye darbe indirirlerken dünyada da kırmızı bulutlar oluşur. Bir dünyada olan diğer dünyaya da yansır diyerek paralel gezegenlerde olduklarına başka bir gönderme yaparlar. 

Yorum: Serinin tamamını okuyanlar, Sombre’ye filmde bu kadar yüzeysel bir şekilde yer verilmesine kızarlar. İlk kitapta adı geçmese de, serinin gelecek kitaplarında önemli bir rolü vardır. Filmde bu rol, bir minibüsün üzerine yazılıp sahnede 2 saniye gösterilerek geçiştirilmiştir.

Silahşör Jake’i takip etmiştir. Geçidi koruyan kişilerin hepsini öldürüp Jake’in yanına girmeye çalışır. Jake enerjisiyle geçidi açık tutar, Walter bunu fark edip dışarı çıkarak Silahşörle dövüşür. Tam yenilmek üzereyken Jake, geleneksel Silahşör yeminini hatırlatarak Silahşöre motivasyon verir ve Silahşör toplanarak Walter’ı öldürür, Jake’i kurtarır, siyahlı yapı çökmüştür. Dünyaya dönerler. Silahşör onu kendisiyle birlikte diğer dünyaya geçmeye davet eder, dünyada değer verdiği hiçbir şey kalmayan Jake bunu kabul eder, kapalı bir kapının arkasına geçip kaybolurlar.

Yorum: Bu sahne tamamen Hollywood seyircisi için yaratılmış bir sahnedir. Aşırı aksiyon sona saklanır, gerilim en yükseğe getirilir, sonra kötü adam iyi adamların arasındaki duygusal bağın da kuvvetiyle hiç beklemediği bir yenilgi alır, seriden bihaber Hollywood seyircisi heyecan, hüzün, sevinç duygularının aynı anda harekete geçirilmesinden mutludur, zevk alıp salondan çıkar. Elbette seriyi okuyanlara saç baş yolduracak kadar yüzeysel bir sondur bu. 

----

Film, serinin tüm kitaplarından biraz alarak ortaya genel bir uyarlama çıkarır. 8 kitabı 2 saate sığdırmak gibi zor bir görevi üstlendiğine bakmayın, o kadar iddialı ve ince düşünülmüş bir yapımla karşılaşmayacaksınız. Eğer iyi vakit geçirmek istediğiniz bir aksiyon filmi arıyorsanız bu film tam sizlik, yalnız seriyi nasıl anlatmışlar bakayım mantığıyla gidiyorsanız, hiç gerek yok. İsmi The Dark Tower olan bir filmin sonu, kimse kuleye ulaşamamasına rağmen mutlu sonla biter, her nasılsa. Kökeni masallara, Shakespeare’e ve 19. yüzyıl şiirine dayanan Roland ilk defa içtiği cola'yı çok seven, metrodaki mini etek giyen kızlara atanızın yolundan sapmışsınız diyerek komik durumlara düşen, çocuğun yediği şeyin hot dog olduğunu öğrenince « savages ! » gibi aşırı orijinal ( !) bir tepki veren tırt bir karaktere dönüşmüştür. Bu gereksiz uyarlamanın devamının gelip gelmeyeceği merak konusudur. Gelirse 8 kitabı birden birazcık anlatan filmin devamını nasıl getireceklerdir, henüz lafı bile açılmayan Kara Kule’ye ulaşmaya çalışırken daha ne kadar sığ olabileceklerdir, bilinmez. Dileriz her kitabı layığıyla aktaran bir seri şeklinde yeniden uyarlanır ve bu filmi hiç çekilmemiş kabul edebiliriz. Filmin tek çok iyi tarafı olan Idris Elba ve Matthew McConaughey oyunculuklarına yazık olmuştur.

4 yorum:

sineMakale dedi ki...

Ne yazık ki kitabı kadar başarılı bir film değil

Kitaptan Filme dedi ki...

Evet keske bolum bolum uyarlama yapsalarmis, boyle serinin butun kitaplarindan biraz alinca karmakarisik olmus.

Kağıt Salıncak dedi ki...

Serinin ilk kitabı elimde, okuyacağım -ki umuyorum yakın zamanda :D

Kitaptan Filme dedi ki...

İlk kitabı ince, hemen bitiyor :) iyi okumalar!