9 Nisan 2018 Pazartesi

Kitaptan Filme: Annihilation

İsmi "New Weird" (yeni tuhaf) edebiyat türüyle anılan 1968 doğumlu Amerikalı yazar Jeff VanderMeer'in 2014 yılında yayınlanan Southern Reach üçlemesinin (Annihilation, Authority, Acceptance) ilk romanıdır. 2014 yılında Nebula ve Shirley Jackson en iyi roman ödüllerini alan kitap, 2018 yılında Alex Garland yönetmenliğinde sinemaya uyarlanır. Natalie Portman ve Star Wars'un yeni nesil yüzü Oscar Isaac'in başrollerde oynadığı film, kitaba sadık kalma kaygısı gütmeden, Alex Garland'ın yalnızca tek okumayla yola çıktığı, bu okumadan edindiği izlenimlerle detayları kendi zihninden yerleştirmeyi uygun gördüğü, proje finansörlerinin kararıyla fazla komplike ve entelektüel bir film olmasın ve böylece daha geniş bir kitleye hitap etsin diye bir kısım yerlerin tamamen değiştirildiği serbest bir uyarlamadır.

Bir biyolog, bir surveyor (?), bir antropolog ve bir psikolog olmak üzere 4 kadın, yıllar önce bir deniz fenerinde ortaya çıkan ve gittikçe yayılan, yanına giden insanları değiştirdiği ve hatta yok ettiği bilinen gizemli bir biyolojik fenomeni gözlemlemek amacıyla 12. keşif grubu ismiyle Area X'e girerler. İlk olarak kaldıkları kampın yakınında yere doğru inen bir tünel keşfederler. Tünele girdiklerinde duvarlarda bir silinip bir kaybolan yazılar görürler. Kitabın başkahramanı olan biyolog yazıları incelemek için biraz yaklaştığında kendisine bir şeyin püskürdüğünü fark eder. Diğerlerini paniğe sürüklememek için bunu onlardan gizleyerek keşif faaliyetlerine devam eder. Bu deneyimden sonra etrafındaki her şeye karşı daha berrak bir algıyla yaklaşmaya başlar. Ayaklarının altındaki minik hareketleri kalp atışlarına benzeterek tünelin aslında bir canlı olduğu, bilinci olduğu çıkarımını yapar. Çok geçmeden grubun lideri olan psikoloğun diğer grup üyelerinden daha fazlasını bildiğini, onları hipnotize ederek istediğini yaptırdığını anlar. Tünelden püsküren şey, onu hipnoza dirençli hale getirmiştir. Etrafında olan biten her şeyi olduğu gibi gözlemleyebilme yeteneği sayesinde psikoloğun manipülasyonlarına alet olmaz ve görevi sonuna kadar götürmeyi başaran tek karakter olur. Bu arada biyoloğun kocasının 11. keşif grubuyla birlikte 2 sene önce göreve katıldığını, öldüğü düşünülürken bir gün kadının evinde belirdiğini, ama eski tepkilerinin ve hafızasının tamamen yok olduğunu öğreniriz. Devlet tarafından gözetim altına alınan adam 6 ay içinde bir tür kanserden ölür. Biyoloğu bu göreve katılmaya iten şey kocasıyla ilgili gizemi çözme arzusudur. Görevi tamamlamak üzere deniz fenerine geldiğinde kocasının günlüğünü okur, evlilikleriyle ilgili birtakım sorunları flashbakc'lerle anımsar, kocasının aslında kendisi için bu göreve katıldığını anlar ve onun geçtiği yollardan geçmek amacıyla görevine devam etme kararı alır.

Geçen sene filmi sayesinde çokça konuştuğumuz Story of Your Life (Arrival) romanı gibi, uzaylı temasına spesifik bir bilim dalının gözlüklerinden bakma misyonu üstlenir. Başkahramanın bir dilbilimci olduğu Story of Your Life'a atıfta bulunurcasına, keşif grubunun aslında başta 5 kişiden oluştuğunu, aralarında bir dilbilimcinin de olduğunu, son anda dilbilimcinin göreve katılmasından vazgeçildiğini söyler. Adeta Story of Your Life'tan teslim aldığı bayrağı başka bir bilim dalı ışığında taşıma iddiasıyla yazılmış bir roman gibidir.

Serbest film uyarlaması bu noktada işleri biraz karıştırır. Karakterlerin timsah ve ayı saldırılarıyla patır patır öldürüldüğü ilk yarıda, bu parlak bölgenin gerçekten bir biyolojik fenomenden etkilendiğini, hayvanların da bundan etkilenip saldırganlaştığını, bugüne kadar giden keşif gruplarının bu nedenle dönemediğini, dolayısıyla ortada gizeme ve uzaya dair bir şey olmadığını, hikayenin ucuz bir aksiyon filmi olduğunu düşünmeye başlarken bir anda ortaya kadın figürüne benzeyen ağaçlar, ağzından parlak bir şey püskürterek ölen ve son dakikalarında saçma konuşan bir psikolog, deniz fenerinin içindeki delikten çıkıp vücut bularak bir anda biyoloğun tıpkısının aynısı haline dönüşen bir figür gibi fantastik öğeler hikayeye dahil olur ve sıkıcı olmasına rağmen mantık çerçevesinde ilerleyen hikayenin ayakları yerden kesilir. Kanser, otofaji, hücre bölünmesi gibi kavramlardan yola çıkarak çeşitli yerlere çekilebilen, çeşitli soyut anlamlar yüklenebilen, ucu gerçekten açık bir hikayeye dönüşür. Ayakları yere basmayan her şeyi soyut sanat olarak yorumlamak uygun olmadığından, hikayenin ikinci yarısına yapılan "salt sanat" yorumlarına ne kadar sinir olduğumu söylemeden geçemeyeceğim.

Bu serbest uyarlamayla ilgili kitabı okuyanları en çok şaşırtan şey, kitabın isminin (Yok Oluş) yorumlanış şeklidir. Filmde yukarıda bahsettiğimiz bu göndermeler bulutuyla bezeli soyut atmosferden zorlaya zorlaya çıkartılan bir anlam yüklenir yok oluş lafına. Yönetmenin de söylediği gibi, film "öz yıkım" üzerine kuruludur. İnsanlar sigara içer, uyuşturucu kullanır, eşlerini aldatır, hatta bazen kemiklerinden eser kalmayacağını bildikleri halde keşif gruplarına katılıp kendilerini yıkıma, ölüme sürükler. Yok oluş burada, "insan kendi kendini yok etme eğilimine sahiptir, bunu yaparken kendini durduramaz, olanları öylece seyreder." anlamında kullanılır. Oysa kitapta yok oluş lafı çok daha belirgin, basit bir anlam taşır. Psikolog, işler yolunda gitmediğinde keşif grubundaki diğer kişileri "yok oluş" lafıyla telkin ederek onları intihara sürükler.

Daha kitabın başlığını yorumlayış şeklinden 1-0 geriye düşse de bir uyarlamayı aslına ne kadar sadık kaldığı üzerinden değerlendirmek doğru olmadığı için analize devam edelim. Yukarıda da değindiğim gibi hikayenin bir noktası ucuz da olsa mantığa uygun şekilde ilerler. Bu kısma neden "ucuz" diye kulp taktığımı biraz açayım. İlk olarak kadınların karakterleri oluşturulurken ve hangi sıraya göre öldürülecekleri belirlenirken çok fazla "Hollywood" etkisi hissedersiniz. Kitabın aksine tüm karakterlerin bir ismi ve kişisel hikayesi vardır. En baştan itibaren onları bu misyona iten motivasyonun ne olduğunu biliriz. İlk önce en zayıf halka gider, sonra en sinirli tip kafayı yiyerek saldırganlaşır ve kendi ölümünü getirir, sonra en zeki ve zararsız tip kendi katkısını yaptıktan sonra sessizce ortadan kalkar, en sona en dişli iki karakter kalır ve başkahraman hayatta kalmayı başarır. Daha ilk saniyeden bildiğiniz ve hikaye devam ederken esneye esneye izlediğiniz sıkıcı bir sıralama söz konusudur. İkinci bir nokta da, bir uzay hikayesine timsah ve ayı saldırılarını eklemek gerçekten izleyiciyle dalga geçmektir. Başta da dediğim gibi, eğer bu, canlıların bir biyolojik fenomen nedeniyle saldırganlaştığı ve bu nedenle yanlarına gelen insanları yok ettiği bir hikaye olsaydı, hayvan saldırısı detayları kabul edilebilir olurdu. Ancak beş dakika sonra bir ışığın cisimlenerek ana karaktere dönüşeceği, uzaylıların psikoloğu ele geçireceği bir film için fazla hafif kaçmış. Ayrıca anlamını öz yıkıma, yok oluşa dayandıracağın bir hikayeye böyle öldürücü canavarlar eklemek neden? Uzay misyonuna diye evden çıkan karakterleri timsaha ısırtmak, ayıya öldürtmek neden? Bu insanlara aylar süren eğitimleri boyunca saldırgan hayvanlara karşı mücadele neden öğretilmedi mesela?

Okuduğum her olumlu yorum, filmin metaforik anlamlarını kendilerince tutarlı şekilde yorumlayan ve kendi geçmişleriyle bir bağ kurarak bundan etkilenen insanlar tarafından yazılmış. Hikayeye özüne uygun şekilde biyoloji perspektifinden yaklaşıp bu şekilde yorumlayanlar, depresyonla, kanserle bağdaştıranlar filmin bu yok oluş sürecine atıfta bulunduğunu, bunu çok güzel tasvir ettiğini söylemişler. Bana göre üzerine neyi oturtmaya çalışsan yakışmayacak, yalpalayan bir film olmuş.

KİTAPLA FİLM ARASINDAKİ FARKLAR

  • Kitaba göre en son keşif grubu iki sene önce gider. Filmde kadının kocası bir senedir görevdedir.
  • Biyolog, surveyor, psikolog, antropolog olmak üzere kitapta toplam 4 karakter vardır. Dilbilimci son anda aralarına dahil olmaktan vazgeçer. Filmde en baştan itibaren 5 kişi vardır. Psikolog, hemşire, biyolog, jeolog ve fizikçi.
  • Kitapta eğitimlere birlikte katılırlar. Filmde biyolog tüm eğitim sürecinde hep diğerlerinden uzaktır, son birkaç günde aralarına karışır. 
  • Kitapta eğitim sırasında birbirlerine isimlerini söylemezler, kişisel özelliklerinden tamamen sıyrılmaları görevlerine daha iyi odaklanmalarını sağlar. Filmde tüm karakterlerin ismini ve onları göreve sürükleyen sebepleri biliriz.
  • Filmde biyoloğun kocasının bir önceki göreve katıldığı ortaya çıkar ve bu büyük bir krize neden olur. Kitapta böyle bir öğrenme ve kriz sahnesi yer almaz. 
  • Kitapta psikolog gruptakileri sınırı geçmek için hipnotize eder. Filmde böyle bir şey yoktur. 
  • Kitapta "annihilation" (yok oluş) görev sonunda bir tehlikeyle karşı karşıya kaldıklarında psikoloğun grup üyeleri intihar etsin diye kullandığı bir telkin sözcüğüdür. Filmde bambaşka anlamlara çekilir. 
  • Kitapta saat ve pusula yasaktır. Filmde saatleri vardır, yönlerini bu şekilde bulurlar. 
  • Filmde önceki keşif grupları arasından dünyaya geri dönmeyi başaran tek kişinin biyoloğun kocası olduğu söylenir. Kitapta daha önce de dönenler olmuştur. 
  • Kitapta ara sıra ormandan homurdanma sesleri gelir, ama bu herhangi bir canavarla bağdaştırılmaz. Filmin pek rafine uyarlama sürecinde bu sesler direkt ayılıkla bağdaştırılır ve bir aksiyon sahnesi olarak servis edilir.
  • Kitapta sınır çıplak gözle görülemez. Filmde ise bölgenin üzerinde her gözün görebileceği bariz bir pembelik vardır. 
  • Kitapta psikoloğun ekibin geri kalanından daha fazla şey bildiği, ona daha farklı bir görev verildiği söylenir. Bu nedenle diğerlerinden gizleyerek kararlar alır ve onları bazen çeşitli telkin sözcükleriyle istediği şekilde yönlendirir. Filmde psikoloğun diğerleri üzerinde bariz bir etkisi yoktur. Diğerlerinden daha ayrı dursa ve daha olgun bir portre çizse de diğerlerini tamamen kontrol etmek gibi bir misyonu yoktur.
  • Filmin sonunda biyolog psikoloğu deniz fenerinin içindeki delikte tepkisiz bir şekilde bulur, daha sonra psikolog çığlık atarak ağzından parlak bir ışık püskürterek can verir. Kitapta biyolog onu deniz fenerinde, yere düşüp bacağını kırmış, kan revan içinde kalmış olarak bulur.
  • Kitapta biyolog, geçmiş keşif gruplarının yazmış olduğu mektuplardan oluşan bir yığını keşfeder. Bu mektupları yazan kişiler sayesinde 12 keşif grubundan önce de birçok grubun buraya geldiğini keşfederiz. Filmde böyle bir geçmişten bahsedilmez.
  • Filmde sadece 1 karakter biyoloğa düşman kesilir, kocasıyla ilgili sakladıklarını öğrenince onu yok etmeye çalışır. Kitapta psikologla ve surveyor'la başından beri üstü kapalı bir şekilde birbirlerinden nefret ederler.
  • Kitapta tünel diye bir yer vardır, buraya indiklerinde duvarlarda bazı mistik kelimelerin belirdiğini ve kaybolduğunu, bunu da tünelin içindeki canlı bir organizmanın yaptığını keşfederler. Bu yazılara çok fazla yaklaşan biyolog, gözeneklerine giren parçacıklar nedeniyle organizmadan bir çeşit "mikrop kapar" ve bundan sonra kendinde birtakım değişiklikler gözlemler. Etrafında olan biteni daha detaylı ve net bir şekilde algılamaya başlar, psikoloğun hipnozlarından etkilenmez ve parlar. Filmde bunların hiçbiri yoktur.
  • Filmde biyolog kocasının son düşüncelerini tuttuğu günlüğü okuyarak öğrenirken, kitapta çektiği videoyu izleyerek öğrenir.
  • Kitapta biyolog çok içine kapalı bir karakterdir. Ailesinin ilgisizliğinden ve yüzeyselliğinden sıkıldığı zamanlarda evlerinin havuzundaki yosunları gözlemleyerek zaman geçirir. Bir tür kaçış ve rahatlama olarak algıladığı canlıların dünyasını gözlemleme işi ileride mesleği ve hobisi haline gelir. Kendisinin aksine çok dışa dönük olan ve arkadaşlarıyla takılmayı seven kocası bazen onu zorlar. Evlilikleri bu nedenle kötü gitmeye başlar. Filmde böyle bir geçmişten bahsedilmez.
  • Filmde kocasının 1 senelik yokluğu süresinde biyolog onu meslektaşıyla aldatır. Kitapta böyle bir şey yoktur.
  • Kitapta psikolog antropoloğun ölümüne neden olur. Daha sonra biyolog kendini korumak için surveyor'ı öldürmek zorunda kalır. Psikolog biyoloğa saldırmak isterken yanlışlıkla düşerek ölür. Sonunda sadece biyolog sağ kalır. Filmde ise fizikçiyi 1 kez timsah kapar, ölmez. Antropolog gece nöbet yerine saldıran ayının onu kapması sonucu ölür. Hemşire yine ayı tarafından öldürülür. Fizikçi herhangi bir hayvan vahşetine maruz kalmadan sahneden yürüyerek çıkar, bir şekilde yok olur. Psikolog ağzından parlaklık püskürterek ölür. Biyolog ise kurtulup dünyaya döner.
  • Kitapta psikolog kalıp kocasının izini sürmeyi tercih ederken, filmde psikolog kopyasını öldürüp oradan kaçarak dünyaya geri döner.
  • Kitapta uzaylıların hemen kopya etme becerisi aslında ilk keşif grupları tarafından fark edilir. Bunun üzerine devlet yetkilileri ileri teknolojimizi kopya edemesinler diye keşif gruplarıyla birlikte artık sadece eski mühimmat gönderirler. Filmde böyle bir detay yoktur.
  • Kitapta deniz fenerinin içinde, biyoloğun karşısında belirmeye başlayan suretin içinde, deniz fenerinin eski sahibinin suratı seçilir. Uzaylıların ilk kontağa geçtiği kişinin deniz feneri sahibi olduğunu anlarız.
  • Kitapta 30 yıl öncesinde de resmi olarak keşif gruplarının gönderildiğinden bahsedilir, filmde bölgenin geçmişinin bu kadar eskiye dayandığına dair bir ipucu yoktur.
  • Filmde psikoloğun kanser olduğunu ve bu keşif grubuna katıldığında her şeyi göze aldığını görürüz. Kitapta böyle bir şey yoktur, biyoloğun kocası dünyaya döndüğünde kanser olup 6 ay sonra ölür. 
  • Kitapta biyolog deniz fenerinde kocasından kalan mektupları okuduktan sonra kalıp onun gittiği yöne doğru giderek görevi sürdürmeye karar verir. Filmde ise ışık hüzmesi onun suretine dönüştükten sonra bir fosfor bombası patlatır, ikisinden biri ölür (hangisinin öldüğüyle ilgili tartışmalar devam ediyor), sağ kalan dünyaya dönerek kocasının uzaylı versiyonuyla hayatlarına devam ederler. (Bu noktada filmin bunca atraksiyonu evlilik sorunlarını tasvir etmek için ortaya koyduğunu düşünmek istemiyorum, "onca badireler atlattıktan sonra bir araya gelen çiftler aslında iki yabancıdır" gibi).

8 yorum:

Kağıt Salıncak dedi ki...

Bazı uyarlamalar olmuyor işte, kitaba yakışmıyor. Kitabı okumayanlar sevebiliyor ama aslını bilenlere güzel gelmiyor. Keşke filmleri daha dikkatli çekseler :))

Kitaptan Filme dedi ki...

Değil mi Kağıt Salıncak? Neyse ki "serbest uyarlama" diyerek okurlara en baştan fazla bir şey beklemeyin mesajı veriyorlar :)

deeptone dedi ki...

hımmmm yine doktora tezi gibi anlatmışsıın. kitap da film de ilgimi çekti, aklımda olsun, oyuncular da iyi gibi :) şu yandaki drakula istanbulda hoş film yaaa :) kırkbeşlik diye bir dergi var, orda eski şeysiler var, filmler, müzikleri bir bak isterseeen, geçende de filmler sormuştunduuu, lila dit ça iyi film yanii, lilya forever da iyi :)

Kitaptan Filme dedi ki...

filmleri not ettim :) bu film benim natalie portman'ı itici bulduğum ilk film oldu, bence filmin olayı oyunculuk değil :)

Mustafa dedi ki...

Film aynı yorumlarınızda belirttiğiniz gibiydi. Uzayımsı şeyler beklerken bi ayı saldırıyor, bi timsah.. Fazla aksiyonu yoktu, ama belli yerlerde düşündürmesi benim hoşuma gitti. İnsan fiziğini taklit eden bitkiler, kadını yedikten sonra onun bağırma seslerini taklit edebilen ayı, acaba neden böyle bir evrimleşme olmasın dedim. Bir bilimci gözüyle bakamadım bilgilerimin kısıtlı olmasıyla, ama orta seviye bir filmdi bence.

Kitaptan Filme dedi ki...

Dediğiniz evrimleşme temasının etrafında dönmeye devam etseydi keşke, daha tutarlı olurdu. Fakat tam öyle başlamışken uzaya saptı, hikaye abes bir hal aldı.

dr.coffee dedi ki...

çok güzel bir inceleme yazısı olmuş :)
filmi övenler var ama kitabından ilk kez bahsedildiğini okudum.. teşekkürler..

Kitaptan Filme dedi ki...

Çok teşekkürler :)
Kitabın çevirisi bizde 2017'de Alfa'dan çıktı. Tanıtımı çok iyi yapılmadı sanki, ben İngilizcesini hep duyardım ama Türkçesinin reklamlarına rastladığımı hatırlamıyorum. Bizdeki izleyici kitabı pek bilmiyor olabilir.