13 Ekim 2018 Cumartesi

Kitaptan Diziye: Sharp Objects

Dark Places ve Gone Girl romanlarıyla adını duyduğumuz Amerikalı yazar Gillian Flynn'in 2006 yılında yayınlanan ilk romanıdır. 2016 yılında HBO tarafından 8 bölümlük mini diziye uyarlanacağı haberi duyurulur. Yapımcılar arasında yer alan Amy Adams'ın başrolde oynadığı diziyi Dallas Buyers Club'ın yönetmeni Jean-Marc Vallée yönetir. Bu senenin en çok konuşulan dizilerinden biri olur. Yazıya geçmeden önce okurken dizinin müzik seçkisine kulak vermeniz tavsiyedir.

Özet

Ailesiyle birtakım sorunları olduğunu anladığımız gazeteci Camille, huysuz ve aksi müdürü Curry tarafından bir seri cinayet vakasını incelemek üzere doğduğu yere, Wind Gap'e gönderilir. Ayakları geri geri gitse de müdürüne hayır diyemeyen Camille arabasına biner, yanına yolluğunu alır ve annesinin kapısını çalar. Şık bir ev kıyafeti giymiş, üst sınıfa mensupmuş gibi görünen müşkülpesent annesi Adora kapıyı açar ve Camille'i karşısında görünce ilgisiz, yarı hoşnutsuz, soğuk bir şekilde karşılar onu. Buradan annesiyle aralarında bir husumet olduğunu anlarız. Daha sonra Adora'nın kocası, sürekli müzik dinleyip oturan ve Adora sorunca evet demekten başka bir rolü yokmuş gibi görünen Alan'ı ve Adora ile Alan'ın ergen çağındaki kızları Amma'yı tanırız. Amma evde çiçekli elbiseler giyip saçını ören bir tipken dışarıda crop topla paten kayan ve serseri bir hayat yaşayan iki yönlü bir kızdır. Başlarda Adora'nın baskıcılığıyla bu şekilde mücadele ettiğini düşünsek de sonra Amma'yı tanıdıkça altında başka şeyler olduğunu öğreniriz. 

Ailedeki herkesin bir şekilde tuhaf ve soğuk olduğu bu girizgahtan sonra odak, Camille'in çocukken ölen tatlı kız kardeşi Marian'la ilgili anılarına kayar. Adora ve Alan'ın Marian'ın ölümü nedeniyle Camille'e mesafeli olduğunu anlarız ama bağlantı kuramayız bir türlü. Camille'in Marian'ı yanlışlıkla öldürmüş olabileceğini falan düşünürken, altından daha tuhaf bir durum çıkar. Adora, Camille'i gördüğünde Marian'ın ölümünü hatırladığı için ona soğuk davranır. Sevdiği çocuğu Marian ölürken sevmediği çocuğu Camille'in hayatta kalması Adora'yı öfkelendirir. Adora'nın çocuklarını seviyorum ve sevmiyorum diye ayırabilen, sevdiği çocuğunun yasını abartılı yaşayıp sevmediği çocuğuna anlamsızca soğuk davranan bir anne olduğunu öğreniriz. Adora'nın histerik bir yönü vardır. 

Derken Camille, cinayetleri çözmesi için Wind Gap'e getirilmiş özel dedektif Richard'la yakınlaşmaya başlar. Odak, Camille'in aşk maceralarına ve cinsel hayatına kayar. Küçükken sınıfın en popüler kızı olan Camille, cinselliğe erken yaşta atılır. Cinselliği bir kendini beğendirme aracı olarak kullanır. Adora gibi ruh hastası bir kadın tarafından koşulsuz sevgi görmeden büyüyen Camille, insanlar kendisini sevsin diye onlara bir şeyler sunmak zorunda hisseder. Ergenlik zamanlarından itibaren erkeklere bedenini sunmak, onları memnun etmek için çabalamak gibi bir rahatsızlığı vardır. Küçük yaştayken 4 kişilik beyzbol takımı oyuncularıyla ilişkiye girer. Onu beğensinler diye çeşitli erkeklerin çeşitli taleplerini kabul eder. İlerleyen yıllarda da bu eğilimi devam eder. Ta ki annesine olan öfkesini dışa vurduğu kendini kesme hastalığı başlayana kadar. Vücudunun görünmeyen her tarafını keserek kelimeler yazan Camille, yirmili yaşlarının başında, vücudunu gizlemek için cinsel ve romantik hayatına son verir. Yıllar sonra karşısına çıkan ve kendisine karşı çok nazik davranan Richard'dan hoşlanmaya başlar. İlişkileri flört düzeyinde devam ederken, bir gün kavga ederler, Richard tüm kibarlığını bir kenara bırakıp Camille'i azarlar. Camille de kendini beğendirme dürtüsüyle Richard'a bedenini sunarak yıllar sonra tekrar bir cinsel deneyim yaşamış olur. 

Richard bir yandan kasabadaki bir türlü çözemediği ölüm vakalarını araştıradursun, diğer yandan bir yakınlaşıp bir uzaklaşan Camille'e kapılır. Nasıl bir kadın olduğunu öğrenmek için Camille'in geçmişini didiklemeye başlar. Marian'ın ölümüyle ilgili hastane belgelerini eşelerken zamanında bir hemşirenin Adora hakkında yazdığı raporu bulur ve Adora'nın Munchausen by Proxy hastası olduğunu, Marian'ı öldürenin, Amma'yı hasta edenin Adora olduğunu, belki ölen iki kız çocuğuyla da bir ilgisi olabileceğini anladığı an koşup Adora'nın evinde alır soluğu.

Bu arada 33 yıldır annesinin tuhaflığını ve soğukluğunu çözemeyen Camille, bir gün hasta olup yatağa düşünce annesinin kendisine vermeye çalıştığı haplardan ve gösterdiği aşırı ilgiden şüphelenen, flashback'le Adora'nın eskiden beri böyle bir tip olduğunu hatırlar, bir şeylere uyanmaya başlar. Amma, durumun farkında olduğunu, istediğini ilgiyi görmek için Adora'nın kendisini ilaçlarla hasta etmesine izin verdiğini itiraf eder. Camille gidip hastaneden hemşirenin Adora'yla ilgili raporuna ulaşır, sonra gidip Jackie'den durumla ilgili teyit alır, annesiyle ilgili karanlık geçmişi ve tüm soru işaretleri bir anda çözülür. Koştur koştur eve dönüp hasta Amma'yı yoklar. Amma'yı koruma içgüdüsüyle Adora'ya kendisini sunar. Adora'nın kendisini tedavi etmesine -a.k.a ilaçlarla zehirlemesine- izin verir. Tam ölmek üzereyken vakada kendisinden bir adım önde olan Richard ve huysuz ve tatlı müdürü Curry eve baskın yaparak Camille'i hastaneye, Adora'yı hapishaneye, Amma'yı da Camille'e teslim eder ve olayı çözerler.

---

Yerinde bir tempoyla ilerleyen hikaye "tatmin edici" bir sona doğru gider gitmesine ama izleyicinin aklında bir soru vardır: Adora neden Ann ve Nathalie'yi öldürsün? Biz tam buna kafa patlatırken, kamera Amma ve Camille'in yeni ve anlamsızca huzurlu hayatlarını göstermeye başlar. Amma, Camille'in evine taşınır, burada kendine yeni bir hayat kurar, hatta bir arkadaş bile edinir. Her şey güzel giderken, bir gün Amma'nın arkadaşının annesi, kızının akşam eve gelmediğini söyler. Tam da bize sunulan mutlu sonun sarhoşluğuna kapılmışken, dağıldığını düşündüğümüz kara bulutlar tekrar hikayenin tepesine toplanır. Camille, Amma'nın taşınırken yanında getirdiği oyuncak evini kurcalamaya başlar ve hikayeyi tamamen değiştiren gerçekle karşılaşır. Amma; Ann ve Nathalie'i öldürüp dişlerini sökmüş ve bu dişlerle Adora'nın odasındaki fildişi zemini yapmıştır. 8 bölümdür adım adım çözmeye çalıştığımız ve bize verilen ilk sonla bile son derece tatmin olduğumuz psikolojik hikaye, sadece 3-4 dakika içinde keskin bir dönüş yaparak bambaşka bir yöne sapar ve daha tatmin edici bir sonla biter. Doğru, Adora'nın Ann ve Nathalie'yi öldürmek için bir sebebi yoktur ama Amma, her ikisini de annesinin ilgisinden kıskandığı için onları öldürür. Zaten başından beri zarar vermeye meyilli olduğunu, insanlara kontrollü olarak istediğini verip sonra onları kontrolü altına aldığını, müthiş bir zekaya ve psikolojik baskı yapma yeteneğine sahip olduğunu biliriz. Amma da Camille'in yetiştiği hastalıklı aile ortamında yetişir ama onun içsel tepki mekanizmaları Camille'in aksine, başkasına zarar verme şeklinde gelişir. Katilin Amma olduğunu öğrenmemizle birlikte hikayede her şey bir anda çat diye yerine oturur. Son sahnesiyle, Amma karakteriyle akıllara kazınır.

Teknik olarak iyi bir yapı üzerine kurulmuş, keyifli bir kurgudur. Bir anda hikayenin havasını değiştiriveren bir sonla taçlandırılmıştır. Yavaş, psikolojik hikayeleri sevenlerdenseniz, ilk bölümlerde size tam da istediğiniz yavaşlığı sunar. Hastalık belirtilerini baştan itibaren hikayenin sonunu çözmek için minik ipuçları olarak hikayeye serpiştirirler. Bir de tüm bu ruhsal bozuklukları kasaba yaşantısının ağırlığıyla açıklamaya, işi o boyuta taşımaya çalışırlar. Kitabın geneline dağıtılamamış bir bağlantı olmasına rağmen iyi bir fikirdir. Dizide çok da net aktarılmasa da, hikaye anneden kızına geçen psikolojik rahatsızlıklar zinciri üzerine kuruludur. Joya Adora'nın içsel mekanizmalarını bozup onu hasta eder, Adora da, Amma ve Camille'de hastalıklı mekanizmalar gelişmesine neden olur. Derken Amma en yakınındakilere zarar verir, vs. Bir baskın karakterin psikolojik bozukluklarının etrafındaki insanları da bir şekilde etkilediği küçük, kapalı bir kasaba olan Wind Gap'te herkesin öyle ya da böyle tuhaf davrandığını fark ederiz. Hiç kimsenin bahsetmediği Alan mesela, kasabanın belki de en hastalıklı insanıdır. Adora'nın gölgesinde kalıp comfort zone'unu oraya inşa etmiş, zincirlerini kırmak için uğraşmayan, aksine işkencesine tapınan tuhaf bir tip olarak karşımıza çıkar. Bir sürü hastalıkla mücadele eden, Adora'nın sırrını başından beri bilip gizleyen Jackie, John kardeşinin ölümüne ağlayarak tepki verdiği için onun katil olabileceğinden şüphelenen kasaba halkı, vs... Herkes bir şekilde tuhaf. İnsanların geliştirdiği tuhaf neden-sonuç ilişkileri, mekanizmalar topluluktaki diğerlerini de etkiler ve zincirleme bir psikolojik bozukluklar bulutu karşımıza çıkar. Hikaye boyunca bunların izini sürmek, üzerinde kafa patlatmak çok keyiflidir.

Güzel ilerleyen hikayede bir iki göze batan kısım vardır.

Kitaptaki ruhsal bozukluk temasını kasaba psikolojisiyle bütünleştirme çabası güzel ve üzerinde düşünülesi bir çabadır. Tüm ruh hastası karakterler neden hep bu kasabada sorusu için mantıklı bir açıklama yapılır. Tam hikayeye kafamızda güzel bir temel yaratmaya başlamışken bir anda ne idüğü belirsiz başka bir tema çıkıverir karşımıza. Ruhsal bozuklukları kadınlara, kadınların cinsel deneyimleri nedeniyle tükenmişliklerine yıkarlar. Bu da kitabı feci şekilde anlamsızlaştırır. Erkeklerin de hasta olabildiğini, ama en çok kadınların hasta olduğunu, çünkü cinsel deneyimleri sırasında vücutlarına çok fazla "yabancı cismin" girdiğini, bunun da kadının dengesini ve sağlığını bozduğunu falan söylerler durduk yere... Cinselliği kadın bedenini yıpratan, dolayısıyla ruh sağlığını da bozan, erkeğe ise zarar vermeyen bir deneyim olarak tanımlamaları bakımından biraz cinsiyetçilik söz konusudur. Alan denen ruh hastası karakterin derinine inilmemesi de sanki bu cinsiyetçiliği destekler nitelikte bir öğedir. 

İkinci sinir bozucu kısım da; dizideki o aşırı baskın, ergensi müzik ve viski vurgusudur. Kitapta bu yoktur. Müzik işitsel bir materyal olduğu için zaten kitapta kendine ortam bulamayacaktı. Dizi bu kapasitesinden faydalanıp Camille karakterine ekstradan böyle bir tutku ekler. Şarkılar var, ruhsal sağlığı bozuk güzel kadın var deyince gaza gelip karaktere hemen Marla Singer'lık katmak isteyen senaristler işi biraz ucuzlaştırır. Senaryo ekibi pala bıyık erkeklerden oluşmamaktadır üstelik, birkaç kadın ve birkaç adamlardır, bu yüzden de ataerkil çabayı anlamak zordur. Bu kadına kitaptakinden 18 kat daha fazla viski içirelim ve bir de müziği tutku haline getirme hikayesi çiziktirelim ve onu biraz loser'lık musibetine bulayarak seksileştirelim çabası sırıtır. Camille, hastanede tanıştığı, kendisiyle aynı hastalığa sahip kızdan müziğin sakinleştirici etkisini öğrenir. Kızla birkaç mutlu ve huzurlu gün geçirdikten sonra kız intihar eder. Arkadaşını kaybetmenin acısını tüm hücrelerinde hisseden Camille de müziği o gün bugündür hiç bırakmaz. Camille'in müzik tutkusuna böyle "sözde aşırı keskin ve derin bir background uyduruluverilir. İçki detayını da abartıp karikatürize edecekler ya, şöyle yaparlar: Bir büyük şişe alıp edebiyle içmez. Duty Free'de kasa yanından alınmış 5 Euro'luk onlarca küçük şişeyi kese kağıdına biriktirip her gittiği yere bu kese kağıdını taşır. Niye? Şişeden içse karakterin alkolle bağlantısı biz gerizekalı izleyiciye tam geçmeyecek miydi? Sapasağlam gerçekten hastanelik psikolojik problemleri olan karakterin kulağına spotify, eline de onlarca şişe tutuşturmak işi biraz 16 yaş depresyonuna indirmek gibidir, ucuzdur.

Kitapla Birlikte Açıklığa Kavuşan Şeyler

Camille'in kendini kesme hastalığı önce her şeyi yazma şeklinde kendini gösterir. Bir şekilde kelimelerin geçici olmasından korkup onları kalıcı hale getirme çabasındadır. Kendini lingual conservationist olarak tanımlarkitapta. Kelimeleri kalıcı hale getirme çabası, psikolojik durumunu analiz ederken incelenmesi gereken bir husus olarak karşımıza çıkar. 

Alan kitapta Camille'e açık açık saldırır. Adora'nın annesi gibisin, Adora'yı hasta ediyorsun, başkalarının iyi olmasını çok kıskanıyorsun, vs. der. Zaten kitabın en underrated karakteridir Alan. Onun da bir ruhsal hastalığı olduğu şüphesizdir. Adora'nın her türlü sağlıksız ilişkisini aşırı destekleyici bir tavır sergiler.

Camille'in memnun etme hastalığı vardır. Amma'yla dışarı çıktıkları gece onun verdiği uyuşturucuyu kabul etmesinin sebebi budur. Ayrıca otel odasında basıldıktan sonra Richard'ın kendini affetmesi ve sevmesi için ona yine bedenini sunmaya kalkmasının sebebi de budur. 

Kitapta Adora hapisteyken Amma da yakalanınca, kendi kızlarını öldürme suçundan cezası devam eder. Alan gerekli paraları ödeyerek cezasını hafifletir. Amma hapse girer. Camille bazen onu ziyarete gider. Amma'ya yardım eden üç kız da daha hafif çeşitli cezalar alırlar. 

Camille, Amma'yı alıp kendi evine döndüğünde, Richard'la bir daha görüşmezler. Adora'yı yakaladıkları gün vücudundaki kesikleri gördüğünde zaten bir daha aramayacağını bildiğini söyler. Dizide buna dair bir ipucu gösterilmez. Camille'in yeni mutlu hayatında Richard'ın da olduğunu zannederiz hatta.

Adora'nın evde kullandığı ilaçların zehir içerdiği, Camille'e yapılan toksikoloji testleriyle ispatlanır. 

Amma'nın en popüler olmayı çok ciddiye aldığını, bunun için eskiden günlükler tuttuğunu öğreniriz. Bir giydiğini bir aydan önce tekrar giymemek için her gün kıyafetlerini yazar, vs. Aynı şekilde Adora'nın da çocuklarının hastalığı için günlük tuttuğunu görürüz. Bugün Marian çok hastaydı, hastaneye gittiğimde o yakışıklı doktor benimle yakından ilgilendi, yarın tekrar gideceğim, vs. gibi. 

Camille, Amma'yı alıp evine geri döndüğünde Amma ona başlarda çok sorun çıkarır. Sürekli onunla ilgilenmesini, sürekli onun dediğinin olmasını isteyip krizlere girer. Ağlayıp bağırır. Dizide bu kısım çok yüzeysel ve mutlu bir şekilde geçilir. Hikaye bitti sanalım ve sonuna çok şaşıralım diye.

Diş sökmek kuvvet gerektirdiği için herkes katilin yetişkin bir erkek olduğunu düşünür. Kitabın sonunda, çocuk dişi sökmenin o kadar da kuvvet gerektirmediği bilgisi verilir. 

Camille'in babasından dizide bahsedilmez. Kitapta açıklanmıştır. Kentucky'li bir adamdır, Adora'yı hamile bırakıp kaçar. Camille doğduktan sonra anne ve babasının arkadaşları onu Alan'la tanıştırırlar. Evlendikten, 8 ay sonra kızları olur. Adora 20, Alan 35 yaşındadır. Camille ve Alan arasında asla bir baba-kız bağı oluşmaz. Bir kez ona baba dediğinde yüzünün düştüğünü görünce bir daha tekrarlamaz.

Kitapla Film Arasındaki Farklar

Ann Nash'in babası dizide çok agresif bir adam olarak tasvir edilse de kitapta böyle biri değildir. Başlıca şüphelimiz olsun diye dizide çocuklarını azarlayan, törenlerde sapıtan bir tipe dönüştürülmüştür.

Camille gençliğinde kendisini kesip 12 hafta hastaneye kaldırılır kitapta. Burada ziyaretine annesi ve Curry gelir. Dizide Curry'yle geçmişlerinin bu kadar eskiye dayandığını bilmeyiz. Ayrıca hastaneye yattığında annesi yanına gelmez.

Kitabın sonunda Camille dağılıp yine kendini kesmeye başlar. Curry ve Eileen müdahale edip ona kendi evlerinde bakmaya başlarlar. Dizide bu kadar sonrasını bilmeyiz.

Dizide Ashley'nin ispiyonlamasıyla John'un odasında kanıt bulup hakkında yakalama emri çıkartırlar. Otel odasını basıp John'u tutuklarlar. Dizide ise böyle bir kanıt yoktur, John tutuklanmaz, otel odasını basmalarının sebebi, Camille'den haber alamadığı için ortalığı ayağa kaldıran Adora'nın polise yaptığı kayıp ihbarıdır. Otel odasına Camille'i almak için girerler. Ayrıca Richard dizide Camille'i görünce hakaretimsi şeyler söyler. Kitapta daha sakindir. 

Kitapla dizi arasındaki belki de en büyük fark; Richard kitapta başından beri Adora'dan şüphelendiği için Camille'le yakınlaşmıştır. Ona en başından itibaren çok nazik davranmasının sebebi belki de budur. Dizide ise Camille ona söyleyene kadar böyle bir şeyden şüphelenmez bile. 

Kitapta Amma'nın Lily'nin saçlarından halı yaptığını öğreniriz. Dizide böyle bir detay yoktur.

Kitapta Alan ve Adora bir yaz partisi verirler ve herkesi davet ederler ama o gün hiç gelmez, detayları bilmeyiz. Dizide Calhoun Day büyük bir event olarak kutlanır. Herkes burada toplanır. Amma burada bir piyeste rol alır. Hocasına asılır. Hocası sonra Camille'e asılır. Amma kaybolur, Camille onu kulübede bulur, vs. Yani bir sürü bir sürü olay eklenir bu kısma dizide. Kitapta bunların hiçbiri yoktur. 

---

Dizinin en parlayan ismi kuşkusuz Avusturalyalı genç oyuncu Eliza Scanlen'dir. Tam olarak kitapta tasvir edilen bir fiziksel görünüme sahip olmasının yanı sıra zor Amma karakterini tam da olması gerektiği gibi canlandırır. Bir başka dikkat çekici genç oyuncu da Camille'in gençliğini canlandıran Sophia Lillis'tir. Geçtiğimiz sene kendisini It filminde Beverly rolüyle izlemiştik. Dünya sevimlisi bir kızdır. Burada bir dipnot verelim. Yetişkin Beverly'yi Jessica Chastain'in canlandırmasına karar verilmiş olsa da, It fanları, bu role en çok Amy Adams'ın geçmesini isterler. O yapımda olmasa da Sharp Objects'te böyle bir eşleşme olması hoştur. Revenge'in Conrad'ı Henry Czerny, Alan rolüyle karşımıza çıkar. Ona da kitapta olmayan bir müzik tutkusu aşılanmıştır. Onunki kendisine çok yakışır, Camille'in aksine. Richard kitapta tasvir edildiği gibi masmavi gözlü bembeyaz dişli bir adam olarak karşımıza çıkmasa da fena değildir. Amy Adams bu dizideki rolüyle benim katılamayacağım şekilde çok övgü alır. Sanki her duyguyu aynı yüz ifadesiyle veriyormuş gibi geldi bana. Lisenin en popüler ve güzel kızı olmamışçasına donuktu. Artı canlandırdığı karakterden 10 yaş büyüktü gerçekte.

Kitap da dizi de bağımsız olarak son derece güzeldir. 2018'in son çeyreğinde iyi ki izlemişim dedirtmiştir. 

İyi seyirler. İyi okumalar.

2 yorum:

EĞİTİM PINARI dedi ki...

Blogunuzu zaman zaman ziyaret ediyorum. Çok güzel çalışmalarınız var. Başarılarınızın devamını dilerim. Benim de daha dört aylık bir blogum var, bu konuda çok bilgi sahibi değilim. Benim blogumu da zaman zaman ziyaret etmek ve yorum yapmak suretiyle desteklemenizi bekliyorum. Herkese iyi çalışmalar dilerim.

Kitaptan Filme dedi ki...

teşekkür ederim Fatih Pınar, blogunuzda başarılar :)