2 Mart 2019 Cumartesi

Metinlerarasılık ve Rocket Man

Ray Bradbury 1951 yılında 18 kısa hikayeden oluşan The Illustrated Man isimli hikaye kitabını yayınlar. Kitaptaki hikayelerden biri, The Rocket Man, yıllar sonra Elton John'un bir şarkısına ilham kaynağı olacaktır. 1972'de çıkan Honky Château albümündeki Rocket Man şarkısı, tam olarak Bradbury'nin hikayesindeki roket adamı konu alır. 

Bradbury'nin Rocket Man'i, karısı ve çocuğunu bırakarak 3 aylık roket seyahatlerine çıkan idealist bir roket adamdır. Ne zaman uzaya çıksa dünyayı, ne zaman dünyaya dönse uzayı özler. Dünyaya geldiğinde yalnızca 3 gün dayanabilir. İlk gün sadece toprağa bakar, yüzünü asla gökyüzüne çevirmez, uzay arzusunu bastırmaya çalışır. İkinci gün kıpırdanmaya başlar, başını ara sıra gökyüzüne çevirip yıldızlara kaçamak bakışlar atar. Üçüncü gün artık yerinde duramaz hale gelir, gözü sürekli yıldızlardadır, daha fazla dayanamayıp yeni bir üç aylık seyahate çıkar. 2000'lerin başında geçen hikayede, roket adam, çağının sayılı roket adamlarından biri olduğu için hangi gezegeni seçerse oraya gidebilme özgürlüğüne sahiptir. Bazen Mars'a, bazen Uranüs'e, bazen Venüs'e gider. Roket adam bir gün yine üçüncü günün gecesinde dayanamayıp ailesini arkasında bırakarak yeni bir seyahate çıkar. Birkaç gün sonra aile roket adamın haberini alır. Bir şeyler yolunda gitmemiş, Güneş yüzünden ölmüştür. Arkasında  güneşe küstükleri için gündüzleri uyuyup geceleri yaşayan bir aile ve oğlunun gizlice üniformasının üzerinden toplayıp anı olarak sakladığı gezegen tozlarını bırakır.


Elton John'un Bernie Taupin ile birlikte bestelediği Rocket Man şarkısı, karısı akşamdan elbiselerini hazırlayan, haftanın beş günü ekmek parası için roket adamlık yapan, uzayda kendini çok yalnız hisseden, orada çocuğunu yetiştiremeyeceği gerçeğiyle yüzleştiği için ailesini Mars'a aldırma hayallerinden usulca vazgeçen, ne dünyada ne de uzayda yapabilen basit bir roket adamı konu alır. Roket adamımız yaşadığı çılgın teknolojik devire ve akıl almaz yıldızlararası seyahatlere tezat şekilde, bilimden anlamayan basit bir memurdan fazlası değildir. Bilim ve teknoloji o kadar gelişmiştir ki, artık roket şoförlüğü, metrobüs şoförlüğü kadar sıradan bir meslek haline gelmiştir.

She packed my bags last night pre-flight
Zero hour nine AM
And I'm gonna be high as a kite by then
I miss the earth so much I miss my wife
It's lonely out in space
On such a timeless flight
And I think it's gonna be a long long time
'Till touch down brings me round again to find
I'm not the man they think I am at home
Oh no no no I'm a rocket man
Rocket man burning out his fuse up here alone

Mars ain't the kind of place to raise your kids
In fact it's cold as hell
And there's no one there to raise them if you did
And all this science I don't understand
It's just my job five days a week
A rocket man, a rocket man

1972'de çıkan bu uzay temalı şarkının, 1969'da çıkan David Bowie şarkısı Space Oddity ile bağdaştırılması kaçınılmazdır. Space Oddity, 1968 yapımı 2001: A Space Odyssey'nin protagonisti Dr. Dave Bowman'den esinlenerek oluşturulan Major Tom karakterini merkeze yerleştiren, bilim kurgu tadında şarkı sözlerine sahip, uzay temalı başka bir şarkıdır. 


Çoğu kişi Rocket Man'in Space Oddity'den esinlendiğini iddia eder. Hatta Bowie de böyle düşünüp konserlerinde Rocket Man'e gönderme yapar. Elton John ve Bernie Taupin aşağıdaki videoda, şarkının Bradbury'den ilham aldığını açıkça anlatırlar. Hikayedeki o "gelecekte sıradan bir meslek olarak roket adamlık" temasını olduğu gibi şarkıya aktarmışlardır. Hikayeyi okuyanlar, ikilinin beyanının doğruluğuna hak verecektir elbette.


Bu arada Elton John'un hayatını anlatan Rocketman'in 2019 Mayıs'ta İngiltere'de çıkması bekleniyor, hatırlatalım. Dexter Fletcher'ın yönettiği, Lee Hall'un senaryosunu yazdığı filmde Elton John'u Taron Egerton canlandıracak. Filmde şarkının ne denli rolü olacağını merak ediyoruz. Acaba Bradbury'nin ismi, filmin herhangi bir anında geçecek mi? Biz edebiyatseverlere bir selam çakılacak mı? Göreceğiz.

Eh bu kadar daldan dala atlayınca, lafı metinlerarasılığa getirmeden kapamayayım yazıyı. Bu yazının başlangıç noktasını, şu anda okumakta olduğum A Discovery of Witches romanı oluşturuyor aslında. Rocket Man şarkısına yaptığı atıf sayesinde kitaplardan albümlere, albümlerden filmlere zıpladığım bir yazı yazmama neden oldu.

Postmodernist dönemin önemli kavramlarından biridir metinlerarasılık. 1960'lı yıllarda Julia Kristeva'nın ortaya attığı bir kavramdır. Bir metnin anlamını, başka bir metinle şekillendirmek şeklinde özetlenebilir. Metni oluştururken, kendisinden önce söylenen sözlere atıfta bulunmak üzerine kuruludur. Terimin çıkış noktasını, Wikipedia'daki şu satırlar doğrudan açıklıyor: 
Julia Kristeva was the first to coin the term "intertextuality" (intertextualité) in an attempt to synthesize Ferdinand de Saussure's semiotics—his study of how signs derive their meaning within the structure of a text—with Bakhtin's dialogism—his theory which suggests a continual dialogue with other works of literature and other authors—and his examination of the multiple meanings, or "heteroglossia", in each text (especially novels) and in each word.[8] For Kristeva,[9] "the notion of intertextuality replaces the notion of intersubjectivity" when we realize that meaning is not transferred directly from writer to reader but instead is mediated through, or filtered by, "codes" imparted to the writer and reader by other texts. For example, when we read James Joyce's Ulysses we decode it as a modernist literary experiment, or as a response to the epic tradition, or as part of some other conversation, or as part of all of these conversations at once. This intertextual view of literature, as shown by Roland Barthes, supports the concept that the meaning of a text does not reside in the text, but is produced by the reader in relation not only to the text in question, but also the complex network of texts invoked in the reading process. 
İnsanoğlu artık söylenecek her şeyi söylemiştir, bu nedenle konuşmadan evvel daha önce konuyla ilgili söylenmiş sözleri tarayıp gerekirse atıf yaparak anlatacağını anlatır. Günümüzde Ekşi Sözlük, bu kavrama çok katkı sağlayan bir organizma olarak karşımıza çıkar. İnsanlar duruma yapacakları yorumları, önceden sözlüğün kendi kendine doğurduğu esprilerle ifade ederler örneğin. Tepkiler, önceden yaratılmış söylemlerin üzerine eklemlenerek verilir. "Bkz." özelliği sayesinde, koca bir nesil, lafını söylemeden önce başkaları söylemiş mi diye aranarak veya mevzuyu destekleyen, konuyla yakından ilgili başka bir entry'ye bkz. vererek yetişir. Umberto Eco, durumu şu sözlerle açıklar:
“I think of the postmodern attitude as that of a man who loves a very cultivated woman and knows that he cannot say to her "I love you madly", because he knows that she knows (and that she knows he knows) that these words have already been written by Barbara Cartland. Still there is a solution. He can say "As Barbara Cartland would put it, I love you madly". At this point, having avoided false innocence, having said clearly it is no longer possible to talk innocently, he will nevertheless say what he wanted to say to the woman: that he loves her in an age of lost innocence.”
Ekşi Sözlük'teki şu entry, disiplinlerarası etkileşimleri net biçimde açıklamaktadır:
yapıtların sonsuz bir etkileşim içerisinde olduklarını, söylemlerin iç içe geçerek anlam ürettiklerini ileri sürerek öznellik kavramının egemenliğine son vermiştir.

böyle bir anlam üretimi ile bir “çokseslilik” ortamı yaratılmış, farklı türlerin ve disiplinlerin verileri buluşturulmuş, eski dönem yapıtlarına ait parçalar ile başka bir bağlamda, başka amaç ve işlevler doğrultusunda yeni, bir başka deyişle türetilmiş yapıtlar üretilmeye başlanmış, böylece ayrışık, süreksiz ve parçalı, dolayısıyla da umberto eco’nun söz ettiği gibi açık yapıtlar ortaya çıkmıştır.

yazınsal/dilsel alanda gerçekleşen bu metinlerarası alışverişler daha da ileri giderek, sanatın diğer biçimlerinden de yararlanarak geniş bir alan durumuna gelmiştir . böylelikle bir yandan yazınsal alan sanatın diğer biçimlerinden yararlanırken, diğer yandan sanatsal biçimler de kendi aralarında alışveriş yaparak, yeni yapıtların ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır. diğer sanat alanlarının hem kendileriyle, hem de yazınsal alanla olan alışverişlerine metinlerarasılık tanımının uygunluğu sorgulanarak yeni bir kavram önerilmiş, göstergelerarasılık kavramı ortaya çıkmıştır.
Kubilay Aktulum Türkiye'de bu konuyla ilgili en değerli kitapları yayınlayan akademisyendir. Metinlerarasılığı sinema, resim, göstergebilim ve folklör ile birlikte ele aldığı önemli kitapları mevcuttur.

Göstergebilim, metinlerarasılık, söylem; edebiyat da dahil olmak üzere çağımızda çeşitli disiplinlerde üretilmekte olan metinleri, sözleri anlayabilmek için oturup kafa patlatmanın şart olduğu kavramlar. Bir söylemin içine yerleştirilen eski metinler, bu yerleştirmenin maksadı, eski metne böylelikle kazandırılan yeni anlam, kelimelerin önceki anlamlarının yıkılıp yeni anlamlarının inşa edilmesi süreci gibi keyifli temalara ileride de çeşitli yazılarda değinmeyi düşünüyorum. Şimdilik daha farklı metinlere atlayıp zıplamadan, başka alıntılar yapmadan yazıyı sonlandırayım.

Hiç yorum yok: