13 Ocak 2022 Perşembe

Film: Deux jours, une nuit (2014)


Dardenne kardeşlerin yönettiği Belçika yapımı film. Başrollerde Marion Cotillard ve Fabrizio Rongione var. Bir meseleye çok karakter üzerinden bakan filmlerin gerçek zamanlı sürükleyiciliğine sahip.

Bir firmada çalışan Sandra depresyon teşhisiyle bir süre işe gidemiyor. Tedavisi sırasında onun yaptığı işi, 16 iş arkadaşı kendi aralarında bölüşüyorlar. Aynı işin 16 kişi tarafından da yapılabildiğini gören patron Monsieur Dumont çalışanlara şöyle bir seçenek sunuyor: Hastalık izni bittiğinde Sandra geri gelsin ya da her birinize 1000 Euro prim ödeyelim ve onun ekstra işini siz yapmaya devam edin. İş yerinde bir oylama yapılıyor ve 16 kişinin 14'ü primi tercih ediyor. Sandra'ya oy veren 2 kişiden biri olan Juliette, Sandra'yı alıp patronun yanına gidiyor ve Pazartesi sabahı yeni bir oylama yapılmasını kabul ettiriyor. Sandra'nın kendi aleyhinde oy veren 14 kişiyi ikna etmek için 2 gün 1 gecesi var. Tek tek tüm iş arkadaşlarının numarasını ve adresini bularak işe koyuluyor.

Mecazi anlamda bir tür yol hikayesi. Yıllardır tanıdığı insanların gerçek karakterini gördüğü, kendisinin de pek çok kez mental breakdown yaşadığı bir yol, serüven gibi. Bir hedef var, ona ulaşmak için varını yoğunu ortaya koyması gereken bir kahraman var. Kahramanın hedefe ulaşmasına yardım edenler (lehine oy vermeyi kabul eden 8 kişi), önünde engel olarak duranlar (prime oy veren 8 kişi) var. Greimas'ın eyleyenler modeline cuk oturan unsurlar bunlar. Çogu masalın, fantastik kitabın da olay örgüsü ayrıca. Dolayısıyla yapısı itibariyle ilerlemesi gerektiği gibi ilerleyen bir film. Filmi gerçekçi hale getiren bir unsur bu. Temposu da gerçekçiliğini güçlendiriyor; bazen Sandra'nın yalnızkenki halini, bazen Manu ile diyaloglarını, sabah çocukların yatağını toplamasını, baştan sona görüşmelerin tüm detaylarını izliyoruz. Ben gerçekçiyim bakın diye bağıran bir film kısaca.

14 kişiyi 1000 Euro'dan vazgeçirip kendisine oy vermeye ikna etmek gibi zor bir görevi yerine getirmesi gereken kişi, depresyon tedavisi henüz sonlanmış, hala vaktinin çoğunu uyuyarak geçiren, sabahları giyinmiş olmak için giyinen, haplarını artık almaması gerektiği halde almaya devam eden zayıf bir karakter. Bu da izlerken insanı feci boğuyor. Kendini dış dünyadan soyutlamış bir kişi için ikna etmek, özellikle, dünyanın en zor işidir. Bolca iletişim, temas, sosyal beceri, doğru argümantasyon, vs. gerektirir. Her şeyden önce Sandra özelinde bir mücadele izliyoruz. Başarıp başarmaması kadar, denemesi de bizim için önemli hale geliyor. Hatta öyle ki denemesi Sandra'dan istediğimiz  tek şey oluyor. Aldığı her olumsuz yanıtta içine kapanan, erkenden geceliğini giyip uykuya çekilen, arabanın ön koltuğunda sağına dönüp uyuyan bir karakterimiz var. Her düştüğünde kocası Manu yardıma koşuyor. Görüşmeler üst üste kötü gittiğinde, nihayet içten bir olumlu yanıt alması Sandra'ya tekrar güç veriyor, vs. İnişli çıkışlı bir yolda, en kırılgan haliyle yürümek için kocaman bir mücadele veriyor.

İnsanların 1000 Euro'yu kaybetme fikrine verdiği 14 farklı tepki gösterilmiş, filmin en keyifli özelliği bu belgeseli andıran görüşmeler olmuş. Sandra'nın oy istediği ve karşı tarafın kabul ya da reddettiği  bir sürü sahne var. Sahnelerde her iki karakterin de yüz ifadesini görüyoruz, "karşılıklı" olma hali önemsenmiş belli ki. 1000 Euro mevzusunun sadece Sandra'da değil, diğer karakterlerden sebep olduğu duyguları da görmemiz istenmiş. Her biri bir miktar duygu, katarsis, bazen şiddet, bazen cesaret, bazen acıma içeren sahneler. Yeri geliyor, reddedenler de empati kuruyoruz. Kendisinden bir iyilik istendiğinde insanların düştüğü hali görmek bazen umut veriyor, bazen içinizi bunaltıyor. Bir kişi "patron neden 16 kişi yapabileceğimiz işe seni alsın ki" diye Sandra'yı manipule etmeye çalışırken bir kişi 1000 Euro'dan vazgeçirmek için kocasını ikna etmeye çalışırken ilişkisiyle ilgili uyanış yaşayıp boşanma kararı alıyor, başka bir kişi iyi ki geldin sana oy vermediğim için çok pişmandım diye ağlamaya başlayıp Sandra'ya sarılıyor, vs. Sandra'nın Manu ve Juliette ile çıktığı yol zamanla ona oy verenlerin de dahil olduğu toplu bir mücadeleye dönüşüyor ve bu, Sandra'nın yalnızlık ve izolasyon hissini ortadan kaldırıp ona kendini güçlü hissettiriyor.

Nihayet oy günü geldiğinde Sandra, kendisi aleyhinde milleti kışkırtan Jean-Marc ile yüzleşiyor. İki gündür en büyük düşmanı olarak gördüğü bu adamın yüzleşirkenki korkak tavrı Sandra'ya film boyunca ilk kez kendini güçlü hissettiriyor. Oylar yarı yarıya kaldığı için Sandra işe geri dönemiyor. M. Dumont mücadelesinden etkilenerek ona sözleşme süreleri dolduğunda başka birisinin sözleşmesini yenilemeyerek sayıyı yine 16'da tutabileceklerini söylüyor ve işte kalmasını teklif ediyor. Sandra reddedip çıktığında Manu'yu arıyor ve yüzü gülerek söyle diyor: İyi mücadele ettik, mutluyum. Sandra'nın ilk kez mutlu hissettiği noktada bizim de göğsümüzdeki ağırlık kalkıyor. Yenilgi alınan savaştan mutlu ayrılıyoruz. Mühim olanın galibiyet değil mücadele olduğunu, umut olduğunu güzel güzel anlatıyor film. Yalnız değilsiniz, birleşin, mücadele edin, yüzleşin, her zaman seçme şansınız var vs. vs. diyor kısaca.

Dardenne Kardeşlerin belgesel üslubuna sahip toplumcu gerçekçi filmini izlediğinizde, bu kadar çok şeyi 1,5 saate nasıl sığdırdıklarına siz de şaşıracaksınız.

2 yorum:

öneri makinesi dedi ki...

Ben izleyeli baya oldu, yazıyı okuyunca neden sevdiğimi hatırladım. Gerçekten çok güzel bir filmdi. Marion hanıma bayılırım zaten. Sen de ne güzel anlatmışsın tatlı tatlı, keyifle okudum :).

Kitaptan Filme dedi ki...

Marion bana biraz donuk gelir normalde. Bu filmde sevdim. Ne biçim bunalıma soktu ya :)
Manu bey yakışıklıydı.