HarperCollins etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
HarperCollins etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ocak 2017 Pazar

Kitaptan Diziye: A Series of Unfortunate Events - (#1) The Bad Beginning


Talihsiz Serüvenler Dizisi, 1999-2006 yılları arasında 13 kitap olarak HarperCollins‘ten yayınlanan, çok güzel kapak tasarımlarına sahip gotik ve karanlık bir çocuk kitabı serisi. Yazarı Lemony Snicket takma adıyla Daniel Handler

Kitap 2004 yılında, ilk üç kitabı kapsayacak şekilde sinemaya uyarlandı. Count Olaf rolünde Jim Carrey oynuyordu. Şahane bir makyaj, karakter. Kitabı okurken gözünüzde canlandırdığınızdan bile daha karanlık.

Ama asıl bahsedeceğim uyarlama bu değil. Kitap, filmin ardından yakın zamanda diziye uyarlandı. 8 bölümü yayınlandı bile, bölümlerini şu sıralar Netflix’ten izleyebilirsiniz. Count Olaf rolüne bu kez kimi seçmiş olabilirler ki, Jim Carrey söylenecek her şeyi zaten söyledi diye düşünenlerden misiniz? Ön yargılarınız kırılacak. Çünkü bu kez Neil Patrick Harris‘i nam-ı diğer Barney Stinson‘ı Count Olaf olarak izleyeceğiz.

İlk 8 bölümde sırasıyla ilk dört kitap anlatılmış. Her kitap 2 bölüme yayılmış. Örneğin serinin ilk kitabı The Bad Beginning, şu şekilde dizinin ilk iki bölümünde anlatılmış: The Bad Beginning Part I, The Bad Beginning Part II.

Her bölüm yaklaşık 1 saat sürüyor. Dolayısıyla şimdilik her kitaba 2’şer saat vakit ayırmışlar. 1 bölüme sıkıştırıp hızlı hızlı geçmemelerine sevindim. Sakız gibi uzatmamalarına daha çok sevindim. Bence ideal uzunluğu yakalamışlar.

Serinin ilk kitabı The Bad Beginning (Kötü Günler Başlarken), iri karakterlerle 172 sayfalık bir kitap. Serinin kısa kitaplarından bir tanesi. Daha uzun kitaplar var ve onlara da aynı süre ayrılmış gibi duruyor, dolayısıyla dizinin temposunun izledikçe artacağı öngörüsünde bulunabiliriz.

Gelelim ilk iki bölümün yorumuna. 

The Bad Beginning, sahilde yanlarına gelip anne babalarının yanan evlerinde öldüğünü söyleyen bir aile dostu Mr. Poe ile başlıyor. Kötü haberi alan Baudelaire yetimlerinin talihi bu noktadan itibaren bir daha hiç dönmüyor. Lemony Snicket çocukların yüzünün güleceğine dair umutlar yeşerttiğimizi hissederse araya girip spoiler vererek her şeyin daha kötüye gideceğini çıtlatıyor. Çocuklar önce Mr. Poe‘nun suratsız ailesiyle biraz vakit geçiriyorlar. Daha sonra en yakın akrabalarının (ilişki olarak değil, coğrafi olarak), yani Count Olaf‘in yanına evlatlık veriliyorlar. En büyük çocuk olan 14 yaşındaki Violet reşit olana kadar anne babalarının onlara bıraktığı devasa mirasa dokunamayacaklarını bildikleri için onlara kapılarını açan evlere girmekten başka şansları yok. Count Olaf‘ın pis mi pis, bakımsız mı bakımsız, soğuk ve karanlık bir malikanede yalnız yaşadığını ve yetimlerin mirasına konmaya çalıştığını, bunun için onlara seri boyunca türlü türlü tuzaklar kuracağını çıtlatarak moralinizi bozalım. 

Violet Baudelaire: Kayalardan atlamayı seviyor, 14 yaşında, buluş yapmaya hevesli, saçlarını çalışırken bir kurdeleyle bağlıyor ve önüne düşmesini engelliyor. 

Klaus Baudelaire: Kitap okumayı çok seviyor. 12 yaşında, gözlük takıyor. Okumayı çok seviyor. Canlıları incelemeyi seviyor. 

Sunny Baudelaire: Bebek, her şeyi ısırıyor. 

Mr. Poe: Bir aile dostu. Anne babanın vasiyetiyle, çocukların mirasını Violet reşit olana kadar koruması ve çocukların en yakın akraba tarafından yetiştirilmesini sağlaması gerekiyor. Bankacı. Şapka takıyor. İnce uzun. Sürekli öksürüyor. 

Justice Strauss: Count Olaf‘ın komşusu, sevimli ve yalnız yaşayan tonton bir kadın. Çocuklara evindeki devasa kütüphaneyi açma nezaketini gösteriyor.

Kitap olduğu gibi, tüm detaylarıyla diziye aktarılmış. Bu bakımdan izlemesi aşırı derecede keyifli. Eksiği yok, fazlası var. Birazdan bu fazlalıklardan bahsedeceğiz. Önce karakterleri yorumlayayım. Bu diziyi aslında birçoğumuz Neil Patrick Harris için izliyoruz. Count Olaf‘ı nasıl canlandırdığını merak ediyoruz. Karanlık, sinir bozucu, karikatürize, ürkütücü bir karakter olmalı kitaba göre. Benim kendisine puanım 7/10. İzlerken çoğunlukla Barney Stinson‘ı, hemen oracıkta insanları küçük görüp kendini yücelten megalaman modern erkeği gördüm nedense. Bu da onu gotik bir karakter olarak hayal etmeme engel oldu. Beklediğim kadar da karanlık olmamıştı, aksine zaman zaman sempatik geldi bana. Kitaptaki karakteri tam yansıtamadığı için biraz puan kırmak zorundaydım. Ama kendisinin hastasıyım ve severek izledim, yeni bölümleri de izleyeceğim.

Kitabı okumamış olanların diziden keyif alıp almadıklarını merak ediyorum açıkçası. Ben çoğunlukla, şu kısmı nasıl aktarmışlar beklentisiyle izlediğim için keyif aldım. Kitabı bilmeyen biri bu karanlık çocuk öyküsünden, araya girip cenabet spoiler’lar veren sıra dışı anlatıcı detayından keyif alabilirler mi, emin değilim. Ben olsam sıkılırdım sanırım.

Diğer karakterlerden özellikle Violet‘e bayıldım. Bir şeyler icat etmek üzereyken saçlarını topladığı kurdelesi, kardeşlerine karşı yumuşak tavrı, vs. her şeyi oturmuş. Klauss da tatmin edici. Sunny‘ye ise aşık oldum diyebilirim. Dünyanın en sevimli bebeği. Kitaptaki her şeyi ısırma detayı daha da abartılmış dizide. Ehh, komik diyelim hadi.

Kitaba eklenen detaylar var demiştik. Örneğin, kitapta Mr. Poe‘nun karısının gazeteci olduğundan ve yetimlerin dramatik hikayesini manşetlere taşıma çabasından bahsedilmiyor. Dizide bir ara yetimlerin anne babalarını elleri kolları bağlı biçimde görüyoruz. Kitapta böyle bir ipucu verilmemiş. Dizide Count Olaf‘ın Hessica Haircut takma adıyla önceden Mr. Poe ile görüşmeler yaptığını görüyoruz, kitapta bu yok. Dizide Jaquelyn ve Gustav diye iki ek ve kilit karakter olmasına rağmen kitapta bunlar yok. Dizide göze benzeyen bir simgeye aşırı vurgu yapılmış, kitapta bu yok.

Kısacası diziye, serinin devamıyla ilgili çeşitli ipuçları yerleştirmişler. Kitapta gelecek bölümlere bu kadar atıf yok açıkçası.

Dizi Olaf’ın tiyatro topluluğuyla bir araya geldiklerinde ufaktan müzikale kayıyor. Umarım gelecek bölümlerde dozunu iyice artırmazlar diyorum.

Kitap çok kolay okunur cinsten bir kitap, çünkü çocuklar için yazılmış. Yukarıda da dediğim gibi, kapaklarına bayılıyorum. 13 kitabı da sert kapaklı versiyonuyla alıp bir çocuğa hediye etseniz muhtemelen kafayı yer sevinçten.

Okuyunuz da izleyiniz de.

23 Mayıs 2016 Pazartesi

Diziden Kitaba: Supernatural - Nevermore


Supernatural 2005 yılından bu yana devam eden bir dizi. Şu anda 11. sezonu oynuyor. Şahsen işsiz olduğum bir yaz oturup 6. sezonuna kadar soluksuz izlemiştim, kalanını denk gelirsem izledim.

Doğaüstü varlıkları avlayan, birbirine çok bağlı olan iki erkek kardeşin hikayesi. Bugüne kadar devam etmesinden anlaşılacağı gibi çok fazla hayranı var. Peşinde koşulan varlıkların ilginçliğinden çok, iki karakter dikkat çekiyor. Dean Winchester, klasik rock ve klasik araba seven, bira içip tek gecelik ilişkiler yaşayan aşırı komik ve cool bir karakter. Sam Winchester onun aksine kültürlü, çalışkan, sadık, daha sakin. İkisi arasındaki komik çatışmalar ve birbirlerine karşı duydukları bağlılık dizinin izlenme sebebi.

Dizinin 2007 yılından bu yana basılmış bir düzine roman uyarlaması ("novelization") var. Bu yazıda ilk roman uyarlaması olan Supernatural: Nevermore'dan biraz bahsedelim. Sayfanın konsepti kitaptan filme olsa da, bu yazıda istisna yapıp diziden kitaba uyarlanan bir kurguyu konuşalım.

Keith DeCandido tarafından yazılan roman, 2007 yılında HarperCollins yayınevinden çıkar. Zeynep Heyzen Ateş çevirisiyle Artemis Yayınları 2014 yılında kitabı Türk okurlarıyla buluşturur. Kitap, dizinin 2. sezonundaki 2 bölüm arasında geçer. Yani izleyicinin daha önce izlediği bir hikaye değildir, kurgu tamamen DeCandido'ya aittir. Yalnızca ana karakterler, karakterlerin geçmişleri diziden alınmıştır.

Kitabın yazarı Keith DeCandido, aynı zamanda bir Star Trek hayranı. Star Trek, Doctor Who, Spiderman, X-Men gibi birçok "tie-in" romanı, hikayesi bulunur. Aslında yukarıda bu kitaplara novelization dedik ama doğru tabir "tie-in". Yani hazır bir kurgunun karakterlerini ve geçmişini alıp hikayeyi ve mekanları yazarın uydurması. Bu bağlamda tie-in/ilişkili roman demek daha doğru olur.

Supernatural fanları için keyifli bir deneyim olan bu kitabın, yukarıda bahsettiğim gibi devamı da geldi. Farklı yazarlar tarafından yazılmış (bildiğim kadarıyla) 13 Supernatural roman uyarlaması bulunuyor. Kitapların listesi yazarlarıyla birlikte şöyle:
  1. Cold Fire - Yazar: John Passarella
  2. Carved In Flesh - Yazar: Tim Waggoner
  3. Fresh Meat - Yazar: Alice Henderson
  4. Rite of Passage - Yazar: John Passarella
  5. Night Terror - Yazar: John Passarella
  6. Coyote's Kiss - Yazar: Christa Faust
  7. One Year Gone - Yazar: Rebecca Dessertine
  8. War Of The Sons - Yazar: Rebecca Dessertine ve David Reed
  9. Heart Of The Dragon - Yazar: Keith R.A. DeCandido
  10. Unholy Cause - Yazar: Joe Schreiber
  11. Bone Key - Yazar: Keith R.A. DeCandido
  12. Witch's Canyon - Yazar: Jeff Mariotte
  13. Nevermore - Yazar: Keith R.A. DeCandido

Bu kitapların Türkçesini yayınlama işini Artemis Yayınları üstlenmiş. Ben ilk kitabı Zeynep Heyzen Ateş çevirisiyle okumuştum, öğrendim ki serinin 6 kitabını o çevirmiş. Bence iyi bir çeviri. Argo ve esprili Amerikan İngilizcesiyle yazıldığı için Türkçede tam karşılığı olmayan çok fazla ifade var, çevirmen elinden geleni yapmış. Temiz bir çeviri, ellerine sağlık. Türkçeleştirilmiş kitapların listesi de şöyle:   
  1. Cadı Kanyonu (Witch's Canyon) - Çeviri: Zeynep Heyzen Ateş
  2. Bir Daha Asla (Nevermore) - Çeviri: Zeynep Heyzen Ateş
  3. Lanetli Emanet (Unholy Cause) - Çeviri: Zeynep Heyzen Ateş
  4. Ejder Yürek (Heart of the Dragon) - Çeviri: Zeynep Heyzen Ateş
  5. Oğullar Savaşı (War of the Sons) - Çeviri: Zeynep Heyzen Ateş
  6. Kemik Anahtar (Bone Key) - Çeviri: Zeynep Heyzen Ateş

Kitap yorumuna gelince, dediğim gibi değişik bir deneyim oldu. Keyif alacağınızdan eminim. Ancak beklentiyi çok yüksek tutmamak lazım.

Şu ana kadar izlediğim romandan uyarlama filmlerde hep karakterlerin yeterince derinine inilemediğini eleştirdim. Kitabın daha fazla söz kullanma şansı olduğu için karakterleri daha detaylı bir şekilde betimleyebiliyor. Bu kitapta karakterlerin detaylı analizini bekliyorsanız hayal kırıklığı yaşayacaksınız.

Nasıl olsa karakterleri tanıyorsunuz diyerek hikayeye yoğunlaşılmış. 2 tane olay oluyor, olaylar sürükleyici, kitabın sonunda kardeşler 2 olayı da çözümlüyor. Klasik dizi paternini takip etmişler. Keyifli mi, evet? Şansınız varsa İngilizcesini okumanızı öneririm, daha keyifli olacak. Çünkü diziden alıştığımız argo kelimeleri Türkçe görünce çok bir şey ifade etmiyor.

Detaylı karakter analizi olmasa da, daha önce dizide rastlamadığım bir tespit var. Bu kısım hoşuma gitti ve aklımda kaldı. 

Dean ve Sam motelden çıkış yaparken, Dean'in üzerinde sahte isim yazan kredi kartında bakiye kalmadığı anlaşılır. Bunun üzerine Dean paniklerken Sam serinkanlılıkla bir yalan söyleyip motel sahibinin dikkatini çekmeden başka bir kartla ödemeyi yapar. Bu noktada Dean Sam'in neden avukat olmak istediğini anladığını söyler. Sam hiç paniklemeden ve insanların gözünün içine bakarak profesyonel bir şekilde yalan söyleyebilmektedir. Dean, avukatlığın tam da Sam'e göre olduğunu fark eder.

Daha önce dizide Sam'in insanları bakışıyla ve sevimli yüzüyle etkileme yeteneğinden defalarca bahsedilse de, yalan söyleme yeteneğine çok vurgu yapılmamıştı. Yazar iyi bir nokta yakalamış. 

Kitabın başında, hikayenin S2E8-9 arasında geçtiği söyleniyor. Şahsen oturup bu iki bölümü tekrar izlemedim. Bölüm özetlerini okuduğumda kitapla bağlantısı olmayan iki bölüm olduğunu fark ettiğim için tekrar izleme gereği duymadım. Ama kitabın öncesini ve sonrasını görmek isteyenler bu iki bölümü izleyebilir.

Diğer kitaplara geçip geçmeyeceğimden şimdilik emin değilim. Çabuk biten bir kitap okumak istediğimde başlayabilirim belki.