28 Şubat 2019 Perşembe

2019'da Vizyona Girecek 15 Uyarlama - Oscar Boy



Oscar Boy'u bilen bilir, buraların en hızlılarındandır. Ödül sezonu kapandıktan 5 dakika sonra yeni sezon hakkında konuşmaya başlar. Ben daha ruhen 2019'a girememişken kendisi Twitter'da 15 kitaplık bir 2019'da vizyona girecek uyarlamalar derlemesi yayınladı. Eh, bu kadar erken gelen bir listeyi siz uyarlama severlerle paylaşmamak olmazdı. Fotoğraflara tıklayarak IMDB sayfalarına göz gezdirebilirsiniz. Aşağıya tüm kitaplar için birer satın alma linki bırakacağım. Kobo'nun Türkiye mağazasında yabancı dildeki e-kitapların fiyatı malesef aşırı yüksek. Amazon'un her ülkeye satışı olmadığı için Kobo'ya muhtacız. Ama bu fiyatlarla zor. 14 e-kitap yaklaşık 650 TL tutuyor örneğin. Yine de takibe alalım. Sizi şöyle alalım uyarlama canavarları.

1. Where'd You Go, Bernadette
10. Henry V
12. Radioactive: E-kitap mevcut değil, sadece basılı halde satılıyor. En en ilgi çekici kitaplardan biriydi. Dileriz yayınlarlar.
15. Caging Skies

Klasiklerin, gerçek yaşam öykülerinin, coming-of-age'lerin uyarlanacağı heyecan verici yeni bir film sezonu bekliyor bizi. Şimdiden herkese iyi okumalar.

27 Şubat 2019 Çarşamba

Kitap: Hayır / Adalet Ağaoğlu

1929 Ankara doğumlu yazar Adalet Ağaoğlu'nun 1987 yılında yayınlanan modernist romanıdır. Ölmeye Yatmak (1973), Bir Düğün Gecesi (1976) üçlemesinin son kitabıdır. Protagonist Aysel'in birkaç gününü zaman sıçramaları ve gezici bakış açısıyla anlatır. Gerçek ve hayali öğeler iç içedir. Romanın güncel zamanında geçen her olay Aysel'e geçmişi hatırlatır. Yaşlılık, nostalji, özlem, kayıplar, yalnızlık, sorgulama, ötekilere benzemeye karşı durup kendi yolunu çizmeye çalışma, muhaliflik, antimilitarizm, çelişkiler, tutarsızlıklar, 68 kuşağının travmaları işlenir.

Aysel Dereli, 68 kuşağına mensup, daha önce bir çalışması nedeniyle üniversitedeki işine son verilmiş, yetmemiş, cinsiyeti üzerinden de saldırıya uğrayıp ismi karalanmış, toplum tarafından anlaşılmayan ve sevilmeyen bir akademisyendir. Son yıllarda, Aydın ve Roman Kahramanlarının İntiharları üzerine bir çalışma sürdürür. Kendini toplumda yalnız ve kıstırılmış hisseden aydınların intiharının yanı sıra, o aydınların birer ürünü olarak gördüğü, dolayısıyla aydın ile doğrudan bağlantısı olduğunu düşündüğü roman kahramanlarının da ölümünü inceler. Toplumun bu kesimini intihara sürükleyen halleri anlamaya çalışır. Vaktinin büyük bir çoğunluğunu ayırdığı bu çalışma nedeniyle, kafasının bir kenarında intihar fikri varlığını oluşturup yavaş yavaş şekillenmeye başlar. 

Yenins ve Layana, Aysel'in varoluşunu kesin olarak anlamlandırmaya kendini zorladığı çetin sorgulama evresinde, aklına sık sık takılan iki karakterdir. Yenins de Layana da gerçek olamayacak kadar sembolik nitelikler taşır. Yenins önyargılardan tamamen uzak, salt sevgi taşıyan, cesur, genç, atılgan, yaşıtlarından farklı yönlere gitmeye korkmayan, kararlı bir "hali" temsil ederken, Layana yalnız kalınca, yalnızlaştırılınca yaşamla başa çıkamayıp kendini öldürerek varoluşunu sonlandırma "halini" temsil eder. Bir bakıma, Yenins Aysel'in kendini çok güçlü ve haklı hissettiği gençliğini, başka bir deyişle umudu; Layana ise artık kendini çok da güçlü hissetmediği, yalnız hissettiği, topluma ettiği hizmetlere karşın toplum tarafından daima karalanması nedeniyle aldığı yaralardan dolayı tekrar insanlara güvenemediği yaşlılığını, başka bir deyişle umutsuzluğu temsil eder. 

Aysel kitap boyunca şöyle bir sorgulamaya kafa yorar; diğerleri ne yapıyorsa onu yapmak, herkes gibi düşünüp herkes gibi yaşamak mı? Yoksa bu düzene hayır diyebilmek mi? Bu bağlamda açıkça görülmektedir ki, Yenins biraz cesaretini toplayıp hayır diyebilmeyi, Layana ise hayır diyecek cesaretin yoksa bu diyarlardan göçüp gideceksin duruşunu temsil eder. Kitap boyunca vicdanı iki karakteri zihninde oynatıp durur. Yenins gibi girişken ve kararlı olmak ve sisli de olsa bir yola doğru gitmek mi? Layana gibi, yükün altından kalkamayıp hayatına son vermek mi? 

Aysel'in romanın güncelinde yaşadığı toplumsal zorbalıklara tanık olan okur da psikolojik olarak karakteriyle birlikte isyan noktasına gelir ve Aysel'in gidişatı nasıl değiştireceğini beklemeye koyulur. Tam bu kadından ne istiyorsunuz yeter artık dediğimiz anda, flashback'ler devreye girer. Romanın başından beri ara sıra Aysel'in aklına esen isimlerle olan geçmişi yavaştan irdelenir. Bakış açısı başka karakterlere geçer, Aysel okura daha derin biçimde tasvir edilir. Az önce toplumun Aysel'e karşı davranışlarına sinirlenen okur, bu anılara kapılıp biraz sakinleşir. Aysel'i içselleştirir. Nasıl yavaş yavaş yalnızlaştığını öğrenir. Kronolojik olmayan zaman kullanımı, dağınık mekanlar, gezici bakış açıları, bilinç akışı gibi, romanı modernist edebiyat türüne sokan öğeler arasında yüzen okur, romanın sonunda, sansüre takılabileceği için net şekilde gösterilmese de, Aysel'in seçtiği yolu öğrenir. Üstü kapalı şekilde Aysel'in Yenins'i seçtiğini, bilinmezliğe doğru yola çıktığını, kendisini tutan tüm bağları artık kopardığını öğreniriz. Kötüleşen fiziksel durumu nedeniyle bu yolda ne denli uzun yürüyebileceğini bilemediğimiz, Aysel için biraz endişelendiğimiz ama Layana'yı seçmediği için sevindiğimiz bir ruh haliyle romanı sonlandırırız. Aysel'den geriye, okura şu notlar kalır:
HER DURUMDA ÖZGÜR KİMLİĞİMİZİ KORUYABİLMEK ANCAK EDİMLE SÖYLENEBİLECEK ŞU İKİ SÖZCÜĞE BAĞLI: YİNELEMEYE HAYIR…

AYNILAŞMAYA HAYIR… AYNILIĞA HAYIR… YİNELEMEYE HAYIR…

4 Şubat 2019 Pazartesi

Ursula Le Guin ve The Tombs of Atuan

1929 doğumlu Amerikalı yazar Ursula K Le Guin'in 1971'de yayınlanan romanı. Yerdeniz Büyücüsü'nden sonra, Yerdeniz serisinin ikinci kitabıdır. Kadın karakter Tenar'ın büyüme hikayesini anlatır, bildungsroman ya da coming-of-age türüne girer. Feminist edebiyata dahil edenler olsa da, yazarın kendisi Yerdeniz serisinin feminist edebiyat açısından tam bir fiyasko olduğunu söylemiştir. Seri Türkiye'de Çiğdem Erkal İpek çevirisiyle Metis tarafından basılır.

Öncelikle, hayranları tarafından açılan sitede paylaşılan, isminin telaffuzuyla ilgili yazmış olduğu tatlı sert uyarı yazısını paylaşalım. İsmini İngilizce, kızlık soyadını Almanca ve evlilik soyadını Fransızca telaffuz eden Vikipedi'yle bir güzel dalga geçer. 

How to Pronounce Me I still get questions about how my name is pronounced, and have been meaning to put something about it here on the website. And I wanted to correct Wikipedia, which led off its entry with the strangest screw-up in International Phonetic Alphabet: Ursula as pronounced in America, Kroeber as pronounced in Germany, and Le Guin as pronounced in France. Weird! I'd use those pronuncations only in Germany or France. And the French one isn't even as "correct" as whoever put it there thought, because Le Guin is not a French name at all; it's Breton. It's pronounced, to the best of my knowledge, just like its Welsh cognate gwyn — white, blond, fair. I am in English: URsuhluh (UR as in burr; or, in England, URsyoola) KROb'r l'GWIN

Ursula Le Guin, yazım yaşamı boyunca 21 roman, 11 cilt kısa hikaye, 4 koleksiyon deneme, 12 çocuk kitabı, 6 cilt şiir ve 4 cilt çeviri üretir. 6 Nebula, 7 Hugo ve daha nice ödüllerin sahibidir. Hem şiir hem düz yazı yazar. Gerçekçi kurgu, bilim kurgu, fantastik, genç çocuk edebiyatı, genç yetişkin edebiyatı, senaryo, deneme, müzisyenler için sözlü metinler ve sesli metinler gibi birçok türde yazar. Yazıları ilk olarak 1960'larda yayınlanır. Genellikle politikada fütüristik veya hayali alternatif dünyaları, doğal çevreyi, toplumsal cinsiyeti, dini, cinselliği ve etnografyayı konu alır.

Antropolog bir baba ve psikoloji mezunu yazar bir annenin kızı olan Le Guin ve kardeşleri küçük yaştan itibaren ailenin geniş kitap koleksiyonuna erişebildiklerinden dolayı hepsi kitap kurdu olarak yetişir. Üniversitede Rönesans Fransızcası ve İtalyan edebiyatı okur. Fransızcada master yapar. 1953-54 yılları arası Fransa'da burslu doktora hakkı kazanır ama okumaya gittiğinde tarihçi Charles Le Guin ile tanışarak aynı yıl evlenir, doktora eğitimini rafa kaldırır. 1957'de kızı doğana kadar Fransızca öğretmenliği ve sekreterlik yapar. 1950'lerin sonunda yazma kariyeri başlar, 50 yıldan uzun süre yazmaya devam eder. 22 Ocak 2018'de, 88 yaşındayken ölür. Margaret Atwood'un konuşmacılar arasında yer aldığı törenle son yolculuğuna uğurlanır.

Edebiyat çevresinde muhalif bir figür olarak hatırlanacaktır. 1975'te yayınlanan The Diary of the Rose hikayesine layık görülen Nebula ödülünü, Amerika Bilim Kurgu Yazarları derneğini protesto etmek amacıyla reddeder. Le Guin'e göre, dernek, Amerikan bilim kurgusunu eleştirdiği ve Sovyetler Birliği'nde yaşama isteğini sürekli dile getirdiği için yazar Stanislaw Lem'in üyeliğini iptal etmiştir. Politik tahammülsüzlüğü konu edinen bir hikayeye, politik tahammülsüzlük sergileyen bir grup tarafından verilmiş bir ödülü kabul edemeyeceğini söyler. Google Kitaplar'ı, telif hakkı kavramını tehlikeye attığı için şeytani bir girişim olarak görür. Amazon'u, yayıncılık sektörünün üzerindeki aşırı kontrolünden dolayı açıkça eleştirir.

1968 yılında yayınlanan Yerdeniz Büyücüsü, geniş kitleler tarafından beğeni kazanır. Başlangıçta genç yetişkinlere yönelik bir kitap yazmak aklında olmasa da, piyasadaki potansiyeli gören yayıncısının ısrarıyla böyle bir işe girişir. Coming-of-age öykü Amerika ve İngiltere'de beğeni toplar. Ünlü eleştirmen Harold Bloom'a göre, bu kitap Le Guin'in en önemli eserlerindendir. Kimileri, bu kitabı, Le Guin'in feminizme ilk katkısı olarak tanımlar. Serinin sonraki iki kitabında da coming-of-age temasıyla devam eder. Atuan Mezarları 1971'de, En Uzak Sahil 1952'de yayınlanır.

Victor Hugo, William Wordsworth, Charles Dickens, Boris Pasternak, Philip K. Dick gibi yazarlardan etkilenir. J. R. R. Tolkien ve Leo Tolstoy'dan stil olarak etkilenir. Virginia Woolf ve Jorge Luis Borges okur.

Kültürel antropoloji alanı, Le Guin'in yazımını gözle görülür şekilde etkiler. Babası, alanın öncülerindendir. Le Guin de, çocukluğunda antropolojiye ve kültürel keşfe bol bol maruz kalır.

Taoculuktan etkilenir. Hikayelerinde de bu gözlemlenir. Yerdeniz evreninde, iyi ve kötünün savaş halinde olduğu klasik Batı hikayelerinin aksine, karanlık güçler değil; karakterlerin yaşamın dengesine ilişkin yanlış anlayışları şeytanidir. Şeyleri kendi haline bırakabilen karakterlerin iyi, başaramayanların kötü olduğu görülmektedir. Örneğin Yerdeniz kitaplarının protagonisti Ged, kesinlikle gerekli olmadığı sürece sihir kullanmaması gerektiğini öğrenir.

Neil Gaiman gibi yazarları etkiler.

Çalışmalarında sosyoloji, psikoloji, felsefe çıkışlı fikirler/kavramlar kullandığı için, yazdıkları genellikle ılımlı bilim kurgu olarak adlandırılır, Le Guin'i bu alt türün tanrıçası olarak tanımlarlar. Bir grup bilim kurgu yazarı, ılımlı bilim kurgu terimine karşı çıkar, fizik, astronomi veya mühendislik konularını içermeyen hikayeleri dışladığını ve küçümseyici olduğunu ileri sürerler. Ayrıca kadınların veya diğer azınlıkların yazdıkları eserlerin türdeki değerinin küçümsediğini düşünürler. Le Guin'in konuyla ilgili yorumuna gelince; bazı yazılarını sosyal bilim kurgu olarak tanımlamayı, bazı yazılarının bilim kurguya dahil bile olmadığını söylemeyi tercih eder. Ilımlı bilim kurgu teriminin bölücü olduğunu ve genel geçer bilim kurguyu teşkil eden şeyleri çok dar bir çerçeveden tanımladığını söyler.

Yerdeniz kitaplarındaki protagonistlerin çoğu, beyaz derili geleneksel kahramanların aksine koyu renk derili kişilerdir. Kötü adamların kimi de beyaz derili olarak tasvir edilir. Böylece ırklara yüklenen rolleri birbiriyle değiştirir. Kimlik ve toplum üzerine sosyal bilimler perspektiflerine hakim olan Le Guin ırkı ve toplumsal cinsiyeti kasıtlı olarak işler. Ana karakterlernin çoğu beyaz değildir; beyaz olmayan ırkları yansıtmak için bilerek bu seçimi yapar. Kitap kapaklarında karakterlerin çizilmemesinin bu seçiminden kaynaklandığını iddia eder. İnsan kültürünün ve toplumun yapısal özelliklerini ve bunların birey üzerindeki etkisini incelemek için sıklıkla yabancı (dünyalı olmayan, insan) karakterleri kullanır.

Okurlar, yabancı dünyaların keşfi sırasında, Le Guin'in kahramanları aracılığıyla, kendilerinin neyi yerli neyi yabancı olarak tanımladıklarını gözden geçirme fırsatı bulur.

Le Guin, son vahşi Kızılderili olarak anılan Ishi ismindeki yerli Amerikalı konusuyla çok haşır neşir olunan bir ortamda büyür. California Üniversitesi Antropoloji Müzesi müdürü olan babası, müzede Ishi üzerinde çalışmaktadır. Yazar annesi, Ishi in Two Worlds ismindeki çok satan kitabı yayınlar. Böyle bir ortamda yetiştiği için, eserlerinde kültürel etkileşim hakim temasını görmek mümkündür.

Birçok barış yürüyüşüne katılır. Yaşam tarzı o doğrultuda olmadığı için kendini anarşist olarak tanımlamasa da şöyle der: "Demokrasi iyi ancak, adaleti adil bir dağılımla ede etmenin tek yolu bu değil." Ayrıca, anarşinin en azından gerekli bir ideal olduğunu söyler. Anarşizmin popüler hale getirilmesine yardımcı olduğu söylenir. Eserlerinin anarşizmi kültürel gettodan kurtarıp, entelektüel söylemle, ana akımla tanıştırdığı belirtilir. Esasında anarşizmi daha postmodern bir şekilde geliştirmektedir. Anarşizmle ilgili ve Taoculuk ile ilgili düşünceleri birbirine bağlıdır. İki fikrin birbiriyle ilginç şekilde örtüştüğünü söyler.

1980'li yıllarda Hayao Miyazaki, Yerdeniz kitaplarını animasyona uyarlamayı teklif eder. Animasyona ve yönetmenin işlerine aşina olmadığı için Le Guin bu teklifi geri çevirir. Yıllar sonra, Totoro'yu izler ve geri çevirdiğine pişman olmaya başlar. Yerdeniz'i uyarlayabilecek tek kişinin Miyazaki olduğuna inanır. Yerdeniz serisinin üçüncü ve dördüncü kitapları 2006 yapımı Tales from Earthsea animasyonuna uyarlanır. Ancak filmin Miyazaki tarafından değil, daha çok oğlu tarafından uyarlanmış olması Le Guin'i hayal kırıklığına uğratır. Genel estetiğinden memnun kalmasına rağmen, kitaplarındaki ahlaki yönün yeniden yorumlanış şeklini ve fiziksel şiddetin vurgulanmasını hiç beğenmez. "Şeytanı vicdanlarını rahatlatacak şekilde bir kötü adama yükleyerek kendilerini kötülüklerden soyutlamışlar. Öldürmek tüm sorunları çözmüş. Modern fantastik kurguda (edebi veya hükümetin gerçekleştirdiği) insanları öldürmek, iyiyle kötü arasındaki meşhur savaşın alışılagelmiş çözümü olarak görülüyor. Benim kitaplarım böyle bir savaşı içermiyor ve basit sorulara basit cevaplar sunmuyor."

2004 yılında Sci Fi Channel, Yerdeniz üçlemesinin ilk iki kitabını Legend of Earthsea adındaki mini diziye uyarlar. Le Guin bu uyarlamayı sert eleştirir. Kendi tasarladığı Yerdeniz'le uzaktan yakından alakası olmadığını söyler. Kendisinin kızıl, kahverengi veya siyah derili olarak tasvir ettiği tüm karakterlerin beyaz oyunculara oynatılmasına ve kendisinin uyarlama yapılırken dışarıda bırakılmış olmasına itiraz eder.

Romana gelince; Tenar'ın yetişkinliğe geçiş süreci boyunca en çok vakit geçirmekten keyif aldığı ve karış karış ezberlediği labirent sembolik anlamlar taşır. Tenar'ın kendini keşfettiği yerdir, bir bakıma iç dünyasıdır. Önce dünyasına, bariz bir tehlike olduğunu bilmesine rağmen Ged'i kabul eder. Comfort zone'undan bu kadar çıkmak yetmez, Ged'le tanıştıktan sonra iyice cesaretini toplar, daha önce girmeye cesaret edemediği karanlık kısımlara girmeye cesaret eder. O da yetmez, Ged ile birlikte oradan tamamen çıkıp özgürlüğüne kavuşur. Kendini kaybolmuş hissettiği, huzurunu bozan yeni ve özgür bir dünyaya adım atar.

Labirentin karanlığı, Tenar'ın etrafındaki somurtkan rahibeyle bağdaşır. Toplumların, özellikle de kadınların kadınlar üzerinde oluşturduğu baskıyı kitap boyu hissedersiniz. İktidar elde etme hırsıyla eril düzen söylemlerini benimseyip şakşakçılığını yapan sözde muhafazakar rahibenin varlığı yüzünden güneşten yoksun, karanlığa dönük, kendine dayatılmış kurallardan iki adım ileri gitmekten korkan, kuralları tamamen yıktığında ise, başka türlü bir yaşamın mümkün olduğunu daha önce hiç düşünmediği için bocalayan bir kızdır Tenar.

Ataerkil bir düzene karşı mücadele etmek zorunda olan bir kadın bildungsroman karakteridir. Kendini keşfedip sorular sormaya cesaret ettiği anda düzeni karşısına alır. Kendini keşfi boyunca, içine hapsolduğu labirentte önce tehlikeli yabancılarla karşılaşır; bunlara başta kendisine öğretildiği gibi sert tepkiler verir; daha sonra yabancıların söylediklerine kulak verip gardını düşürür; sorgulamaya başlayıp kendisine dayatılanların saçma olduğuna ikna olduğunda labirentinden artık çıkmaya hazırdır. Bu süreçte kendine değer vermeyi öğrenir. Hayat amacının rahibelik rolüyle sınırlandırılmasına isyan eder ve kendi yolunu çizmeye karar verir. Güçlü ve her istediğini yaptırabilecek bir rahibe olmaktansa, özgür ve fakat afalladığı için kendini pek de konforlu hissetmeyen sıradan bir insan olmayı seçer. Gerçek gücün iktidar koltuğunda oturmakta değil, bu ikisi arasında seçim yapabilmekte olduğunu fark eder.

Bir önceki kitabın protagonisti Ged ile devam etmeyip Tenar isminde, hikayede birden bire ortaya çıkan yeni bir karaktere odaklandığı için çoğu okurdan tepki yese de; bir bilim kurgunun merkezine kadın karakter yerleştirdiği için bir o kadar övgü toplar Le Guin. Bir önceki kitabın kahramanını burada yan role sokup pek de onun yaşadıklarını ciddiye almamak, hoş bir okuma hazzı da sunmuyor değildir. Le Guin'in "bu hikayede kahramanı veya olayı o kadar da önemsemiyorum aslında" deme şeklidir. Okuru biraz belirsizliğe sürüklediği için konforları bozsa da "ne anlatıyor bu roman" sorgulamasını yaptırdığı için; ve bu soruya da güzel sembolik yanıtlar sunduğu için keyifli bir okuma sunuyor denebilir.