1986 yılında Süreyya Duru yönetmenliğinde çekilen, başrollerinde Aytaç Arman ve Hülya Avşar'ın oynadığı filmdir. Senaryosunu Vedat Türkali yazar.
Asıl adı Abdülkadir Pirhasan olan 1919 Samsun doğumlu Vedat Türkali, İstanbul Üniversitesi Türkoloji bölümünü bitirir. Maltepe ve Kuleli Askeri Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yapar. 1951'de siyasal gerekçelerle tutuklanır. Hapishanedeyken yazdığı şiirler el altından yayılmaya başlar ve ismini böylece ilk kez çevrede duyurur. 1958'de beraat ettikten sonra sinema alanına yönelir. 40'ın üzerinde senaryo yazar. Senaryolarının yanında oyunları ve romanları da vardır. Sansüre gebe pek çok konuda peş peşe eserler verir. 2016 yılında ölür. 97 yıllık yaşamı boyunca daima günceli yakalar, dönemin ruhunu ve meselelerini kavrar ve güncel meselelerle ilgili yazar.
1984 yılında yayınlanan Eski Filmler kitabındaki üç senaryodan biri olan Umutsuz Şafaklar, bundan iki sene sonra Süreyya Duru yönetmenliğinde Fatmagül'ün Suçu Ne? ismiyle filme çekilir. 1986 yapımı bu sinema filminden sonra 2010 yılında 80 bölümlük bir diziye uyarlanır. Senaryo, 2011 yılında Sebahat Altıparmakoğlu tarafından Vedat Türkali'nin teşvikleriyle hikayeye dönüştürülür ve 120 sayfalık bir öykü olarak yayınlanır. 1975 İstanbul doğumlu, uzun yıllar Vedat Türkali'nin asistanlığını yapmış olan, Roman Kahramanları dergisinde yazıları yayınlanan, soLkültür sitesinde yazmaya devam eden Sebahat Altıparmakoğlu, mütevazı bir giriş yazısıyla, giriştiği bu çetrefilli hikayeleştirme macerasının yalnızca parçaları birleştirmekten ibaret olduğunu, bunun bir Vedat Türkali eseri olarak bilinmeye devam etmesi gerektiğini söyler. Ama Vedat Türkali gibi bir yazarın romanı aratmayan, detaylı şekilde düşünülmüş kurgusunun arasına cümleler eklemenin zor olduğu gerçeğini de gizlemez. Vedat Türkali'nin vakti olmadığı için, kendisinin de cesareti olmadığı için uzun zamandır gizledikleri hikayeleştirme işine nihayet 2011 yılında girişirler ve ortaya yalın, başarılı bir hikayeleştirme çalışması çıkar. Sahiden de bir "roman" havası katmaktan çok, diyaloglar arasındaki kopukluğu engellemek için araları doldurarak akıcılık sağlar. İlahi bakış açısıyla odağı anlatıcıya kaydırmak, kurgunun evrenindeki her şeyi bilmek gibi bir iddiası yoktur.
Kadının şu üç kuvvet unsurundan birine sahip değilse çok kolay sindirilebileceğini gösteren çarpıcı bir senaryodur: kendisini koruyan başka bir güçlü erkek, nüfuzlu tanıdık, para. Fatmagül, 5 erkek tarafından tecavüze uğradıktan sonra kendisini koruyan bir erkek figürü olmadığı için (ağabeyi saftır ve nişanlısı tecavüze uğradıktan sonra ondan vazgeçer) ortada kalır. Kasabanın siyasi gücünü elinde tutan iki rakip aile de tecavüz meselesinden olumsuz etkilenir, örtbas etmek için aileyi parayla susturmaya çalışırlar. Olayda görev alan avukatlar, savcılar, hapse düşen nüfuzlu ailelerin oğullarını kurtarmak için çözümler üretmeye çalışırlar. Adalet Fatmagül'ü değil hapse düşen 5 genç erkeği korumak için vızır vızır çalışır, paralar havada uçuşur. Tecavüz edenler mağdurlaştırılır ve tecavüz edilen itibarsızlaştırılır.
Hapse giren gençlerin tahliye edilmesi için savcının verdiği tavsiye üzerine, tecavüzcülerden biri olan Kerim Fatmagül'le evlenir. Elbette kirli, kahpe bir kadınla evlendiği için kendini dünyanın en bahtsız, en gariban insanı olarak görmektedir ve talihine karşı içinde biriken hıncı Fatmagül'ü tekrar ve tekrar döverek dışavurur. Bahtsız Fatmagül de Stokholm sendromuyla, işkencecisine bağlanır, onun gözüne girmek için çırpınarak sonunda merhamet uyandırmayı başarır ve işler yoluna girer. Kerim yaptıklarından utandığı için değil, "üzerinden tüm mahallenin geçtiği kahpe bir kadını nikahına almasının" içinde yarattığı öfkeyle başa çıkmaktan yorulduğu için pes eder. Artık Fatmagül'ü bağrına basacaktır, böylelikle kasabada yürürken insanların "kahpe avratlı" lafını rahat rahat yüzüne söylemelerini engelleyecektir. Bir koruma kalkanı yaratarak bir bakıma kendi itibarını toparlayacaktır. Fatmagül'ün kendisiyle aynı sofrada oturmasına izin vererek, kendisiyle gelip kömürde çalışmasına ses etmeyerek, tekmeleyip çocuğunu düşürmesine neden olduktan sonra eczaneye gidip ilaçlarını alarak büyük "merhametli, affedici erkek" olacak ve sözde kızı kurtaracaktır.
Elbette mutlu gibi görünen sonda, kadın için son derece trajik, aşağılayıcı bir durum söz konusudur. Yazarın da başlıkta sorduğu gibi, suçu nedir tecavüze uğrayan Fatmagül'ün? Mustafa'ya "kirlendiği" gerekçesiyle Fatmagül'den bir anda soğuma ve uzaklaşma hakkını veren nedir? Kerim'e "kirli" kadını aşağılama hakkını veren nedir? Adalet temsilcilerine suçluları kayırıp mağduru itibarsızlaştırma cesaretini veren nedir? Kasabanın forslu adamlarına "kuyruk sallamasa bunlar başına gelmezdi" diye söylenti yayma cesaretini veren nedir?
1986 yapımı filmde, senaryoda yer alan bazı şeyler hiç gösterilmez. Birkaç karakter komple çıkarılır ve daha detaylı yer verilen bazı karakterler önemsizleştirilir. Senaryodan hikayeleştirilmiş bir öyküdür, senaryoya herhangi bir şey eklemez. Hülya Avşar'ın güzelliği, çok küçük bir role sıkıştırılmış Menderes Samancılar'ın oyunculuğu ve Cahit Berkay'ın müzikleri dikkat çekicidir.
- Hikayede yer alan yenge karakteri ve yeğenler filmde hiç gösterilmez.
- Hikayede Fatmagül'ün ağabeyi saf olmakla birlikte her zaman Fatmagül'ün yanındadır, tecavüzcülerin aileleriyle konuşurken rüşvete direnir, "ama Fatmagül hep ağlıyor" diyerek kendince kardeşini savunur. Filmde Menderes Samancılar tarafından canlandıran Rahmi, sadece arada sırada belirir ve yok olur. Aralarındaki sıkı kardeşlik bağına pek yer verilmez.
- Hikayenin başında Mustafa'dan uzun uzun bahsedilir. Filmde yalnızca bir cümlede ismi geçer, kendisini hiç görmeyiz.
- Hikayede evliliklerinin ilk sabahında Kerim Fatmagül'ün hazırladığı çorbayı içmez, dışarıda çorba içerken insanlar "ilk günde karın bir çorba pişirmedi mi" diye eleştirir. Filmde dışarıdaki bu sahne yer almaz.
- Hikayede Kerim sahil kulübesine giderken, Ebe Nine Fatmagül'e peşinden gitmesini söyler. Filmde bu kısım yoktur.
- Hikayenin sonunda kasabaya geri gelen 3 tecavüzcüyü Ebe Nine başta olmak üzere tüm kasabalı taşlayarak kovar. Filmde böyle bir şey yoktur.
Bu ufak farklar dışında kitapta okuduğunuz her şeyi filmde bulacaksınız. 80'lerin tuhaf jest ve mimiklerini, güzel manzaraları, sahil kasabalarını, dünyalar güzeli Hülya Avşar'ı göreceksiniz, Cahit Berkay müziklerini dinleyeceksiniz. İnanılmaz uzun ve dramatik Türk dizilerine katlanabilenler elbette 80 bölümlük, bölüm başına 90 dakika süren Beren Saat versiyonunu da izleyebilir. Bir toplumsal eleştirinin Kerim-Fatmagül aşkı eksenine indirgenişini görmeye tahammülü olmayanlar için muhtemelen uygun değildir.