Serinin üçüncü kitabı Uçuruma Bakan Pencere, orijinal adıyla The Wide Window. Uncle Monty‘nin talihsiz ölümünden sonra yine sahipsiz ve yuvasız kalan Baudelaire yetimlerinin bu seferki durakları, bir uçurumun tepesinde tek başına yaşayan Aunt Josephine‘in evi.
Aunt Josephine, biricik eşini, en iyi arkadaşını, dostunu küçüklüklerinden beri etrafında oynayıp yüzdükleri gölde kaybediyor. O günden sonra da uçurumun tepesindeki, yıkıldı yıkılacak gibi duran evine kapanıyor. Fobileriyle baş başa sıkıcı bir hayat sürüyor.
Mr. Poe çocukları Aunt Josephine‘in yaşadığı yere getirdiğinde, onları iskelede karşılamıyor bile. Çocuklar ıssız bir kasabada, gri bir atmosferde yine tek kalıyorlar. Bir taksi yolculuğuyla evin bulunduğu tepeye çıkıp Aunt Josephine‘le tanışıyorlar. Karşılarında son derece pimpirikli, korkak, takıntılı ve gramer aşığı bir kadın gören Baudelaire yetimleri, Uncle Monty ile geçirdikleri mükemmel zamanlardan sonra hayal kırıklığına uğrasalar da, duruma uyum göstermeye çalışıyorlar.
Yetimlere kalan mirasın peşinde olan Count Olaf, bu bölümde de Baudelaire‘lerin peşini bırakmıyor elbette. Bu kez bir yat şirketi sahibi kılığına girip adını da Captain Sham olarak değiştiriyor. Ayırt edici özellikleri olan tek kaşını, bir korsan bandıyla, sol ayak bileğindeki dövmeyi de bir tahta bacakla saklıyor. Aunt Josephine‘e yaklaşarak ona ilgi gösteriyor ve yetimlere erişiyor.
Yine hiçbir yetişkini, Captain Sham‘in Count Olaf olduğuna inandıramayan Baudelaire yetimleri, Violet‘in icat yeteneği, Klaus‘un okuma merakı ve Sunny’nin keskin dişleriyle durumdan sıyrılmaya çalışıyorlar.
Serinin bu kitabını okumak benim için heyecan vericiydi, çünkü seneler önce bu seriye ait okuduğum tek kitaptı ve hikayenin bir kısmını bölük bölük de olsa hatırlıyordum. Uçurumun tepesindeki karanlık ev, soğuk salatalık çorbası ve binlerce fobisi olan bir teyze figürü gibi detaylar aklımda kalmıştı. Kitabın dizi uyarlamasını izlerken de çok hevesliydim, kafamda bunca senedir canlandırdığım şeyle ekrandaki şeyin birbirini tutup tutmayacağını merak ediyordum.
Uçurumdaki evi hayal ettiğimden daha bile güzel yapmışlardı. Wide Window’un bulunduğu kütüphane beni benden aldı.
Aunt Josephine’in soğuk salatalık çorbasını ilk okuduğumda cacık olarak hayal etmiştim, yalnız elin Amerikalısı dizide bunu direkt iri dilimli salatalık ve üzerine eklenmiş su olarak yorumlamış. Eskiden yabancı bir kitapta otantik bir şey gibi bahsedilen cacığı bilmenin gururunu yaşamışken, karşımda bambaşka bir görüntü görmek beni hayal kırıklığına uğrattı. Ben bu bölümü, biraz da masada cacık görüp aa ben bunu biliyorum demek için izlemiştim ama kursağımda kaldı.
Dizideki Aunt Josephine, hayalimdekine göre daha genç ve enerjik bir kadındı. Ben yaşlı ve suratsız bir kadın hayal etmiştim. Zaten background’ları da daha farklı yansıtılmış. Dizide, örneğin gençliğinde boks, yüksekten atlama gibi adrenalin sporlarını yaptığını gösteren fotoğraflar eklenmiş. Oradan bu noktaya nasıl geldiğine çok açıklık getirilmemiş. Eskiden Baudelaire kardeşlerin ebeveynleriyle aynı örgütte olduklarına, bir araya gelip gizli şifreler oluşturduklarına da gönderme yapılmış. Hatta bir kişi, Aunt Josephine için örgütün en çetin üyesi yakıştırması bile yapıyor. Kitapta böyle bir geçmiş ve benzer göndermeler yok.
Diziyi izledikçe Violet‘i daha çok seviyorum. Count Olaf‘ın arkadaşlarına ise gittikçe daha çok sinir oluyorum. Ne kadar alakasız, saçma karakter varsa toplamışlar.
Gelelim diziyle kitap arasındaki farklara.
– Kitapta Aunt Josephine ile alışverişe çıktıklarında karşılarına çıkana kadar Count Olaf‘ın ne yaptığını bilmiyoruz. Dizide ise başlarda gösterilmiş ve kaptan kılığına girerek çocukların peşine düştüğüne dair spoiler verilmiş.
– Aunt Josephine‘in onlarca fobisi arasından en tuhaf olanı emlakçı fobisi. Kitabın ilk başında, çocuklara bu fobisinden bahsediyor, onlar da haliyle bunu çok garipsiyor. Daha sonra mağaradan çıkması için onu ikna etmeye çalışırken Klaus bu fobisini Josephine‘e karşı kullanıyor. Dizide bu çok vurgulanmamış. Başta ufak bir mimikle emlakçılardan korktuğunu belirtmiş ve geçmiş gibime geldi.
– Dizide fırtına çıkınca ev çöküyor. Kitapta bu yok. Diziye biraz görsel gerilim katmak gerekirdi tabi.
– Çocuklar küçük bir yelkenliyle Aunt Josephine‘in mağarasına gitmeye çalışırken, anne babaları uçakla üzerlerinden geçiyor. Kitapta anne babalarının yaşadığına dair hiçbir şey yok. Yine ekstra ipuçları eklenmiş. Aynı şekilde restorandaki palyaço garson Lary, çocukların anne babasıyla telefonda konuşuyor.
– Mağaradan çıktıklarında denizin ortasında kalan çocuklar, kendilerini fark etmeleri için bir sinyal ışığı yakmaya çalışıyorlar. Violet, Aunt Josephine‘den saç ağını istiyor. Dizide Josephine daha modern bir kadın olarak tasvir edildiği için böyle bir ağ yok elbette, onun yerine şal detayını koymuşlar.
– Dizide kendilerini bulan Captain Sham karşısında Aunt Josephine son anda çok cesur konuşuyor. Kitapta ise her an yetimleri satmaya hazır. Kendisini iyi hatırlayalım diye böyle bir detay eklenmiş olmalı.
– Dizide Baudelaire kardeşler en sonunda Mr. Poe‘nun elinden kaçıp gidiyorlar. Kitapta onunla kalıyorlardı.
Çocukların dizide gösterilen babaları başka biri olmasına rağmen, annelerini özlemle ve aşkla hatırlayan Lemony Snicket’in sırrı ne çıkacak bakalım, merakla bekliyoruz. Bu örgütün amacını da biraz açsalar hiç fena olmayacak. En son bu bölümde iki fabrika bacasının tüttüğü bir bölgeyi gördük, örgütle ne gibi bir ilişkisi olabileceğini henüz bilmiyoruz.
Böylelikle dizinin 5-6. bölümünü de bitti. 4. kitap/7-8. bölümü de bitirince ikinci sezona kadar ara vereceğim. Açıkçası bu kadar talihsizlik içimi şişirdi. Siz bu bölümler hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce dizi tutar mı ve devamı gelir mi?
Bu arada dizinin şu anki IMDB puanının 8.2 olduğunu söyleyelim. Ben hayret ediyorum açıkçası. Neil Patrick Harris, Violet karakterini canlandıran oyuncu ve serinin kendisinin popülerliği sayesinde bu kadar yüksek puan alabildiğini düşünüyorum. Kitabını okumamış olsam bu bölüme kadar gelmezdim muhtemelen. Siz ne düşünüyorsunuz? Sizce normal mi bu kadar beğeni toplaması?
İyi seyirler/okumalar.