24 Mart 2022 Perşembe

Kitap: Amerikana

Chimamanda Ngozi Adichie'nin 2013'te yayınlanan hacimli romanı. Bizde Can Yayınları'ndan Zeynep Çiftçi Kanburoğlu çevirisi ile yayınlandı. 640 sayfa müthiş akıcı, bitmesini hiç istemeyeceğiniz bir metin.

Kitap, genç Nijeryalı kadın Ifemelu'nun ABD'ye göç etmesi, orada büyüyüp yetişkin olması ve 15 yıl sonra başladığı yere geri dönmek gibi radikal bir karar alması ekseninde geçiyor. Ifemelu'nun Nijerya'ya dönmeden önce kuaföre gidip saçını ördürmesi ile başlıyor hikaye. Buradaki göçmen Afrikalı kadınların halinden tavrından, geçmişlerinden, hikayelerinden bile başlı başına müthiş gözlemler çıkarıyor Adichie. Kendinizi uzak hissettiğinizi sandığınız bir durumu, Adichie'nin müthiş gözlem ve aktarma yeteneği sayesinde tümüyle kavrayabiliyorsunuz. Saçını ördürmek uzun bir süreç olduğu için kuaförde olduğu tüm zaman boyunca Ifemelu'nun geçmişine gidiyoruz. Hikayesinin başladığı Nijerya'ya döndüğümüzde, genç kızlığında hayatında büyük bir etkiye sahip olan Uju hala ile tanışıyoruz. Kendisi evlenmeden General ile sevgili olup ondan bir çocuk yapan, mal varlığından faydalanıp bir süre refah içinde yaşayan, General öldüğünde ise kendi ayakları üzerinde durmak zorunda kaldığı için hayatı gittikçe karamsarlaşan bir karakter. ABD'ye göçüp tıp eğitimi alarak kendine bir hayat kuruyor. Ifemelu Uju halasının bu erkeğe bağımlı yaşamını her zaman içten içe eleştiren, çok daha bağımsız ve başına buyruk bir karakter. Nijerya'da Obenzi ile ilk aşkını yaşıyor, güzel bir gençlik geçiriyor. Ancak üniversitelerin grev nedeniyle sürekli olarak eğitime ara vermesi onu ABD'ye göçe yönlendiriyor. Obinze'nin de okulu bitirince ABD'ye gelmesini ve vize almasını planlıyorlar. Ancak göç ettikten sonra işler yolunda gitmiyor. Fırsatlar önüne çıkmıyor tabii, kapılar kendiliğinden açılmıyor. Nijerya'dayken yaşamına özendiği Uju halanın aslında sefalet içinde bezgin bir yaşam sürdürdüğünü gördüğünde yaşayacaklarının farkına varıyor. Çaresiz iş arayışları sonuç vermeyince istismarcı bir işverenin teklifini kabul ederek kendisinde büyük bir travmaya neden olacak bir deneyim yaşıyor. Bu deneyimin ardından iç dünyasında yaşadığı birtakım bunalımlar, onu Obinze'den uzaklaştırıyor. Aramalarına dönüş yapmıyor, bağlarını koparıyor. Mükemmel aşkı bulmuşken her şeyi yıktığı ilk an bu. İfemelu bunu kitap boyunca daha pek çok kez yapacak. 

Tüm ümidini yitirdiği anda mükemmel bir işverenin yanında çocuk bakıcılığı işine giriyor. Daha sonra işvereninin erkek kardeşi, müthiş zengin ve yakışıklı, enerjik Curt ile tutkulu bir aşk yaşıyorlar. Curt aracılığıyla maddi kaygıları gittikçe azalıyor, çevresi genişliyor ve kapılar ona çok da çabalamasına gerek kalmadan açılmaya başlıyor. Ifemelu'muz bir noktada mükemmel giden her şeyi bozmaya karar vererek Curt'ü aldatıyor ve bunu ona açıklıyor. Ayrılıyorlar. Tabi bunun altında yatan, belirsiz ve mantıksızmış gibi görünen sebepleri bize teker teker açıklıyor. Beyaz, zengin ve aşık bir adamla birlikteliğini hiçbir gerekçe yokken yıkmak, onun sağladığı imkanları ve konforu reddetmek bizde belli belirsiz bir öfke uyandırsa da aslında Adichie tam da bunların üzerine gitmek istiyor. Refah neden beyaz ve zengin bir erkeğe atfedilmeli? Nijeryalı, siyahi bir kadın neden doğuştan "aşağı" konumda olduğunu kabullenmeli? Elindekini kaçırmamak için mücadele etmeye mi çalışmalı? Burada Obinze'nin karısıyla tamamen zıt bir karakter çiziyor Ifemelu. Zengin adamı elinden kaçırmamayı mutlu evlilik/beraberlik olarak görecek biri değil. Kendisinin aşağı konumda olduğunu reddediyor. Aşk arıyor, tutku, zeka arıyor.

Curt'le ilişkisi bittiğinde depresyondan depresyona sürüklenirken bir kez daha turnayı gözünden vuruyor. Siyahi bir akademisyen olan Blaine ile ilişki yaşıyorlar. Aralarında müthiş bir çekim var. Blaine'in akademisyenlerden, sanatçılardan oluşan çevresine giriyor. Bir yandan yazmakta olduğu blogu sayesinde bu kişilerin dikkatini çekiyor. Ama bir yandan da tuhaf akademik dilden, mükemmeliyetçiliklerinden, örneğin organik meyve haricinde meyve tüketmeme gibi, hayatlarının her alanına yansıyan bilinçli olma hallerinden bunalıyor. Tam ABD'de tutunmuşken, her alandan bolca çevre edinip maddi durumunu epey toparlamışken ve tam olarak adapte olmuşken Blaine'i, ona büyük paralar kazandıran blogunu ve her şeyi bırakıp Nijerya'ya geri dönüyor. 

Son derece boğucu bir yüzleşme süreci geçiriyor. Ardında bıraktığı kördüğümlerle, boğucu kültürel geleneklerle yeniden yüzleşmek kolay değil. Adaptasyon sürecinde kendine uygun işler aramaya koyuluyor. Bir kadının moda dergisinde çalışmaya başlıyor ve orayı epey dönüştürüyor. Derken kadının otoritesini reddedip oradan da ayrılıyor. Obinze ile tekrar buluşuyorlar. Eskisi gibi tutkulu bir ilişki yaşamaya başlıyorlar.  Başladığı noktaya geri dönüp yarım bıraktığı ilişkiye kaldığı yerden devam ediyor. Onca çevrelere girip, onca statüler edinip sonra bunları teker teker reddetmek gibi cesaret gerektiren bir şeyi hiç çekinmeden gerçekleştirebilen, geçmişiyle yüzleşmekten çekinmeyen bir karakter. Aslında gittiği her yerde kavgasını sürdürüyor. Elindekine razı olup sürdürmektense, kafasını kurcalayan, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunda yaşamının rotasını değiştirebiliyor. Etrafında gerçekleşen cinsiyet, kültür, ırk meselelerinin sebep olduğu tüm çatışmaları fark eden, sürekli tetikte olan gözlemci bir kadın. Ifemelu sayesinde örneğin aslında kadına yönelik ayrımcılığın, ırka yönelik ayrımcılık ile tamamen aynı şekilde işlediğini öğreniyorsunuz. Bir beyazın, ırkçı eylemin aslında siyahlara yönelik olmadığını iddia etmesi gibi, kadınlar da yaşamları boyunca erkeklerin "kadın olmasıyla hiç alakası yok ki" dediği ayrımcılıklara maruz kalıyorlar. Sistem her iki durumda da aynı işliyor.

Aksan meselesine geniş yer veriyor Adichie. Ifemelu başlarda, siyahi bir Nijeryalı olmasıyla "normal" olmak yani beyaz Amerikalı olmak arasındaki mesafeyi biraz olsun azaltabilmek için Amerikan aksanını benimsemeye çalışıyor. Daha sonra bunun gereksiz bir çaba olduğunu, insanların kafalarındaki önyargılarını yıkmak için uğraşmanın, o önyargıları meşrulaştırmak anlamına geldiğini fark ediyor ve aksanını değiştirmekten vazgeçiyor. Kendi kimliğini değiştirmeye çalışmaktan vazgeçiyor, siyahi Nijeryalı kadın kimliğiyle barışıyor.

Kitapta bizi ilgilendiren minik bir kısım da var. Ifemelu'nun bir arkadaşının arkadaşı olan Siyahi bir Amerikalı, Siyahken Seyahat isminde bir kitap yazıyor ve ülkelerin siyahilere tepkisini anlatıyor. İstanbul ve Tokyo'da insanların siyahlara karşı rahat tavırlar sergilediğinden bahsediyor. 

"Dalga mı geçiyorsun?" diye sordu Shan, hafif sarhoş, hafif dramatik, yerde yoga yapar gibi otururken. "Bu ülkede ırk hakkında dürüst bir roman yazamazsın. İnsanların ırk meselesinden nasıl etkilendiklerini yazarsan çok bariz olur. Bu ülkede gerçek edebiyat yapan siyah yazarların sayısı bir elin parmağını geçmez, tabii parlak kapaklı boktan getto kitapları yazan on binleri saymıyorum; hepsi de iki seçeneğe sahip: Narin ya da kibirli olabilirler. İkisi de olmazsan kimse seninle ne yapacağına karar veremez. Yani ırk meselesi üzerine yazacaksan, bunu lirik ve ince bir şekilde yap ki okur satır aralarını çözemesin ve bunun ırkla ilgili olduğunu bile anlamasın. Bilirsiniz, Proustvari bir tefekkür, her şey öyle ıslak ve bulanık ki nihayetinde siz de kendinizi ıslak ve bulanık hissediyorsunuz." Ya da beyaz bir yazar bul. Beyaz yazarlar ırk konusunda dobra olabiliyor ve eylemci gibi davranabiliyorlar çünkü onların öfkesi tehdit edici değil."

Adichie tam da bu ikiyüzlülüğün üzerine giderek kapağında kocaman AMERICANAH yazan, ırkçılık ile derdi olan bir roman yazıyor. Alıntıda bahsedilen Proustvari bulanık üsluptan eser yok, aksine tertemiz betimlemeler, detaylı gözlemler, açıklamalar. Ifemelu'yu sevmeyebiliyorsunuz ama davranışlarının ardındaki motifleri anlamamanız imkansız. 

"Pek çok kadın bu tür ilişkilerde kendini kaybetmiş durumda. Asıl düşündüğüm Uju Hala'yla generaldi. O ilişki halamı mahvetti. Generalyüzünden başka bir insan oldu, kendisi için hiçbir şey yapamadı ve general öldüğünde o da kayboldu.

Bunu yargılamak sana mı kaldı? Sen ve Amerika'da birlikte olduğun zengin beyaz çocuğun bundan farkı ne peki? ABD vatandaşlığını onun sayesinde almadın mı? Amerika'da nasıl iş buldun? Bu saçmalığa bir son vermen gerek. Kendini böyle üstün görmekten vazgeç! 

Ifemelunamma, senin sornun duygusal hüsran. Lütfen git ve Obinze'yi bul."

Yakın arkadaşı Ranyinudo'nun gösterişli ilişkilerle ilgili bir deneyimini isim vermeden blogunda paylaşması üzerinde bu şekilde azarı yiyor Ifemelu. Ranyi sayesinde, ilişkilerindeki saçmalamalarının kaynağında Obinze'den uzaklaşması olduğunu keşfedip onu arıyor. Bu kısım çok anlaşılır değil. Gençliğinden beri, yani beş parasızken Nijerya'da yaşadığı zamanlardan beri Uju halanın zengin bir erkek karşısında kendisini düşürdüğü duruma tepkili Ifemelu, Ranyi'ye de tepki göstermesi son derece tutarlı. Burada, hırçınlığının kökeninde duygusal hüsran olduğunu kabullenmiş gibi oluyor. Aslında hırçınlığı, kadının edilgenliğe mahkum edilmesini reddetmekten kaynaklanıyor ve haklı bir duruş. Ranyi'nin dediklerini kabullenerek, mücadelesini de değersizleştirmiş olmuyor mu? Bu kısım bana anlamsız geldi açıkçası. Zaten Obinze'ye dair şeylerin çoğu biraz fazla abartılmış gibiydi. Tam bir Byronic hero gibi geldi bana. Ifemelu'nun duymaya ihtiyacı olduğu şeyleri noktası virgülüne söyleyen bir karakter. Jane Eyre'daki Mr. Rochester neyse bu kitaptaki Obinze oydu.

Hiç yorum yok: