Charlotte Wells’in yönettiği 2022 yapımı İngiltere/Amerika yapımı film. Etkisi dalga dalga gelen, bu bakımdan çok enteresan hissettiren bir film oldu. Baştan sona babaya ne olacağını bekledim durdum, film son derece durağan bir şekilde, babanın havaalanı kapısından çıkıp gitmesiyle sona erdi. Büyük bir hayal kırıklığı oldu. Beklediğim, gerildiğim aksiyonun, felaketin karakterlerin başına gelişini izleyemediğim için olsa gerek, tatmin etmedi sonu. Fakat sonrasında, o akşam filmi düşünürken o kapıdan çıkış sahnesinin anlamı dalga dalga vurdu, Under Pressure sahnesinin etkisi büyüdükçe büyüdü. Aslında Sophie’nin o yaz beraber çıktıkları tatili anılarında yaşattığını, çünkü beklenen felaketin, bize gösterilmeyen kısımda Sophie'nin başına geldiğini fark edince filme bakışım çok farklı bir boyut aldı.
Baba ile kızın o yazki ilişkisi gerçekten o kadar mükemmel miydi? Baba gerçekten o kadar eğlenceli miydi, tatil çok mu güzel geçti? Yoksa bunlar Sophie’nin bozulmuş anılarının birer yansıması mı?
Genel olarak idealize edilmiş bir baba figürü, güzel hatırlanan anılar var filmde. Ancak anılarında babasının s.çıp batırdığı bazı anlar da yer alıyor. Otel odasına giremeyip kapıda kaldığı, babasının üstünü örtüp sesini çıkarmadığı o gece. Edinburgh’ya dönmenin kendisi için artık mümkün olmadığını, Sophie’ye de köklerinden kopabileceğini söylediği o küçük sohbet. Sophie’nin orada olmadığı için görmediği bilmediği, bilemeyeceği, belki de tahmin yürüttüğü; babasının odadan çıkıp denize girdiği, sonrasında otel odasında yalnız ve çıplak ağladığı sahneler. Babasının depresif yönüne ilişkin bu sahneler, Sophie’nin babasıyla ilgili mükemmel anılarıyla birleşince beklenen "felaketin" intihar olduğunu düşünüyoruz. Sebebi her ne olursa olsun, filmin yarım kalmışlık, yas hakkında olduğunu anlıyoruz.
Filmde tekrarlayan iki sahne var. Tekrarlar, filmin yasa dair olduğunu anlamamıza yardımcı birer aygıt gibi kullanılmış. Girişte gösteriliyor, sonrasında filmin akışında tekrarlanıyor. İlkinde Sophie babasına kendi yaşındayken (11) doğum gününü nasıl kutladığını soruyor. Bu, doğum günü meselesinin, daha doğrusu "sen benim yaşımdayken ne yapıyordun" sorusunun bir öneme sahip olduğunu anladığımız sahne. Tam da 31. yaşına girerken, babasının 31. yaşına girdiği o günleri hatırladığını fark ediyoruz sonrasında. Diğerinde de havaalanında vedalaşma sahnesi. Daha filmin giriş sahnesinde, iki farklı ülkeye giden bir baba kız olduğunu görüyoruz. Muhtemelen uzunca bir ayrılık yaşayacaklarına dair ilk sinyaller burada veriliyor. Dolayısıyla mesafenin, yokluğun, özlemin kilit öneme sahip olduğunu anlıyoruz. Finalde, kalabalık olması gereken havaalanının uzun koridorunda tek başına duruyor baba. Sophie’ye el sallayıp video kaydını tamamladıktan sonra kamerasını kapatıyor, arkasını dönüp kapıdan tek başına çıkıyor. Belki Sophie’nin hayatından çıktığı an bu. Belki de babanın gidişini sembolize eden bir an Sophie için. Müthiş hüzünlü bir sahne.
Tekrar eden bir başka şey de dans sahneleri. Sophie’nin yetişkin halinin gerçekte 4-5 dakika süren dans sahnesini filmde ara ara görüyoruz. Aslında tam tersi, film toplam 4-5 dakikalık bu sürede, Sophie'nin anılarını ara ara gösteriyor. Dans sahnesinin finalinde, tıpkı 20 yıl önce olduğu gibi, babasının o günkü haline korkunç bir özlemle sarılıyor, sığınıyor. Birlikte dans ederken hissettiği şeyleri, geçen zamana, değişen mekanlara rağmen içinde tekrar hissediyor.
Bu sitede, Charlotte Wells’in film üzerine bir notu yer alıyor. Notun sonunda, kendisinin ekleyip eklemediğinden emin olmadığım bir T.S. Eliot alıntısı var. Bence filmin ruhuyla müthiş örtüşen bir alıntı, bu nedenle buraya bırakmak istiyorum:
“At the still point of the turning world. Neither flesh nor fleshless; Neither from nor towards; at the still point, there the dance is, But neither arrest nor movement. And do not call it fixity, Where past and future are gathered. Neither movement from nor towards, Neither ascent nor decline. Except for the point, the still point, There would be no dance, and there is only the dance.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder