29 Ağustos 2016 Pazartesi

Kitaptan Diziye: Childhood's End


The Overlords, The Deceivers ve The Children adında toplam 3 bölünden oluşan 2015 yılında yayınlanmış ABD yapımı bir mini dizi.

Aynı ismi taşıyan Arthur C. Clarke romanından uyarlanmış. Ben Cep Kitapları'ndan Son Nesil adıyla yayınlanan Kayhan Şentin çevirisini okudum. Ayrıca İthaki Yayınları Çocukluğun Sonu adıyla Ekin Odabaş çevirisini yayınlamış. Ben okuduğum çeviriden memnun kaldım.

Öncelikle bilim kurgunun ustalarından biri olan Arthur C. Clarke'ın geçmişinden kısaca bahsetmekte yarar var. Yazar, 2. Dünya Savaşı'nda Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne radar teknisyeni olarak katılmış, King's College London'da fizik ve matematik derecesi yapmış, uzay seyahati hakkında bilimsel makaleler yazmış, sualtı canlıları hakkında araştırmalar yapmış bir bilim adamı, ayrıca fütürist bir bilim kurgu yazarı. Açıkçası kurguları hemen tüketilebilir, anlaşılabilir değil. Kafa patlatmalısınız. Ama şu çok net ki elinden geldiği kadar sadeleştirerek yazıyor.

Childhood's End, yazarın 3. kitabı. 1953 yılında yayınlanıyor. Bir gün dünyadaki bazı şehirlerin üzerine aynı görüntüye sahip uzay gemileri gelip park ediyor. Önceleri çok korkup panikleyen insanlar, daha sonra bu gemilerle gelen Karellen adındaki bir Tanrısalın Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Rick Stormgern aracılığıyla insanlıkla iletişime geçmesi sonucu durumu biraz kabulleniyorlar. Karellen dünyadaki kaos ve savaş haline bir son vereceklerini, dünyayı yaşanır bir yer kılacaklarını söylüyor. Uzun bir süre zarfında, karşılıklı güven kuruluyor ve Karellen'in vaatleri gerçekleşiyor.

Tamamen farklı ve son derece çekici bir yeni dünya düzeni oluşturuluyor. Politik, dini, ekonomik değişimler titizce düşünülmüş ve sağlam bir tasvir yapılmış.

Örneğin, artık robot fabrikalar var. Üretimi insanlar değil, robotlar yapıyor. İhtiyaç duydukları her şeyi çalışmadan elde eden insanlar, ekonominin canlı olduğu metropolleri terk edip daha sakin yerlere yerleşiyorlar. Suç kavramı ortadan kalkıyor. Kimsenin eksiği olmadığı için insanlar çalmaya gerek duymuyorlar. Ve kendilerini görüp cezalandıran Tanrısallardan korkuyorlar. İnsanlar acelesiz yaşam sürdürüyor, Batı dünyası da dahil. 

Ömür boyu çalışma zorunluluğu ortadan kalkan insanoğlu, ömür boyu eğitime yöneliyor. Yüksek öğrenimini tamamlayan insanlar, ilgi duydukları konularda eğitim almaya devam ediyorlar, kurslara gidiyorlar. Hava araçları sayesinde trafik ortadan kalkıyor. İnsanların genellikle dünyanın ayrı yerlerinde 2 tane evi var. Kutup bölgeleri de açılmış, 6 ay yazı yaşamak isteyen insanlar kutuplara gidebiliyorlar. Bu yolculuklar çok kısa sürüyor. 

Kitapta bol bol din eleştirisine yer verilmiş. Tanrısallar dünyada bulunan yüzlerce dinin hepsinin birden doğru olamayacağını savunuyorlar. 5 bin yıl kadar geriye gidip o zamanlar yaşananları ekrana getirebilen bir mekanizma var, bu mekanizmayla dinlerin kökenine gidiliyor. Vahiy ve mucize dinlerinin tamamı bu mekanizma sayesinde çöküyor, yalnızca Budizm ayakta kalıyor. Eğitimde din sorunu ortadan kalkıyor. 

Tanrısallar çok ileri teknolojili bir gezegenden geldikleri için insanoğlunun aklındaki tüm gizemleri çözüyorlar, bu nedenle dinle birlikte bilimde de çöküş yaşanıyor. İnsanlar artık her şeyi Tanrısallar aracılığıyla bildikleri için bilimsel merakları yok oluyor. İnsanlar üretmedikleri, her şeyi tasasız bir şekilde çabalamadan elde ettikleri için yaratıcılıklarını kaybediyorlar ve sanatsal - kültürel faaliyetler duruyor. Londra tamamen değişiyor, sanayi kenti özelliğini yitiriyor, ancak Buckingham Sarayı'nın önündeki muhafızlar nöbet değiştirmeye devam ediyor (kitabın en komik kısmı olabilir). 

Bu arada söylemeye gerek yok elbette, savaşlar ve çatışmalar ortadan kalkıyor. Açlık sorunu dünyanın kaynaklarının eşit olarak insanlara paylaştırılmasıyla kökten çözülüyor. İnsanlar daha homojen hale geliyorlar, örneğin herkes İngilizce konuşuyor, ayrışma ve çatışmalar ortadan kalkıyor. Silahlı kuvvetler kaldırılıyor. Yemek bedava. Hollywood iyice gelişmiş. Profesyonel sporcu kavramı ortadan kalkmış, çünkü çok fazla başarılı amatör sporcu var. İnsanlar daha dinamik, daha kuvvetli.  

Elbette her şey bu kadar sütliman olmamalı. Her şeyin mükemmel bir şekilde ilerlemesinin ardında mutlaka daha büyük bir emelin yattığını fark eden insanlar da var. Bu insanlar Özgürlük Birliği adıyla bir çatı altında toplanıp özgürlüklerinin ellerinden alınmasına direniyorlar. Başka bir topluluk da sanatsal ve kültürel faaliyetleri sürdürmeyi amaçlayan Yeni Atina sakinleri. Bunlar Yeni Atina adıyla kurdukları şehirde özgürce sanatsal faaliyetlerde bulunuyorlar, çocuklarını eski düzene göre yetiştiriyorlar. Tanrısallar bu iki topluluğa da müdahale etmiyor.

Sonrasında Tanrısalların daha büyük bir düzene hizmet eden elçiler oldukları anlaşılıyor, asıl amaçlarını belli ediyorlar ve olaylar bir şekilde sonuca bağlanıyor. İçinde çok fazla şey barındıran bir kurgu olduğundan sonuca bağlama işi kolay olmamış. Tam her şey çözüldü dediğim anda kitap 40 kadar sayfa daha devam etti ve takip etmekte çok zorlandım. 

Kitap özetle böyle. Çok doyurucu bir kurgu. Ben kitap ve dizi olarak eşzamanlı ilerledim. Zevk almak için kitabı okumanızı, daha sonra cila amaçlı diziyi izlemenizi tavsiye ederim. 

Başrol sayılabilecek bir rolde, Under The Dome dizisinden hatırladığımız, orada Dale "Barbie" Barbara karakterini canlandıran Mike Vogel var. Yine bilim kurgu türünden devam etmiş, öncekine benzer bir rolde oynamış.

Diziyle kitap arasında birçok fark var, tek tek sıralamak çok sıkıcı olacak. Belki bir noktadan bahsedebilirim. 

Dizide sualtı çalışmaları yapan, sualtında kendine kurduğu karargahta araştırmalarını sürdüren Sullivan karakteri yok. Kitaptan en çok aklımda kalan karakterlerden biriydi. Sonradan Arthur C. Clarke'ın da sualtı çalışmalarıyla ilgilendiğini öğrenince kendisiyle özdeşleştirdiğini fark ettim. Bence dizinin en büyük eksikliklerinden biri bu.

İyi okumalar, iyi seyirler.

Hiç yorum yok: