Yazıldıktan 6 sene sonra, 1957 yılında Viking Press'ten yayınlanıyor. Roman à clef dediğimiz, kurgusal otobiyografi diye tanımlanabilecek türe giriyor. Romandaki anlatıcı Sal Paradise, aslında Jack Kerouac'ın kendisi, yan karakterler Kerouac'ın gerçek arkadaşları ve olaylar neredeyse tamamen gerçek. Kerouac'ın 3 haftada, bir rulo kağıda bilinç akışıyla kesintisiz olarak yazıp bitirdiği orijinal taslakta karakterlerin hepsi gerçek adlarıyla anlatılıyor ve bu versiyon daha uzun. Yalnız içinde sansüre takılabilecek çok öğe olduğu için revize ediliyor, sonunda karakterlerin isimleri değiştiriliyor, formatla oynanıyor ve kısaltılarak yayınlanıyor.
Sansürsüz halini merak edenler, ilk basımının 50. yıl dönümü olan 2007 yılında, On The Road: The Original Scroll adıyla basılan orijinal taslağı okuyabilirler.
Beat, II. Dünya Savaşı sonrasında bir grup genç yazar ve şairin bir araya gelerek şiir, jazz, uyuşturucu, yol, deneyim, tutkulu diyaloglar, ilham, açık cinsellik, delilik, konformist hayata karşı duruş anahtar kelimeleriyle dışa vurduğu bir anlayış. Beat Kuşağı'nın manifestosu kabul edilen On The Road'dan ve yine bu ortamda yetişmiş diğer yazarların eserlerinden sonra ufak ufak bir akıma dönüşüyor, yayılıyor. Seveni çok olduğu gibi nefret edeni de çok oluyor.
Jack Kerouac gerçek hayatında arkadaşları William S. Burroughs (Old Bul Lee), Allen Ginsberg (Carlo Marx), Nael Cassady (Dean Moriarty) ile kitapta anlattığına benzer bir hayat sürüyor. Amerika'yı bir baştan bir başa geziyorlar. Seyahatleri sırasında yanında bulundurduğu minik not defterlerine notlar almaya başlıyor. Bu kitabın yazılma fikri aslında 1940'lı yılların sonunda tuttuğu bu not defterlerine dayanıyor.
Formatıyla klasik Amerikan düz yazı stilinin kurallarını çiğneyip attığı için bir şekilde çıkıntı bir duruşu var. Bu duruştan rahatsız olanlar olduğu gibi daha ilk zamanlardan itibaren günümüze kadar uzanan sürede değerini fark edip hakkını verenler de var. Kitap 1998 yılında Modern Library'nin 20. yüzyılda İngilizce dilinde yazılmış 100 en iyi romanı sıralamasında 55. sırada ve Time'ın 1923-2005 döneminde İngilizce dilinde yazılmış en iyi 100 roman listesine girmeyi de başarıyor.
Basıldığı 50'li yıllardan itibaren film haklarını satın almaya çalışanlar oluyor. Jack Kerouac 1957 yılında Marlon Brando'ya bir mektup yollayarak Dean Moriarty rolünü oynaması için ona bir teklifte bulunsa da yanıt alamıyor ve uzunca bir süre (1980 yılına kadar) film haklarını satmıyor. En sonunda Francis Ford Coppola film haklarını satın alıyor ve bundan 32 sene sonra, 2012 yılında Walter Salles yönetmenliğinde filme uyarlanıyor.
Dean, Sal ve Marylou için düşünülen oyuncular
Senarist Jose Rivera ve Walter Salles filmi uyarlama aşamasında çoğunlukla 2007'de yayınlanan, orijinal isimlerin geçtiği taslak versiyondan faydalanıyorlar. Film haklarının satın alınmasıyla filmin çekimlerinin başlaması arasında çok uzun bir süre olduğu için tahmin edeceğiniz gibi oyuncu tercihleri yüzlerce kez değişiyor.
Dean Moriarty: Başlarda Colin Farrell ve Brad Pitt düşünülüyor. Her ikisi de (tabi film gençliklerine yetişse) on numara seçimler olabilirmiş. Ama bence Dean'i canlandıran Garrett Hedlund son derece mükemmel bir seçim.
Sal Paradise: Ethan Hawke ve Johnny Depp düşünülmüş. Ethan Hawke bu role çok yakışırdı fakat Johnny Depp gereğinden fazla sivrilirdi sanki. Sonuçta grubun en sivri karakteri Sal değil, Dean. Peki Sal'i canlandıran Sam Riley nasıldı? Sönük bir karakter yaratmıştı. Dediğim gibi Dean'in manyaklığını ön plana çıkarmaları gerekiyordu, bu sönüklük iyi olmuş. Yalnız sönüklükle birlikte bir donukluk, tepkisizlik de vardı ki bunu çok beğendiğimi söyleyemem.
Marylou: Winona Ryder ve Lindsay Lohan düşünülmüş, ki ne alaka demeden edemeyeceğim. Kristen Stewart'ı sevmezdim. IMDB'de Kristen Stewart'tan nefret etsem de bu filmi sevecek miyim? diye bir forum başlığı açıldığını gördüğümde tek olmadığımı fark ettim. Siz de bu kızı görüp filme burun kıvıranlardansanız bir şans verin derim. Kristen nefretimi kırdığım film oldu. Performansı gayet başarılıydı, bu filmde kendi sınırlarını zorladığı belli. Film bütçesinin kısıtlandığını öğrendiği halde On The Road kitabının kendisindeki özel yeri nedeniyle aldığı düşük ücrete (kime göre, neye göre?) takılmadığını okudum, içten içe sempati duydum. Üstelik şu ana kadar kendisini izlediğim 3 filmin de kitaptan uyarlanmış filmler olduğunu fark ettim. Sanırım ben bu kızı artık seviyorum.
Dikkat, Viggo Mortensen çıkabilir
Old Bull Lee (William S. Burroughs) rolünde karşımıza çıkan adamın Aragorn olduğunu fark etmiş miydiniz? Ben etmedim açıkçası, öğrenince şok oldum. William S. Burroughs'ın yüzüne ciddi ciddi benziyor, dolayısıyla harikulade bir seçim olmuş. Aragorn'dan sonra böyle bir rolle görmek çok tuhaf bir his tabi. Nasıl yani normal gömlek, kravat ve gözlük?
Kitapla film arasındaki ufak tefek farklar
Kitap doğaçlama deneyimlere, yola dayalı bir kitap olduğu için filmin bire bir olmasını, olayları bire bir yansıtmasını beklememiştim. Ana felsefeyi yansıtan, karakterlerin isimlerinin aynı olduğu ama serbest stille çekilmiş bir film bekliyordum daha çok. Beklediğimden çok daha tutarlı bir uyarlama olmuş. Ufak tefek farklar var. Mantığını anlayamayacağınız kadar ufak farklar. Yazmaya bile değmez ama tespit etmişken niye yazmayayım ki?
Kitabın başlangıcında Sal'in karısından boşandığını, bundan sonra kendini yola vurduğunu öğreniyoruz. Filmde ise yola çıkmasının ardındaki sebebi babasının ölümü olarak göstermişler. Filmde Sal'in evliliklerinden ve ilişkilerinden pek bahsedilmiyor, daha nötr bir karakter oluşturmuşlar. Sanırım Dean'i daha çok öne çıkarma amacıyla yapılmış.
Filmde Sal annesiyle yaşıyor, kitapta ise teyzesiyle. Gerçekte de Jack Kerouac annesiyle yaşıyor. Dolayısıyla film gerçeği baz almış. Kitapta niye Teyze olarak değiştirilmiş acaba?
Kitapta Dean'in üçüncü karısı olan Inez'den bahsediliyor, filmde bu yok. Konuyu fazla dağıtmamak, karakter kalabalığı yapmamak için olsa gerek.
Meraklısına, bazı detaylar
- Kitaptaki adı Camille olarak değiştirilen Carolyn Cassady, 1990 yılında tüm bu olaylara kendi gözünden yaklaşarak Off The Road: Twenty Years with Cassady, Kerouac and Gingsberg romanını yazıyor. Otobiyografik bir kitap, Beat Kuşağı hakkında okumalar yapmak isteyenler için bire bir.
- Love Always, Carolyn (2011) yine Beat Kuşağı'nı anlatan bir belgesel film.
- Film çekimlerine başlanmadan önce tüm ekip 3 haftalık bir beat kuşağı kampına girerek beat edebiyatını inceliyorlar ve Jack Kerouac röportajlarını dinliyorlar.
- Filmde sık sık Proust'un Swann'ların Tarafı romanını görüyoruz. Yol boyunca karakterlerin birinden diğerine geçiyor ve ara ara açıp birbirlerine pasajlar okuyorlar.
- Yolda kitabı bugüne kadar onlarca dile çevrildi, onlarca baskısı yapıldı. Kitap kapaklarını görmek için şu siteyi ziyaret edebilirsiniz, hepsini bir araya koymuşlar, pek güzel bir derleme olmuş: www.beatbookcovers.com/kerouac-otr/
Türkçeye çeviri
İlk olarak 1993 yılında Kıyı Yayınlarından Güzin Özkan, Ferruh Armutçuoğlu çevirisiyle çıkmış. Ben ilk olarak üniversitenin kütüphanesinden aldığım kopyayı okumuştum. Eski bir kitap olduğunu hatırlıyorum, sanırım Kıyı Yayınları versiyonuydu. Yalnız üzerinden çok vakit geçtiği için çevirisini hatırlayamıyorum. Daha sonra Ayrıntı Yayınlarının Yeraltı Edebiyatı serisinden Can Kantarcı çevirisiyle çıkmış. Ayrıntı Yayınlarının Yeraltı Edebiyatı serisine güvenim tam, kapaklarına bayılıyorum. Çevirisi de iyiydi bence.
Amerikan edebiyatı için önemli bir kitap, Beat kuşağı da ilginç bir başlık. Kaçırmamanızı tavsiye ederim. Filme de bir şans verin derim.
İyi okumalar/seyirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder