Francis Ford Coppola etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Francis Ford Coppola etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Kasım 2016 Çarşamba

Kitaptan Filme: On The Road

Beat Kuşağı'nın öncüsü roman.sayılan Amerikalı yazar Jack Kerouac'ın 1951 yılının Nisan ayında, 3 haftada yazıp bitirdiği

Yazıldıktan 6 sene sonra, 1957 yılında Viking Press'ten yayınlanıyor. Roman à clef dediğimiz, kurgusal otobiyografi diye tanımlanabilecek türe giriyor. Romandaki anlatıcı Sal Paradise, aslında Jack Kerouac'ın kendisi, yan karakterler Kerouac'ın gerçek arkadaşları ve olaylar neredeyse tamamen gerçek. Kerouac'ın 3 haftada, bir rulo kağıda bilinç akışıyla kesintisiz olarak yazıp bitirdiği orijinal taslakta karakterlerin hepsi gerçek adlarıyla anlatılıyor ve bu versiyon daha uzun. Yalnız içinde sansüre takılabilecek çok öğe olduğu için revize ediliyor, sonunda karakterlerin isimleri değiştiriliyor, formatla oynanıyor ve kısaltılarak yayınlanıyor.

Sansürsüz halini merak edenler, ilk basımının 50. yıl dönümü olan 2007 yılında, On The Road: The Original Scroll adıyla basılan orijinal taslağı okuyabilirler.

Beat, II. Dünya Savaşı sonrasında bir grup genç yazar ve şairin bir araya gelerek şiir, jazz, uyuşturucu, yol, deneyim, tutkulu diyaloglar, ilham, açık cinsellik, delilik, konformist hayata karşı duruş anahtar kelimeleriyle dışa vurduğu bir anlayış. Beat Kuşağı'nın manifestosu kabul edilen On The Road'dan ve yine bu ortamda yetişmiş diğer yazarların eserlerinden sonra ufak ufak bir akıma dönüşüyor, yayılıyor. Seveni çok olduğu gibi nefret edeni de çok oluyor.

Jack Kerouac gerçek hayatında arkadaşları William S. Burroughs (Old Bul Lee), Allen Ginsberg (Carlo Marx), Nael Cassady (Dean Moriarty) ile kitapta anlattığına benzer bir hayat sürüyor. Amerika'yı bir baştan bir başa geziyorlar. Seyahatleri sırasında yanında bulundurduğu minik not defterlerine notlar almaya başlıyor. Bu kitabın yazılma fikri aslında 1940'lı yılların sonunda tuttuğu bu not defterlerine dayanıyor.

Formatıyla klasik Amerikan düz yazı stilinin kurallarını çiğneyip attığı için bir şekilde çıkıntı bir duruşu var. Bu duruştan rahatsız olanlar olduğu gibi daha ilk zamanlardan itibaren günümüze kadar uzanan sürede değerini fark edip hakkını verenler de var. Kitap 1998 yılında Modern Library'nin 20. yüzyılda İngilizce dilinde yazılmış 100 en iyi romanı sıralamasında 55. sırada ve Time'ın 1923-2005 döneminde İngilizce dilinde yazılmış en iyi 100 roman listesine girmeyi de başarıyor.

Basıldığı 50'li yıllardan itibaren film haklarını satın almaya çalışanlar oluyor. Jack Kerouac 1957 yılında Marlon Brando'ya bir mektup yollayarak Dean Moriarty rolünü oynaması için ona bir teklifte bulunsa da yanıt alamıyor ve uzunca bir süre (1980 yılına kadar) film haklarını satmıyor. En sonunda Francis Ford Coppola film haklarını satın alıyor ve bundan 32 sene sonra, 2012 yılında Walter Salles yönetmenliğinde filme uyarlanıyor.

Dean, Sal ve Marylou için düşünülen oyuncular

Senarist Jose Rivera ve Walter Salles filmi uyarlama aşamasında çoğunlukla 2007'de yayınlanan, orijinal isimlerin geçtiği taslak versiyondan faydalanıyorlar. Film haklarının satın alınmasıyla filmin çekimlerinin başlaması arasında çok uzun bir süre olduğu için tahmin edeceğiniz gibi oyuncu tercihleri yüzlerce kez değişiyor.

Dean Moriarty: Başlarda Colin Farrell ve Brad Pitt düşünülüyor. Her ikisi de (tabi film gençliklerine yetişse) on numara seçimler olabilirmiş. Ama bence Dean'i canlandıran Garrett Hedlund son derece mükemmel bir seçim.

Sal Paradise: Ethan Hawke ve Johnny Depp düşünülmüş. Ethan Hawke bu role çok yakışırdı fakat Johnny Depp gereğinden fazla sivrilirdi sanki. Sonuçta grubun en sivri karakteri Sal değil, Dean. Peki Sal'i canlandıran Sam Riley nasıldı? Sönük bir karakter yaratmıştı. Dediğim gibi Dean'in manyaklığını ön plana çıkarmaları gerekiyordu, bu sönüklük iyi olmuş. Yalnız sönüklükle birlikte bir donukluk, tepkisizlik de vardı ki bunu çok beğendiğimi söyleyemem.

Marylou: Winona Ryder ve Lindsay Lohan düşünülmüş, ki ne alaka demeden edemeyeceğim. Kristen Stewart'ı sevmezdim. IMDB'de Kristen Stewart'tan nefret etsem de bu filmi sevecek miyim? diye bir forum başlığı açıldığını gördüğümde tek olmadığımı fark ettim. Siz de bu kızı görüp filme burun kıvıranlardansanız bir şans verin derim. Kristen nefretimi kırdığım film oldu. Performansı gayet başarılıydı, bu filmde kendi sınırlarını zorladığı belli. Film bütçesinin kısıtlandığını öğrendiği halde On The Road kitabının kendisindeki özel yeri nedeniyle aldığı düşük ücrete (kime göre, neye göre?) takılmadığını okudum, içten içe sempati duydum. Üstelik şu ana kadar kendisini izlediğim 3 filmin de kitaptan uyarlanmış filmler olduğunu fark ettim. Sanırım ben bu kızı artık seviyorum.

Dikkat, Viggo Mortensen çıkabilir

Old Bull Lee (William S. Burroughs) rolünde karşımıza çıkan adamın Aragorn olduğunu fark etmiş miydiniz? Ben etmedim açıkçası, öğrenince şok oldum. William S. Burroughs'ın yüzüne ciddi ciddi benziyor, dolayısıyla harikulade bir seçim olmuş. Aragorn'dan sonra böyle bir rolle görmek çok tuhaf bir his tabi. Nasıl yani normal gömlek, kravat ve gözlük?

Kitapla film arasındaki ufak tefek farklar 

Kitap doğaçlama deneyimlere, yola dayalı bir kitap olduğu için filmin bire bir olmasını, olayları bire bir yansıtmasını beklememiştim. Ana felsefeyi yansıtan, karakterlerin isimlerinin aynı olduğu ama serbest stille çekilmiş bir film bekliyordum daha çok. Beklediğimden çok daha tutarlı bir uyarlama olmuş. Ufak tefek farklar var. Mantığını anlayamayacağınız kadar ufak farklar. Yazmaya bile değmez ama tespit etmişken niye yazmayayım ki?

Kitabın başlangıcında Sal'in karısından boşandığını, bundan sonra kendini yola vurduğunu öğreniyoruz. Filmde ise yola çıkmasının ardındaki sebebi babasının ölümü olarak göstermişler. Filmde Sal'in evliliklerinden ve ilişkilerinden pek bahsedilmiyor, daha nötr bir karakter oluşturmuşlar. Sanırım Dean'i daha çok öne çıkarma amacıyla yapılmış.

Filmde Sal annesiyle yaşıyor, kitapta ise teyzesiyle. Gerçekte de Jack Kerouac annesiyle yaşıyor. Dolayısıyla film gerçeği baz almış. Kitapta niye Teyze olarak değiştirilmiş acaba?

Kitapta Dean'in üçüncü karısı olan Inez'den bahsediliyor, filmde bu yok. Konuyu fazla dağıtmamak, karakter kalabalığı yapmamak için olsa gerek.

Meraklısına, bazı detaylar
  • Kitaptaki adı Camille olarak değiştirilen Carolyn Cassady, 1990 yılında tüm bu olaylara kendi gözünden yaklaşarak Off The Road: Twenty Years with Cassady, Kerouac and Gingsberg romanını yazıyor. Otobiyografik bir kitap, Beat Kuşağı hakkında okumalar yapmak isteyenler için bire bir.
  • Love Always, Carolyn (2011) yine Beat Kuşağı'nı anlatan bir belgesel film.
  • Film çekimlerine başlanmadan önce tüm ekip 3 haftalık bir beat kuşağı kampına girerek beat edebiyatını inceliyorlar ve Jack Kerouac röportajlarını dinliyorlar. 
  • Filmde sık sık Proust'un Swann'ların Tarafı romanını görüyoruz. Yol boyunca karakterlerin birinden diğerine geçiyor ve ara ara açıp birbirlerine pasajlar okuyorlar. 
  • Yolda kitabı bugüne kadar onlarca dile çevrildi, onlarca baskısı yapıldı. Kitap kapaklarını görmek için şu siteyi ziyaret edebilirsiniz, hepsini bir araya koymuşlar, pek güzel bir derleme olmuş: www.beatbookcovers.com/kerouac-otr/

Türkçeye çeviri

İlk olarak 1993 yılında Kıyı Yayınlarından Güzin Özkan, Ferruh Armutçuoğlu çevirisiyle çıkmış. Ben ilk olarak üniversitenin kütüphanesinden aldığım kopyayı okumuştum. Eski bir kitap olduğunu hatırlıyorum, sanırım Kıyı Yayınları versiyonuydu. Yalnız üzerinden çok vakit geçtiği için çevirisini hatırlayamıyorum. Daha sonra Ayrıntı Yayınlarının Yeraltı Edebiyatı serisinden Can Kantarcı çevirisiyle çıkmış. Ayrıntı Yayınlarının Yeraltı Edebiyatı serisine güvenim tam, kapaklarına bayılıyorum. Çevirisi de iyiydi bence.

Amerikan edebiyatı için önemli bir kitap, Beat kuşağı da ilginç bir başlık. Kaçırmamanızı tavsiye ederim. Filme de bir şans verin derim. 

İyi okumalar/seyirler.

12 Mayıs 2016 Perşembe

Kitaptan Filme: The Godfather

İtalyan asıllı Amerikalı yazar Mario Puzo'nun 1969'da yayınlanan mafya romanı. Kitapta Corleone ailesinin 1945-1955 yılları arasındaki çöküş ve toparlama evreleri yer alır. Ayrıca bir bölümde geri dönüş yapılarak 1910'lu yıllara gidilir ve Don Vito Corleone'nin bu işe nasıl bulaştığı anlatılır.

Burada karıştırmamak gereken bir şey var; Mario Puzo tek bir roman yazıyor ve ilk Baba filmi tamamen bu romandan uyarlama olarak çekiliyor. İkinci ve üçüncü filmlere karşılık gelen bir kitap yok* ancak Mario Puzo her 3 filmin de senaryo yazımına yardım ediyor. Dolayısıyla gönül rahatlığıyla Mario Puzo tarafından yaratılmış bir dünya olduğunu söyleyebiliriz.

Elbette tamamen hayal ürünü değil, yazar Amerika'daki gerçek İtalyan mafyatik ilişkilerden esinleniyor. Örneğin, New York çevresinde gücü elinde bulunduran "Beş Aile" aslında gerçek. Ayrıca, Johnny Fontane karakteri, Frank Sinatra'dan esinlenilerek oluşturulmuş.

Öncelikle söylemek gerekir ki özellikle ilk iki film dünya çapında övülen, Oscar'ları toplamış, son derece sağlam eserler. Üçüncü film çok güçlü değil ne yazık ki, izleyicinin üzerinde ilk ikisi kadar büyük bir etki bırakmıyor. Belki 70'ler atmosferini kaybetmiş olmasından, belki de filmin bel kemiği Vito Corleone karakteri olmadığı için.

İlk film gerçek bir uyarlama nasıl olur sorusunun yanıtı gibi. Filmden sonra kitabı okuyanlar dediğimi anlayacaktır: Okurken birinci filmin detaylı bir senaryosunu okuyormuş gibi hissediyorsunuz. Özellikle düşman ailelerdeki kişilerin karakterlerini anlamak açısından kitabı okumak önemli.

Bu üçlemenin efsaneye dönüşmesinin bana göre sebepleri şöyle:
  1. Devlet düzenini reddedip kendi düzenini kuran güçlü, korkusuz ancak merhametli, adaletli ve sadık bir adamın kendinden emin bir şekilde yarattığı düzen fikri insanın hoşuna gidiyor.
  2. Filmde ailenin yaşadığı güçlü ve zengin yaşam aklınızı çeliyor. 
  3. İtalyanlar, İtalyan tutkusu, İtalyan kadınlar, İtalyan erkekler, İtalyanca...
  4. Film 1945-1955 aralığını anlatsa da, çekim teknikleri ve atmosfer açısından çok fazla 70'ler. Dolayısıyla klas bir atmosfer var. 
  5. Marlon Brando, Al Pacino, Robert De Niro... 
  6. Yukarıda saydığım adamlar oynamış. 
  7. Sinema sektörünün başındakiler, devletin başındakiler, kumar dünyasının başındakiler, uyuşturucu, Amerika, güç, daha çok güç.
  8. Bunca pisliği zarif bir şekilde idare eden Baba karakteri: Hem merhametli ve çocuklarına vakit ayıran gerçek bir aile babası, hem de benzer bir babalık içgüdüsüyle dostlarını ve ailesini koruyup düşmanlarını acımasızca yok edebilen bir mafya babası. 
  9. Son olarak adamlar gerçekten oynamış. 

Don Vito Corleone
Tanrısal. Adaleti başkalarından beklemiyor, kendi dünyasını yaratıp kendi adaletiyle yargılıyor. Mafyayı bir para ve iktidar işi olarak değil, bir aile işi olarak görüyor. Öyle ki, kendisinden yardım isteyenlerden para istemiyor, kendisine Baba demelerini ve saygı göstermelerini istiyor. Bir de tabii ileride işi düştüğünde Baba'nın talebini ne olursa olsun yerine getirmeleri için güvence alıyor. Tüm işi düşmanlara reddedemeyecekleri teklifler yaparak ve zamanı geldiğinde uygun pozisyondaki dostlarından iyilik isteyerek yürütüyor. Ürpertici derecede zeki, korkusuz ve öngörülü bir karakter. Filmi izleme sebebimiz. Marlon Brando'ya sonsuz saygılar.

Michael Corleone
İtalyan asıllı bir Amerikalı olarak, savaşta Amerikan ordusunda yer alır ve ailesinin işine karşı geldiğini her fırsatta gösterir. Ta ki polis memuru McCluskey'den yumruk yiyene kadar. Bu yumruk ve babasının düştüğü durum onu hırslandırır, içindeki mafya babası ortaya çıkar, ailenin boşalan koltuğuna gelir. Michael Corleone karakterini canlandıran Al Pacino'ya sonsuz saygılar. Kitabı okuyanlar hatırlayacaktır; Michael'in babasından aldığı en belirgin özelliği, sinirlendiğinde karşısındakine felç geçirtecek kadar donuk ve korkutucu bir bakış fırlatmasıdır. Al Pacino bunu her yaptığında ekran karşısında saygıyla eğilirsiniz.

Fred Corleone
Damarlarında Corleone kanı taşıdığından şüphe duyacağınız kadar korkak, hassas ancak kumar ve turizm sektörlerinde işe yarayacak kadar keyif pezevengi bir karakterdir. Nitekim turizm sayesinde tutunmuştur.

Sonny Corleone
Film ve romandaki en agresif ve tutkulu karakterdir. Babasının korkusuzluğunu almış, ancak sakinliğini alamadığı için erken yaşta hayatını kaybetmiştir.

Connie Corleone
Babanın tek kızıdır, babaya şımarabilen tek kızdır. Yönetmenin kız kardeşi Talia Shire tarafından canlandırılması bu karakterin başına gelen en kötü şeydir. Bir türlü sevemedim nedense.

Mrs. Corleone
Don Vito Corleone'nin ömür boyu sadık kaldığı, karşılığını aldığı, aileyi bir arada tutan annedir. Babanın işlerine karışmaz. Ev işlerini yönetir. Sorgulamaz. Uyum sağlar. Sadakat gösterir.

Amerigo Bonasera
Filmin açılış sahnesinde konuşan karakterdir. İtalya'dan gelen mafya ailelerinin mantığını açıklar aslında bu karakter. Kızını tecavüz eden 2 kişinin cezalandırılması için öncelikle Amerikan hukukuna güvenir. Mahkeme gerekli cezayı vermediği için Baba'nın huzuruna çıkar. İsminden de anlaşıldığı gibi bu adam öncelikle Amerika'yı (Amerigo) tercih etmiş, sonra ezildiğini görünce İtalyan asıllarına (Bonasera) geri dönmüştür. Başlarda Baba'dan kendisi için parayla iş yapmasını ister hatta emreder. Baba'nın zenginlere değil dostlarına çalıştığını anlayacak ve ona itaat edecektir. O zaman babanın güvendiği bir dostu olmuştur, öyle ki Sonny öldüğünde Baba cesedi ona götürmüştür.

Kitapta olmayıp filmde olan şeyler
Kitap aslında son derece bire bir uyarlansa da, 2,5 saate sığdırılamayacağından filmde birkaç ufak nokta çıkarılmıştır. Bunlardan en önemlisi Sonny'nin yattığı Lucy karakteri. Bu karakter, Sonny öldükten sonra hayatına Las Vegas'ta devam edecek, aileden destek görecek ve doktor Jules ile mutlu bir ilişkiye başlayacaktır. Aynı şekilde Jules karakterine de hiç değinilmemiştir.

İkinci nokta da kitapta Mrs. Corleone, Kay ile çok ilgilenmekte, onu oğluna yakıştırmaktadır. Filmde ikisi arasındaki ilişki hiç gösterilmez.

Filmle kitap arasında öyle paragraflarla anlatılacak kadar çok fazla fark yoktur kısaca. Puzo yazmış, Coppola gerçekleştirmiştir. Puzo, Coppola'nın sinemaya sığdıramadığını anlatmış; Coppola mükemmel oyuncular Puzo'nun anlatımının da ötesine geçmiştir. Birlikte ortaya mükemmel bir iş çıkarmışlar bence.

Kitabını hala okumayanlar için şiddetle tavsiyedir. Özellikle İtalyanlara ve 70'lere ilgi duyuyorsanız ve filmleri hala izlemediyseniz çok fazla şey kaçırdınız demektir.

*İkinci filmde kısmen kitaptan etkilenilmiş aslında: şöyle ki, Don Vito Corleone'nin gençliği anlatılıyor, bu kısım romanda da var.